Umarım ki bundan sonra, bir gece yarısı, kemerinizle ayağınıza taş bağlayarak, bir sahilden kendinizi dalgalara bırakmazsınız. Hayat güzel bir şeydir, demiyorum, fakat çirkin de değildir, hiç olmazsa mahiyetini anlamak için idâme edilmeye değer.
Farkına varıyor ki her insanın hüviyetinde iki benlik vardır. Her insan iki yüzlüdür. Hodbin, hasbîdîr; ister ve verir; doğru ve yalan söyler; aldanır ve aldatır; zulüm yapar ve merhamet eder; kendini ve etrafını düşünür; infiradî ve içtimaîdir; her insan iyi ve fenadır. Her insan tabiata benzer: güneş ve bulut, yağmur ve hararet, gül ve diken, bülbül ve baykuş, Gürtuna ve sükûn, gülistan ve bataklık, iniş ve yokuş, tepe ve yayla, kuzu ve kurt, boğa ve karınca, nâmütenahî tezadlar ondadır. İnsanın topraktan yaratıldığı doğru bir tesbit: biz tabiata çok benziyoruz. Ruhlarımız, tabiatın ruhu gibi iki büyük tezadla örülür: iyi ve fena, güzel ve çirkin, doğru ve eğri.
Milliyeti nisyân ederek her işimizde,
Efkâr-ı Frenge tabiiyyet yeni çıktı!
-Milliyeti unutarak her işimizde
Avrupalının fikirlerine bağlanmak yeni çıktı!-
Kahrolsun mantık, akl-ı selim, kaide, prensip, hepsi kahrolsun. Zaten gençlik ne demek yahu? Gençlik, gençlik… Gençlik, aklın bir sürü kaidelerine harp açan ordunun ismi değil mi?