Yaşamın karşıtı ölüm değildir. Ölümün karşıtı doğumdur. doğum ve ölüm, yaşam diye adlandırdığımız sürecin birer parçasıdır. Ölüm de doğum kadar bir parçasıdır yaşamın.
Halbuki insanları sonunda özgür kılan şey ölümün varlığıdır; ölümün herhangi bir anda gelebileceği bilincidir. Hiç kimse ölüme hükmedemez, ölümü önceden bilemez denetleyemez. Doğum kontrolü var ama ölüm kontrolü yok.
Yaşamı böylesine özel,böylesine benzersiz kılan şey her şeyin yalnızca bir kez olması. Bunu algılamak ölümün bilincine varmakla mümkün olabilir ancak. Ölümün bilincinde olmayan insan yaşadığının bilincinde değildir. Her anımız ölüm unutkanlığı içinde geçiyor.
Zeka, güzellik, adalet, sevgi, özgürlük gibi şeyler ölçülemez ve kıyaslanamaz onlar ancak tanımlanmadıkları ve standartlaştırılmadıkları ölçüde var olabilirler. Bunların tanımını yapma girişimi bile, kavramın ihlal edilmesi demektir.
En tipik, en sık görülen seçim davranışı, insanı seçtiğin şeyin sahibi olmaya götüren davranıştır. Sonunda sahipleneceğimiz şeyleri seçmek üzere koşullandırılırız. Sahip olmakla güçleniriz.
20. yüzyılın sözde enformasyon toplumu, belki de önceki yüzyılların tüm toplumlarından daha zayıf bir belleğe ve tarih bilgisine sahip. Sansür ya da bilgi manipülasyonu yüzünden değil, işittiklerimize gördüklerimizi ve okuduklarımızı seçmemize izin vermeyen bir haber bombardımanıyla karşı karşıya bırakıldığımız için.