Duygu Gültay

Duygu Gültay
@Duyguu23
Memur
Lisans
1991
61 okur puanı
Eylül 2019 tarihinde katıldı
Duygu Gültay
Bir kitabı okumayı düşünüyor
Davranış
DavranışRobert M. Sapolsky
8.7/10 · 39 okunma
Reklam
72 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Tersi ve Yüzü
Tersi ve YüzüAlbert Camus
8/10 · 5,4bin okunma
“Mutlu olmak değil artık dileğim, yalnızca bilinçli olmak”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Yaşama umutsuzluğu yoksa, yaşama aşkı da yoktur”
“Dünyanın bu tersiyle yüzü arasında bir seçim yapmak istemiyorum, seçmesini sevmem. İnsanlar açık görüşlü ve alaycı olmamızı istemiyorlar. “Bu sizin iyi olmadığınızı gösterir,” diyorlar. Ben arada bir ilişki göremiyorum. Birine aktöreye ters düştüğünü söylediklerini duyarsam, kendine bir aktöre bulma gereksiniminde olduğunu anlarım bundan; birine küçümsendiğini söylediklerini duyarsam, kuşkularına katlanamadığını anlarım. Hile yapılmasını sevmem de ondan. Büyük yüreklilik, ölüme olduğu gibi ışığa da gözlerimizi kırpmadan bakabilmektir. Sonra, insanı yiyip bitiren yaşama aşkından bu gizli umutsuzluğa götüren bağı nasıl anlatmalı?”
Reklam
“Güneş neredeyse en yüksek noktasında, gökyüzü güçlü ve havalı bir mavilik içinde oluyordu. Buradan dökülen tüm ışık, tepelerin yokuşundan iniyor, selvileri ve zeytinleri, ak evleri ve kırmızı çatıları giysilerin en ateşlisiyle giydiriyor, sonra gidip güneşte tüten ovada siliniyordu. Her seferinde de hep aynı yokluktu karşımdaki”
“Duyabileceğim biricik mutluluğu: dikkatli ve dost bir bilinci içime çekiyorum… Karşılaşılan her varlık, bu sokağın her kokusu, her şey, her şey sonsuzca sevmeye bir bahane benim için.”
“dipsiz bir yer yarığına gereğinden fazla bakmışların sersemliği kaldı hep içimde.”
“Günlerden beri tek sözcük çıkmamıştı ağzımdan, tutulmuş haykırışlarla, ayaklanmalarla patlıyordu yüreğim. Bana kucağını açan biri olsaydı, çocuklar gibi ağlayabilirdim.”
“Burada “biliniyordum” hiç değilse. Konuşmuyorlarsa da gülümsüyorlardı burada bana. Öte yandan, bunalım gittikçe ağır basmaya başlıyordu. Beynimdeki bu ince batma fazla çekiyordu dikkatimi. Günlerimi düzenlemeye, içlerine dayanak noktaları serpiştirmeye karar verdim. Elden geldiğince uzun zaman yatakta kalıyordum, günlerim de o derecede kısalmış oluyordu. Yıkanıp tıraş oluyor, kenti yöntemli olarak inceliyordum. Bir yurt bulmaya çalışarak görkemli barok kiliselerde dalıp gidiyordum, ama kendi kendimle bu aldatıcı baş başalıktan daha umutsuz, daha boş çıkıyordum. Kaynayarak dalgalanan barajlarla kesilmiş Vltava boyunca dolaşıyordum. Issız, sessiz, uçsuz bucaksız Hradschin mahallesinde sonu gelmez saatler geçiriyordum. Katedralinin ve saraylarının gölgesinde, güneşin batmaya yüz tuttuğu saatte, sokakları yalnız adımlarım çınlatıyordu. Bunu fark ettim mi korku gene yakama yapışıyordu. Akşam yemeğini erkenden yiyor, sekiz buçukta yatıyordum. Güneş beni benden koparıyordu. Kiliselerde, saraylarda, müzelerde, tüm sanat yapıtlarında bunalımımı yumuşatmaya çalışıyordum. Beylik numara: başkaldırımı hüzne indirgemek istiyordum.”
Reklam
“Az önce bulanık olan kaygı belirginleşiyor. Huzurum kaçmış. Bir oyukluk, bir boşluk duyuyorum kendimde”
“Körfeze ve ışıklarına son bir kez daha baktığım gerçek, o zaman bana doğru yükselen şey daha güzel günlerin umudu değil, her şey ve kendim karşısında durgun ve ilkel bir ilgisizlik olduğu da gerçek. Ama bu fazlasıyla yumuşak, fazlasıyla kolay eğriyi kırmak gerekir. Açık görüşlülüğe gereksinimim var. Evet, her şey basit. İnsanlar karıştırıyor işleri. Masal anlatmasınlar bize. Ölüm mahkûmu için “Topluma borcunu ödeyecek,” demesinler, “Kafası kesilecek,” desinler. Hiç önemli değilmiş gibi görünüyor. Ama ufak bir ayrım var arada. Hem sonra, yazgılarının gözünün içine bakmayı yeğ tutan insanlar da vardır.”
“Bu akşam da böyle. Yokluğun belirli bir noktasında, hiçbir şey hiçbir şeye götürmez olur, ne umut, ne umutsuzluk köklü görünür, tüm yaşam tek “bir imgede özetlenir. Ama ne diye durmalı bunun üzerinde? Basit, evet, her şey basit, deniz fenerlerinin bir yeşil, bir kırmızı, bir ak ışıklarında, gecenin serinliğinde, kentin ve çöplüğün bana kadar gelen kokularında, her şey basit. Bu gece, bana doğru gelen şey, bir çocukluğun görüntüsüyse, ondan alabileceğim aşk ve yoksulluk dersine nasıl kucak açmam? Bu saat evetle hayır arasında bir aralık, bir duraklama gibi olduğuna göre, yaşama umudunu ya da yaşama tiksintisini başka saatlere bırakıyorum”
“İçinde kendi kendim olmaktan çıktığım bu gece nereye kadar gidecek? Basitlik sözcüğünün tehlikeli bir niteliği var. Ve ben bu gece yaşamın belirli bir saydamlığı karşısında artık hiçbir şeyin önemi kalmadığı için ölmek istenebilmesini anlıyorum. Bir insan acı çeker, mutsuzluk üstüne mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara, yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra, bir akşam, hiç: bir zamanlar çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Evine dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen dramdan söz edilir. Hayır. İlle de bir neden gerekirse, dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini. Böyle işte, dünyanın derin anlamını duyar gibi olduğum her seferde, onun basitliği şaşırttı hep beni..”
“Geleceğe dayanarak yaşarız: ‘yarın’, ‘ileride’, ‘iyi bir işim olunca’, ‘yaşlandıkça anlarsın’. Bu tutarsızlıklara hayran kalmamak elde değil, çünkü ne de olsa ölmek var işin içinde. Gene bir gün gelir, insan otuz yaşında olduğunu görür ya da söyler. Gençliğini belirtir böylece. Ama, aynı anda, zamana göre yerini de belirtir. Zaman içinde yerini alır. Geçmesi gerektiğini söylediği bir eğrinin belirli bir anındadır. Zamanın malıdır, içinin ürpertiyle dolması üzerine, en kötü düşmanı olarak görür onu. Yarını istiyordu hep, tüm benliğinin bundan kaçınması gerekirken, yarının gelmesini diliyordu.”