"Benim için şimdi sonsuzdur, sonsuzsa durmadan değişir, akar, erir. Hayatsa şu andır. Geçip gittiğinde artık ölmüştür. Ama her yeni anda sil baştan başlayamazsın. Ölmüş olana göre yargılamak zorundasın. Tıpkı bir bataklık gibi... daha en başından umutsuz."
“Bak, nasıl bir devirde yaşıyoruz. Aşk, dostluk, alaka, hepsi yok olmuş, sözcükler anlamsızlaşmış. Bu hareketsiz suratları ve tahtadan yontulmuş şekilleri göremiyorum. İnsanoğlu gerçekten de çıldırmış.”
"Demek ki erkekler ile kadınlar aynı derecede kabahatlidir. İnsan denen varlık hakkında derin, tarafsız ve mutlak anlamda doğru bir görüşün hiç bilinmediği görülüyor. Ya erkeğiz ya da kadınız. Ya soğuğuz ya duygusalız. Ya genciz ya yaşlanıyoruz. Her halükârda, hayat bir gölgeler geçidinden ibarettir ve Tanrı bilir neden bu gölgelere böyle hevesle sarılırız ve gölge olduklarından, terki diyar ettiklerinde neden böyle karalar bağlarız. Ve neden, eğer bu ve çok daha fazlası doğruysa, neden pencere köşesinde ani bir tasavvurla sandalyedeki genç adamın dünyadaki en gerçek, en sağlam, en iyi tanıdığımız şey olduğunu görünce şaşırırız—gerçekten de neden? Zira bir an sonra onun hakkında hiçbir şey bilmeyiz."
"Görme tarzımız böyledir. Sevgimizin koşulları böyledir."
"İnsan onun ruh halini daha derinden öğrenmek ve sözcüklere dökmek istiyordu, beden için soluk almak neyse akıl için de ruh hali oydu, mutluluk ya da mutsuzluk deniyordu bu duruma."
“Hepimiz karanlıktayız. Bulmaya çalışıyoruz, ama bir insanın bir başkası hakkındaki fikrinden daha anlamsız bir şey olabilir mi? Bildiğimizi sanırız ama aslında bilmeyiz.”