Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Naz

Naz
@Binniminnio
Bol kitap , bol kahve Ig: @bittibukitap
Lisans
İstanbul
İstanb, 28 Temmuz 1994
160 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
152 syf.
·
Puan vermedi
Çok değişik bir karakter ile tanışmaya hazır olun. Karşınızda Meissen fabrikası porselenlerini toplamaya çocuk yaşında karar vererek buna hayatını adamış birde ‘kurtarmak’ diye de koleksiyonunu adlandırmış Kaspar Joachim Utz, kısaca Utz. Daha kitabın ilk sayfalarında kendi planladığı cenazesinden karakterin ne kadar değişik olduğunun sinyallerini de zaten alıyorsunuz. Cenaze töreni ile başladığımız romanda geriye gidiyoruz ve önce Utz ile görüşüp bize koleksiyonu tanımaya fırsat tanıtan gazeteciyi tanıyoruz. İki odalı evinin kapılarını gazeteciye açan Utz nin porselen koleksiyonu dillere destan. Öyle ki dönemin rejimi koleksiyona el koymak isterken Utz; bırakın koleksiyonu bağışlamayı düşünmesini, İkinci Dünya Savaşı sonrası Pragı zaten koleksiyonundan ötürü terk edememiş. Tam da düşündüğünüz gibi Utz’ninki tam olarak koleksiyonuna tutsak bir hayat. Kafasına şehri terk etmeyi koyup yılda bir kere yurtdışına çıkma özgürlüğünü kullanarak gidiyor, fakat duramıyor ve dönüyor. Hatta koleksiyonuna yeni objeler alarak. Öylesine bir tutku… Kitabın sonunda bakın o koleksiyona neler oluyor. Utz nin çevresinden tanıdığınız birkaç kişi ile beraber kitabın sonunda yazar sevgili Bruce Chatwin bizi nasıl da şaşırtıyor. Kitap konusu itibariyle oldukça ilgi çekici olmasına rağmen anlatım dili bakımından bölümden bölüme anlatıcının değişmesiyle dikkatli bir okuma gerektiriyor. Son olarak şöyle bir düşündüm de gerçekten de eşyalarımızın bağımlısı mıyız? Hiç düşündünüz mü? Zamana yayarak bir sürü anıyla oluşturduğunuz koleksiyonunuzu siz elinizden bir kalemde çıkartıp atabilir miydiniz?
Utz
UtzBruce Chatwin · Can Yayınları · 202457 okunma
Reklam
104 syf.
·
Puan vermedi
Karanlık bir edebiyatı böylesine yumuşak anlatmak … Bu nasıl nefis bir kalemdir. İran edebiyatı denilince ilk akla düşen kadın meselesi oluyor ve bakınız ki bu kitap da yine kadının toplumdaki yerini sorgulatan bir eser. Beş farklı kadın - Mehdoht , Faize , Munis , Ferruhlika ve Zerrinkülah … Herbirinin çok farklı hikayelerini ayrı bölümlerde okurken erkeklerden bıkmış ortak geçmişlerinin bu beş farklı kadını nasıl da bir çatı altında topladığına tanıklık ediyoruz. Kitabın sonlarına doğru da bir şekilde bir araya gelmiş bu beş farklı kadının son yazgılarını öğrenmeden de kitaptan ayrılmıyoruz. Kadına dayatılan olgulara özgürce yer vermiş ve kadınların özgürlük arayışını merkezine alarak toplumdaki yerlerini yüceltmeyi hedef bilmiş bu kitabın İran’da bir zaman yasaklanmış olması bana hiç şaşırtıcı gelmedi. Konusu itibariyle bolca mesaj içeren ve gerçeküstü öğelerle zenginleştirilmesiyle dilini çok özgün bulduğum ince ama şahane bir eser. Bu noktada eklemeden de geçmeyeyim; kitap aynı zamanda adı ve kapak fotoğrafı seçimiyle de çok tutarlı, başarılı bir çalışma olmuş. Son olarak, her kadının coşkuyla okuyacağı bu eserin daha çok kadına ulaşması dileğiyle.
Erkeksiz Kadınlar
Erkeksiz KadınlarShahrnush Parsipur · Can Yayınları · 202417 okunma
208 syf.
·
Puan vermedi
Sevgili Marlen Haushofere büyük başarı kazandırmış; kıyametin farklı bir olayla gerçekleştiği değişik ve başarılı bir kurgu kitabı. Kitaba ismi belirsiz iki çocuk annesi dul ana karakterimizin, kuzeni Luisa ve kuzenin eşi Hector ile av köşklerine gitmesiyle başlıyoruz. Gittikleri akşam Luisa ile Hector gece bir şeyler içmeye çıkar ve bir daha dönemezler. Sabah evde, evin köpeği Lucks harici kimseyi bulamayan kadın ormana dolar ve sessizliğin hakim sürdüğü ormanda bir zaman sonra saydam bir duvara çarparak daha ileri gidemez. Kıyametin başladığı nokta olarak gördüğüm duvar erişilmez bir sınırdır artık. Kitap boyunca kadının yaşam mücadelesine dahil olan hayvanların (kedi, köpek, inek, ceylanlar, balıklar) dostluğunu keyifle okurken; kendinizi yeni doğanlar hayvanlara sevinip ölenlere de üzülürken buluyorsunuz. Hele ki evin köpeği Lucks burnunuzun direğini sızlatıyor. Roman yer yer tekrara düşerek aralarda yorucu bir okumaya evrilse de sevgili Marlenin sakin kalemiyle romandaki yaşam mücadelesi iliklerinize işliyor. Ben bu durumda ne yapabilirdimi sorgulamamak da kaçınılmaz oluyor. Son olarak , şunu eklemek isterim ki her şeye çok kolay ulaşıp hazırı hemen tüketmeye odaklı olduğumuz modern bir çağda yaşıyoruz. Bütün bu olanaklara rağmen yine de mutsuz olan insanın zor bir durumda kendi varoluşunu devam ettirmek için aslında ne kadar da yetenekli olduğunu ana karakter kadın ile fark ettiren bu kitap bize içimizdeki gücü gösteriyor. Umuyorum her okuyan bu gücün hala bir yerlerde var olduğunu hissederek kitabı bitirir.
Duvar
DuvarMarlen Haushofer · Yapı Kredi Yayınları · 2023125 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
200 syf.
·
Puan vermedi
Macar yazarlara olan sevgimden bir fırtınadır tuttu beni ; her bir Macar yazarı keşfetmek istiyorum. Minoa Pera’da kitapları karıştırırken dikkatimi çeken Peter Nadasın Macar olduğunu görünce de kitabı coşkuyla aldım. Macar edebiyatının son dönem yazarlarından Peter bey ile tanışmamak zaten ayıbım olurmuş, çünkü bu öykü kitabıyla tanıdığım beyefendiyi çok sevdim. Yazara Franz Kafka Edebiyat Ödülünü kazandırmış bu şahane öykü kitabı Kutsal Kitap , Bahçıvan , Kuzu ve kitaba adını da vermiş olan Ölümle Baş Başa öykülerinden oluşuyor. Birinci öyküde istemeden hırsızlık yapan evin yardımcısını kurtaran bir çocuk… İkinci öyküde annesinin vefatından sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını idrak eden bir çocuk… Üçüncü öyküde ise komşuları tarafından kıskanılan yalnız bir adamı anlatan bir çocuk.. Dördüncü ve son öyküde ise diğer üç hikayeden tamamen farklı olarak yetişkin bir anlatıcı (yazarın ta kendisi) ve anlatıcının kalp krizi geçirdikten sonra derinlemesine resmettiği her bir anı, bedeninin ölümü ve geri dönüşü… Kitaba şöyle bir baktığımda üçüncü öykü olan ‘Kuzu’ da çok cümlenin altını çizmişim. Özellikle 104. sayfayı adeta boyamışım. Ah be Roth amca… Oldukça akıcı ve derin bulduğum dört öyküyü sakin bir zamanda okumak çok keyifli olacaktır. Ben her bir öyküyü çok beğenerek bitirmiş olsam da Bahçıvan öyküsündeki masum çocuğu çok içselleştirdim, çok daha fazla bi sevdim. Macar yazarların kalemi diyorum, enfes.
Ölümle Baş Başa
Ölümle Baş BaşaPeter Nadas · Can Yayınları · 202465 okunma
88 syf.
·
Puan vermedi
Ağustosta Görüşürüz, Marquez in üzerinde çalıştığı son eser iken vefatı üzerine seneler sonra iki oğlu tarafından bu sene yayınladıkları artık son kitabı. Çok heyecanlı bir durum değil mi. Her sene 16 Ağustosta feribotla annesinin mezarına ziyarete adaya gidip bir gece adada kalan Ana Magdalena Bach in yaşadığı tek gecelik farklı ilişkileri (şahane bir evliliği olmasına rağmen) konu alan hüzünlü bir kitap. Ana karakterinin her sene adaya giderken okuduğu kitapların varlığı çok hoşuma giden bir nokta oldu ki ; Hatta meraklısına bahsi geçen kitapları da şöyle bir sıraladım. Bram Stoker - Dracula Tormesli Lazarillo , Yaşlı Adam , Deniz , Yabancı John Wyndham - Triffidlerin Günü Ray Bradbury - Mars Günlükleri Daniel Defoe kitaplarından ismi geçmemiş bir tanesi
Ağustosta Görüşürüz
Ağustosta GörüşürüzGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 2024200 okunma
Reklam
48 syf.
·
Puan vermedi
Genç Adam, Ernaux’un yalın ve çarpıcı kaleminin yine bir örneği daha. Bu defa da 40lı yaşlarında kendisinden yaşça küçük ‘Genç Adam’ ile ilişkisini konu alan Ernaux genç bir adamla birlikte olmanın ona bütün hayatının nasıl da tekrar içinden geçiriyor oluşunu anlatıyor. Yine cesur yine kaygısız olduğu gibi. Bir saat içerisinde okuyup Ernaux serisine ekleyebileceğiniz mini ama dolu dolu bir eser.
Genç Adam
Genç AdamAnnie Ernaux · Can Yayınları · 2024207 okunma
160 syf.
·
Puan vermedi
Ormana taşınmasıyla tanıdığımız deli dolu Doppler bu defa da yine çılgınlıklar peşinde olarak serinin ikinci kitabında. Geyiği Bongo ve oğlu Gregus ile kendisini Norveç’te bulan Dopplerı bu sefer bambaşka bir macera bekliyor. Fakat bu maceralara dalmadan oğlu babasını terk etmeye karar verip giderken geyik de ormana dalarak gözden kayboluyor. Tek başına kalan Dopplerı yeni iki karakter -sürekli esrar içip kafası hoş gezen 92 yaşındaki Majj Britt ve kuş hayranı olan izci Von Borring ile birlikte buluyoruz. Birbirine komşu olup görüşmeyen bu iki farklı karakterin arasında bakın Doppler neler yapıyor. Yine şaşırtıyor ve tabii biraz da güldürüyor. ‘Doppler’ kitabının devamı olarak ilerleyen bu kitapta Erland Loe farklı bir tarzla bizi karşılıyor. Karakterlerin bütün duygu durumlarına hakim üçüncü tekil şahısla (tanrısal bakış açışı) anlatılan kitapta ara ara Loe kamerayı kendisine çevirtiyor ve ben buradayım dercesine kendi yorumunu okuyucuya sunmaktan kaçınmıyor. Oldukça özgün olduğunu düşündüğüm bir tarz. Birinci kitap kadar akıcı ve konusunun ilgi çekici olduğunu düşünmesem de Loe nin özgün kalemini bir kez daha tatmak ve seriyi tamamlamak adına bu kitabın atlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu kitapla çok arşa çıkmış hissetmesem de serinin son kitabı için yüksek bir finali düşlemeye devam etmekteyim. ‘Bildiğimiz Dünyanın Sonu’ nda görüşmek üzere.
Volvo Kamyonlar
Volvo KamyonlarErlend Loe · Yapı Kredi Yayınları · 2021757 okunma
232 syf.
·
Puan vermedi
Amerikan ve İngiliz servislerinin Sovyet hattına sızmak için Berlin’de ortaklaşa yürüttükleri tünel projesine dayanarak hayali kahramanlarla çevrelenmiş; heyecanı hep diri tutan akıcı bir McEwan kitabı. Kitabın başında ana karakterimiz Leonardı tanıyoruz. İngiliz genç; henüz hayatı bilmeyen, kendi ayakları üstünde hiç durmamış Leonard, son derece önemli ve gizli işi için Berlin’e tanışır. Önce telefonların dinleneceği bir projede çalışan Leonard daha sonra tünelin içinde görev almaya başlar. Kitap boyunca genç Leonardın yaptığı yaptığı iş hakkında bilgi edinirken bir yandan da bir akşam barda tanıştığı genç kadın Maria’yı tanırız. Maria’ya evlenme teklifi edecek kadar aşık olan masum Leonard için Mairanın evlenip boşandığı bir önceki eşi devreye girince bakın neler olacak. İşler nasıl da sarpa sarıyor ve o masum Leonard nasıl da acımasız ve soğukkanlı bir kişiliğe bürünüyor. McEwan savaşın etkisini bütün acımasızlığıyla kitaba yedirirken karakterler arası aksiyonu ve gerilimi çok iyi işlemiş. Biraz da aşk serpiştirmiş ki ah o sondaki Maria’nın yıllar önce Leonarda yazmış olduğu mektup… Maria’ya olan bütün kızgınlığım o an uçtu gitti ve kitap bütün o gerilime rağmen bütün soru işaretlerinin cevaplarıyla sakince bitti. Severek okuduğum bir McEwan kitabı daha olduğu için sevinçliyim. Sıra devamlarına gelsin.
Masumiyet ya da Özel İlişki
Masumiyet ya da Özel İlişkiIan McEwan · Yapı Kredi Yayınları · 2023139 okunma
112 syf.
·
Puan vermedi
Toplumun farklı kesimlerinden Üç farklı kadının öyküsü , Köylü kadın Girgia, Portekizli kadın ve Tonka… Kitabın başlığı itibariyle üç farklı kadının ön planda olacağını düşündürten Musil adeta ters düz yapmış ve ön plana erkek figürleri yerleştirmiş. Her bir hikayede bir erkeğin gözünden kadın karakterlerden birisini tanıyoruz. Önce erkeği tanıyarak başladığımız öyküye kadın dahil oluyor ve kadınlar, erkeklerin hayat gayelerini bulmalarına yardım edip psikolojik sıkıntılarına yoldaşlık eden figüranlar olarak öyküye yerleşiyorlar. Üç öykünün de giriş kısımları oldukça anlamlı. Öyküleri okuduktan sonra giriş paragrafını bir kez daha okumanızı öneririm, farklı bir gözle okuyup öykünün ana temasının sinyallerini yakalayacaksınız. (Bu yazıyı yazarken giriş paragraflarını tekrar okuyunca hissettiklerim) Yazarın kitaplarından ‘Niteliksiz Adam’ ve ‘Birleşmeler’ de okumak istediklerim arasında. Üç Kadın kitabıyla Musil kalemine giriş yapmış olduğumu sayıyorum. Ucu açık anlatımıyla, barındırdığı derin duygularla ve kadınların her öyküde dimdik durmasıyla ‘Üç Kadın’ dan severek ayrılıyorum.
Üç Kadın
Üç KadınRobert Musil · Can Yayınları · 2024255 okunma
376 syf.
·
Puan vermedi
Bitirdim, yetmedi. İki gün Harika karakterini düşünüp kafamda farklı sonlar yazıp durdum. Ana karakter Harika gibi harika ve akıllardan uzun süre silinemeyecek bir kitap. Haliyle bir solukta okunacak kadar da akıcı. Hükümenoğlu kitaba “Bu biyografideki bazı kişiler ve olaylar (bize anlatımlar doğruysa) hayal ürünüdür. Bazılarıysa (bize anlatılan
Harika Bir Hayat
Harika Bir HayatHikmet Hükümenoğlu · Can Yayınları · 2023841 okunma
Reklam
160 syf.
·
Puan vermedi
İnsan neyle mutlu olur? s153 Bebekliğinden kadınlığa geçişini daha sonra da 70li yaşlarındaki halini tanıyacağımız anlatıcının hayatı tanımlama çabasındaki sorgularından sadece birisi. “Annem ben doğduğum an öldü” cümlesiyle başlayıp ama kapağı Annemin Otobiyografisi olan kitap ne anlatıyordur acaba ? (Bu noktada Annie Ernaux-Bir Kadın ı ile bağdaştırmak kaçınılmaz.) Daha ilk cümleden annesinin öldüğünü bize haber veren anlatıcı , Xuela Claudette Richardson, neredeyse her sayfada bunu bize hatırlatıp duruyor. Ölüm ile başladığımız kitaba da ölümlerle veda ediyoruz. Jamaica, adaletli tek gerçeğin ölüm olduğunu adeta haykırıyor. Anlatıcı, Xuela oldukça donuk-hislerinden arınmış bir karakter. Haliyle yaşadıklarını, olduğu gibi duygudan yoksun olarak kaleme almış olmasıyla çok cesur ve çok çarpıcı bir metin ile karşılaşıyoruz. (Özellikle cinsellik içeren cümleler de) Metin boyunca Xuela’nın hayata annesiz başlayarak yaşamak zorunda olduklarıyla kimliğini aramasını ve savruluşlarını da çok sert bir dille okuyoruz. Çok beğenerek okudum. Hatta biraz araştırınca da gördüm ki yazarın iki kitabı daha dilimize çevrilecekmiş. Jamaica Kincaid, böyle güçlü bir metinle giriş yapınca ben diğer kitapları şimdiden heyecanla bekliyorum.
Annemin Otobiyografisi
Annemin OtobiyografisiJamaica Kincaid · Jaguar Kitap · 2023128 okunma
124 syf.
·
Puan vermedi
Norveçli yazar Erland Loe uzun zamandır listemdeydi. Beyoğlu YKY ye yaptığım ziyaret sonucu daha fazla kayıtsız kalamadım, raftan kitabı çektim. (Kasadaki hanımefendinin önerisi ile de ‘Volvo Kamyonları’ nı da aldım, meğer zaten devam kitabıymış) Neyse ne iyi etmişim de almışım yoksa Norveçli yazarın Doppler’i ile tanışmamak büyük haksızlık olacakmış. Babasının ölümünden sonra ormana bisikletiyle gezmeye giden Andreas Doppler ın düşüp alnına da bisikleti düşünce yattığı yerden bazı şeyler kafasına dank ediyor ve bunun sonucunda neler mi oluyor görelim. (Tom&Jerry nin düşmesiyle kafasında yıldızlar dönerdi, bu sahne onu çağrıştırdı) Doppler, yaşadığı hayatı bunaltıcı bularak evinin yakınındaki bu ormana bir çadır kurup taşınıyor, avcılık ile karnını doyururken de birde Bongo adında yavru ceylanla dost oluyor. Bundan sonrası romanda bol bol Doppler, orman, Doppler’in ailesi ve yavru ceylan. Sevgili Erland, aslında Doppler aracılığıyla olduğu gibi yaşadığımız dünyayı sunuyor. Eleştiriyor ve başka alternatiflerin aslında var olduğunu gösterirken normal olabilecek olguların neden garipsendiğini sorguluyor ama bunu öyle mizahi bir anlatımla sunuyor ki okurken bazı cümlelerde gülümsememek kaçınılmaz oluyor. Akıcı ve gerçekten eğlenceli aynı zamanda herkesin kendisine dair bazı çıkarımlarda bulunacağı çarpıcı bir roman. Serinin diğer kitaplarına şimdi daha büyük bir merakla başlayacağım kesin. Norveçli yazarlardan devam etmek isterim diyene de Vigdis Hjorth neden olmasın.
Doppler
DopplerErlend Loe · Yapı Kredi Yayınları · 20199,4bin okunma
104 syf.
·
Puan vermedi
Ağustos 1949, 700.000 Filistinlinin sürüldüğü Nekbe felaketinin sonrası ve İsrail’in Bağımsızlık Savaşını kutladığı bir zaman dilimi. İki bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde 10 Ağustos - 13 Ağustos arasında Negev çölünde İsrail askerleri devriye yaparken Filistinli genç bir kızı bulup esir alır. Kıza tecavüz eden İsrail askerleri daha sonra da kızı öldürüp kuma gömerler. Kitabın ikinci bölümünde, geçen çokça senenin ardından Ramallah’ta yaşayan genç bir kadın okuduğu bir makalede bu olay ile karşılaşır ve kadının kendi doğum gününde seneler önce yaşanmış bu olayı içselleştirir. Gerekli bütün hazırlıkların ardından bu ‘Küçük Bir Ayrıntı’ için yollara düşer. Kitabın birinci bölümünde çölde olan biteni olduğu gibi okurken ikinci bölümde genç kadının gözünden haritadan silinmiş Filistin köylerini , kontrol noktalarını , yükselen duvarları okuyoruz. Hissettiğimiz tek duygu da her an bir şey olabilir tetiğindeki kadının korkusu ki korkunun yersiz olmadığını da kitabın sonunda acımasızca görüyoruz. Seneler geçmiş olsa bile iki kadının arasındaki ortak noktada bazı şeylerin neden ilerleyemediğini sorgularken bir yandan da kadınların neler yaşadıklarını bilip onlarla empati kurmak çok can acıtıyor. . Filistinliler arasında Nakba , zaten büyük felaket anlamına gelmekteymiş. Son olarak Ortadoğu’da kadın olmanın zorluklarını Atıq Rahimi nin ‘Sabır Taşı’ ndan da okuyunuz.
Küçük Bir Ayrıntı 
Küçük Bir Ayrıntı Adania Shibli · Can Yayınları · 2021454 okunma
104 syf.
·
Puan vermedi
Derinden işleyerek çok can acıtan bir roman, Sabır Taşı. Ensesinde kurşun , ağzında hortum , yarı ölü yarı diri bir baba… Kocasının başından ayrılmayan dualarıyla ve tuzlu-şekerli su ile kocasını hayatta tutmaya çalışan bir anne ve iki küçük kızı … Dışarıda patlayan bombalar, yıkılan evler ve ölü bedenler… Küçük bir odanın içerisinde 10 senelik evliliğinde sürekli hırpalanmış , hor görülmüş kadının gittikçe yükselen çığlığını okuyup yaşadığı bütün acımasızlıkları bütün çıplaklığıyla kocasına anlattıkça öğreniyoruz. Kadın anlatıyor, anlattıkça rahatlıyor, adam mecbur dinliyor. Kadın, kitapta metafor olarak kullanılan sabır taşına dönüştürdüğü adamı en sonunda çatlatıyor ama nasıl bir çatırtı… Sabırla okuyun ve o anı mutlaka görün. Bu kitap, Afganistan’daki Taliban rejiminin ağırlığı altında ezilen tüm kadınların çığlığı olmuş. Sevgili Rahimi de zaten kadına bir isim vermeyerek kadının tek bir kadın değil de çok kadın olduğunu anlatmak istemiş sanki. Belirtmeden geçmeyeyim Sevgili Atıq Rahimi bir erkek olarak romanı kadın gözüyle o kadar net ve eksiksiz işlemiş ki kendisini de bu konuda tebrik etmemek mümkün değil. *2013 yapımı filmini de minik bir not olarak ekleyeyim.
Sabır Taşı
Sabır TaşıAtiq Rahimi · Can Yayınları · 2023497 okunma
210 syf.
·
Puan vermedi
Natalia Ginzburg ile ‘İşte Böyle Oldu’ romanıyla tanışıp sevince Can yayınlarına yeni katılmış bu kitabını da yayımlandığı gibi aldım. Mektuplarla örülmüş bu yeni romanı ‘İşte Böyle Oldu’ kadar sevemedim. Diğer kitaptaki hareketli olay örgüsüne nazaran Gİnzburg bu romanında daha sakin. Belki de bu yüzden bitirdiğimde çok mutlu ayrılamadım. Michele çapkın diyebileceğimiz , hayatını oturtamamış İtalyan bir genç. Roman boyunca Michele in ailesine yazdığı mektupları , ailesinin Michele’e yazdıklarını ve aralarda da aile içi mektuplaşmaları okuyarak karakterleri tanıyoruz. Kitabın olay örgüsü çoğunlukla mektuplardan oluştuğu için olay örgüsünü Ginzburg okuyucunun birleştirmesini beklemiş. Bir zaman sonra da şimdi kimin mektubunu okuyorum sorunu kaçınılmaz olduğundan önce mektubun sonuna gidip kim tarafından yazıldığına bakarak ilerledim,okuyacaklara naçizane önerimdir. İki kitaptır Ginzburgun işlediği ana karakterleri hep bir buhran içerisinde arayışta ve bir şeylerden kaçma halleriyle görüyorum. Bu romanda da ana karakter Michele’i mutsuz ve politik nedenlerden dolayı bir kaçış halinde okuyoruz. Ginzburg için böyle karakterlerin seçilmesinin belki de bir nedeni vardır, kim bilir… Ginzburg romanlarından kırmızı kedi yayıncılıktan çıkmış ‘Bütün Dünlerimiz’ de kitaplığımda. O romanına da büyük bir merakla başlayacağım ki bakalım ‘İşte Böyle Oldu’ gibi yüksek bir roman ile karşılaşacağım yoksa ‘Sevgili Michele’ gibi sönük mü bulacağım. Siz şimdilik ‘İşte Böyle Oldu’ ile kalın. Naz. (O kadar mektup dedik, mektup sonu gibi bitireyim.)
Sevgili Michele
Sevgili MicheleNatalia Ginzburg · Can Yayınları · 202421 okunma
92 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.