En sıradan portre resmine bile gizemli bir “aura” katan ressamın en büyük özelliği, tıpkı Leonardo da Vinci gibi, yalnızca resim hakkında değil, evren hakkında da bildiği beşeri, bilimsel her şeyi zekânın hizmetine sunmasıydı.
Tartışmaya açık olmayan mutlak bir benzerlik; gerçek bir “gerçeklik”; olağandışı bir gözlem ve gözlemleri tuvale aktarma gücü; sanatçının zekâsıyla resimlerine bakanların zekâsını yarıştıracak, buluşturacak, beyin fırtınası yaratacak muamma; bu muammayı inanılması güç bir yalınlıkla ancak aynı zamanda heybetli bir şekilde tuvale yansıtma becerisi… Velazquez resimlerinin özeti bu.
Işığı duyguların dışavurumunu yansıtacak şekilde kullanıyordu. Ressamın eserleri ve gerçeklik anlayışı birbiriyle hem mücadele eden hem de birbirini tamamlayan tezatlıklar üstüne kuruluydu. Gerçeklikten ilham alıyor, tuvalin üstünde adeta bir trajedi yaratıyordu.
Sanat tarihçileri, Caravaggio’nun bu kurtlanmış, yer yer çürümüş meyveleri yaparken Amos kitabından ilham aldığını söyler.
Kutsal Kitap’ın Eski Ahit kısmında, Amos Kitabı bahsinde şunlar yazar:
“Rab bana şunu gösterdi: Baktım bir sepet olgun meyve. Bana, ‘Ne görüyorsun Amos?’ diye sordu. ‘Bir sepet olgun meyve ‘ diye yanıtladım.(…) Rab, ‘Halkım İsrail’in sonu geldi, ‘ dedi. ‘Bir daha onları esirgemeyeceğim. O gün saraydaki türküler yas çığlıklarına dönecek.’ “
Ruhundaki karanlık yanı tuvale aktarmak, evrendeki tezatlıkların çatışmasını yansıtmak, ışık ve gölge dengesini sağlamak,toplumun içinden geçtiği karmaşık süreçlere kendince bir yorum getirmek…
Günümüzde tıp camiasının ilk biyomekanik gözlemci olarak kabul ettiği ressamın, anatomi, fizyonomi ve biyomekanik temelli çizimleri, aldığı notlar ve günlükleri bugün bile gerek hekimlerin gerekse biyomekanik mühendislerinin sıklıkla başvurduğu kaynaklar arasında yer alır.