Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Finnari Kakaraska

Finnari Kakaraska
@Ebru_T
Hiçlik, büyük bir bilgeliktir. Hiçlikte bilginin getirdiği tevazu vardır. Hiçlikte kendini ve haddini bilme hali vardır. Hiçlikte gurur ve kibir yoktur. Hz. Mevlana
Haber Muhabirliği
BEÜ - RTV / AÜ - Uluslararası İlişkiler
İzmir
İzmir
90 okur puanı
Ekim 2020 tarihinde katıldı
Kundera'ya göre "günümüz roman üretiminin en büyük bölümü roman tarihinin dışında kalan romanlardan oluştuğu için, bu sonu gözümün önüne getirmekte güçlük çekiyorum " (SV, s.27). Kundera bu üretim çılgınlığına alayla yaklaşır ve her şeyin bize roman olarak sunulduğunu, romanlaştığını söyler: Romanlaşmış itiraflar, romanlaşmış röportajlar, romanlaşmış hesaplaşmalar, romanlaşmış özyaşam öyküleri, romanlaşmış boşboğazlıklar, romanlaşmış ihbarlar, romanlaşmış siyasal dersler, kocaların romanlaşmış can çekişmeleri, babaların romanlaşmış can çekişmeleri, anaların romanlaşmış can çekişmeleri, romanlaşmış çiçek dökümleri, romanlaşmış doğumlar, yeni bir şey söylemeyen, hiçbir estetik tutkusu olmayan, ne insan anlayışımızda, ne de romanın biçiminde bir değişiklik yapan, hep birbirine benzeyen, sabahleyin tüketilip akşamleyin fırlatılıp atılacak sonsuz sayıda bunların benzeri romanlar. (SV, s.27).
Can yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sanat tarihi içinde modern sanat kendi kıyaslanamaz değerleriyle, özerk ölçütleri ile kopuk bir dönem oluşturmaz, genellikle modern sanat ve öncesi arasında duvar ören dogmatist modernistler yanılgı içindedir. Sanat tarihi bir bütün olarak sahiplenilmelidir. Yirminci yüzyıl bizi Shakespeare'e olan borçlarımızdan muaf tutmaz. Günümüz kurumsal gevezelikleriyle sanat yapıtı hakkındaki fikirlerin sistematize edilmesine karşı çıkar. Sınıflandırılmak istemez ve sanatını klişelerden korumaya çalışır. Büyük modernizm akımının kapısının kapanmakta olduğu dönemde modern olmak, Picasso zamanında modern olmaktan çok farklıdır. Kundera, Bacon için "tecrit edilmiştir "derken aslında kendinden de bahsetmektedir. Çünkü "bir sanatçı, bir başka sanatçıdan söz ettiğinde, her zaman, dolaylı olarak kendinden söz etmektedir ". Balzac, Flaubert, Rabelais, Proust, Joyce, Musil, Kafka ve daha birçok büyük romancı, roman tarihinde eş zamanlı var olan modernistlerdir. Hepsi birer anti-modern (kalıba sokulmaya direnen) modernisttir, Kundere gibi.
Can yayınlarıKitabı okudu
Bir keresinde bir yerde aşkın zıttı olan şeyin nefret değil, ilgisizlik olduğunu okumuştum. Nefret ve tutku alevleri aşkla aynı şiddette yakıcıydı.
Sayfa 347 - Martı

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hayalimizdeki canavarlar çoğu zaman gerçektekilerden daha kötüdür.
Sayfa 331 - Martı
"Evet, bu sanatta Peter Brook'un da değindiği gibi: "Kara tahta her an silinir ve üzerine yenisi yazılır. Gündelik hayatta 'eğer' bir varsayımdır, tiyatrodaki 'eğer' bir denemedir. Gündelik hayatta 'eğer' bir kaçamaktır, tiyatroda 'eğer' doğrunun ta kendisidir. Bu doğruya inandırılırsak o zaman tiyatro ve hayat aynı şey olur. Bu yüksek bir amaçtır. Zor bir işmiş gibi görünür. Oynamak çok çalışmak gerektirir. Ama çalışmayı bir oyun olarak algılarsak o zaman artık o çalışma değildir. Bir oyun oyundur."
Eksik ParçaKitabı okudu
Reklam
"Kesin olarak söylenebilecek bir tek şey vardır, bu da her tarihsel anın ve ona denk düşen her sahne ve dramaturgi uygulamasının, kendi dramatiklik (bir çatışma kurma biçimi) ve bir teatrallik (sahneyi kullanma biçimi) ölçütleri olduğudur. Dramatik yazının özgüllüğünün olaybilimsel, evrensel ve soyut bir tanımına girişmek yerine sonuç olarak her özel olguyu tarihsel olarak ele almak, yani dilin ve sahnenin belirli bir uygulamasına göre metnin nasıl tasarlandığını ve hangi dramaturgik işlemlerin öne çıktığını incelemek daha doğru olur."
Eksik ParçaKitabı okudu
"XIX. yüzyılın başında, Fransız yazar Eugene Scribe tarafından önerilen uygulayımı yetkin bir oyun biçimi. Şu özellikler vardır: Olay dizisi seyircinin bildiği ama oyun kişisinin bilmediği bir giz üzerine kuruludur; bu giz, oyunun çözümüne dek saklı kalır. Serim, eylemin gelişimi boyunca gerçekleştirilir ve seyircinin ilgisi baştan sahneye çekilir. Dördüncü perdede ulaşılan doruk nokta o oyunun zorunlu sahnesidir. Her oyunda bir yanılgı sahnesi vardır. Özü hafifletip biçimi vurgulayan bir oyun kurma anlayışıdır."
Eksik ParçaKitabı okudu
Tiyatronun gücü, beş yaşında bir çocuğun televizyon karşısında bir yıl içerisinde inanılmaz cinayetleri büyük bir soğukkanlılıkla algılarken öte yandan tiyatroda kırmızı başlıklı kızın, anneannesini yiyen kurdun kötülüğüne içtenlikle gözyaşı dökmesinde gizlidir. Öyleyse insanoğlunun ilgilendiği ve duygulandığı, evrensel değerleri fark ettiği, kendisini insan olarak sınadığı her problemi konu edinebilir.
Eksik ParçaKitabı okudu
Çizgisel eşitliğin ikinci yarısında oyun yazarları bir kelime arar gibidirler: 'Hayat................dır.' Öylesine engin, bulanık, rahatsız edici bir kelimedir ki bu, yeni oyun yazarları sınırlayıcı terimlerden kurtulup yalın, olumlu bir cümleyle yetinmeyi yeğ tutmaktadırlar: 'Hayattır.'
Eksik ParçaKitabı okudu
"Sahneler, insanı gerçekten şaşırtan bir biçimde alay edercesine yan yana konmuşlardır: Bir sürü vur kır arasında lirik bir an, güzel güzel karşılıklı konuşup dururken bir tirat, kahkahadan kırılırken gözyaşları. Bu oyunların umulmadık, rahatlatıcı, mizah anları, oyunun bir karabasana dönüşmesine engel olmakta, kurtarmaktadır - hayatta da öyle değil mi?
Eksik ParçaKitabı okudu
Reklam
"(...) Bağlantısal tiyatro dış görünüş olarak kaypaktır, çünkü özü böyledir. Bir yaşantının içeriğini, düşünce işe karışıp bir biçim koymadan önceki haliyle iletmeye çalışır. Hayatta ve sanatta, biçim, sınırlayıcı, yasaklayıcıdır. Anarşik insan yapısına - buna id diyelim - kişisel ve kolektif bilinç tarafından konulan bir kalıptır - buna da üstün benlik (süperego) diyelim. İnsanlığı, böyle kalıplar kurma zorunda kalışıyla bile tanımlayabiliriz. Uygarlıklar bir arada yaşamayı çekilir hale getirmek için itkilere yol bulan ya da içeren düzenlerdir. <Bireysel benlik, ruhsal varoluşun düzensizliğine varsayımsal bir düzen sağlayarak kendi varlığını sürdürebilir. Ama ruh akışkandır, düzen tanımaz, kapatılmaya başkaldırır. Bilincin zorla yüklediği kalıpların ardında, uyur uyanık varlığımızın düşsel hayatı gem ve dizgin tanımaz. Bağlantısal tiyatro işte bunu kuşatmaya ve göstermeye çalışmaktadır. Düzgün çizgisel biçimin başa çıkamayacağı bir gerçektir bu. Sayıları pek çok olan gök cisimlerinin karşılıklı eylemlerine bir kalıp bulamayan modern matematikçilerin bir 'kurallı düzensizlik' olduğu varsayımını ileri sürmeleri gibi bağlantısal oyun yazarları yaşantının gerçek ağ dokusunu elde etmeye çalışan bir biçim uğruna çizgisel görüntü düzeninden vazgeçmişlerdir." Düşsel malzeme çoğunlukla sahneye fantezi olanakları içinde yansımaktadır. Bunda müziğin katkısı, hayaletler gibi soyut figürler ve dansa yönelik hareketlerden yararlanılır. Kimi kez Strindberg'in Düş oyununda ya da Kafka'nın Duruşma uyarlamasında olduğu gibi.
Eksik ParçaKitabı okudu
Trajik alınyazısına doğru ilerleme, bir kendi kendini tüketmedir, diyen Langer, burada, (...) "suç işlenmekte, cezalandırılmakta ve günah ödetilmektedir. Kişinin büyük bir belayla karşılaşması, ruhun kuru bir yaprak gibi savrulduğu büyük bir bunalımdan geçmesi, yazgısını ve kesin sonucunu öğrenmesi gerekmektedir. Çizgisel biçimin teknik gizi de burada saklıdır. Trajik yazgıya birçok engeller ve düşmanlarla dolu kayalık bir yoldan yaklaşılır, bu yol ne kadar korkulu olursa seyirci kahramanın yolculuğuna o kadar yürekten katılır" alıntısını yapar.
Eksik ParçaKitabı okudu
"Göreneksel tiyatro oyunlarında biçimin çizgisel olduğu kanısındayım, yani oyunun sürüp giden bir şimdiki zamanda, bir başlangıçtan, bir sona doğru kronolojik bir sıra olaylar zinciri içinden, sanki soldan sağa gider gibi ilerlediğini söylemek istiyorum. Modern zamanlarda bu geleneksel biçim, zamanı uzakta tutmaya, 'şimdi'yi kuşatmaya, anlatısal olmayan (non-narrative), duyulan hayatı ayırmaya çalışan serüvenci oyun yazarları tarafından bozulmuş, paramparça edilmiştir."
Eksik ParçaKitabı okudu
Lajos Egri, "en iyimser hesapla, rastlantının lütfuna bağlı, içgüdüsel güçlerine güvenen bir takım dahilerin berbat piyesler yazmış" olduklarını belirterek, "Bir insan gerçekleştirmeyi düşündüğü önemli bir tasarısı, içine doğmuş gibi, hissettiği gibi değil, bilgi ile gerçekleştirebilir," der. Bu doğrudan yola çıkarak Özdemir Nutku'nun da belirttiği gibi: "Karakter söylediği ve hareket ettiği ölçüde vardır. Onun içinde oyun yazmada karakter genel anlamda değil, özel anlamda incelenmelidir." "Dram sanatı, insanı bir eylem içinde gösterir. Gerilimli bir kurgu içinde sunulduğu ve ilgi uyandırdığı sürece her eylem dramatik bir yapıta malzeme olabilir. Ne var ki dramatik eylemin sanat sayılmaya layık bir anlam taşıyıp taşımadığını anlamak için onun insan yaşamına ne ölçüde ışık tuttuğuna bakılır." Çünkü tiyatroda hareketin kökeninde insan ve tiyatroya egemen olan konuda da yine insan vardır.
Eksik ParçaKitabı okudu
"Bir tiyatro oyununun kahramanı yalnızca oyunu sürüklemekle ya da belirli bir yazgıyı paylaşmakla kalmaz, aynı zamanda da bir dünyayı anlatır. Bu nedenle bunalımlı dünyamızın nasıl anlatılması, bu dünyayı içine alacak aynaların nasıl sağlanması ve bunların nasıl biçimlendirilmesi gerektiği sorularını yöneltmeliyiz kendimize. Daha somut olarak soracak olursak Schiller'in oyunlarının izleyiciyi hala çektiğine dayanılarak bazı yazarların iddia ettikleri gibi günümüz dünyası, örneğin Schiller'in tiyatro anlayışıyla anlatılabilir mi? Elbette sanatta, eğer sanat onaylıyorsa her şey olasıdır; ancak sorulması gereken, bir zamanlar gerçek olan sanatın günümüzde hala olası olup olmadığıdır. Sanat asla yinelenemez, öyle olsaydı Schiller'in kurallarıyla yazmak hiç de ahmaklık olmazdı. Schiller, içinde yaşadığı dünyayı yazdığı, tarihçi olarak kendisi için yarattığı dünya üzerinde yansıtabildiği için Schiller gibi yazıyordu. Ancak, Napoleon'un belki de bu anlamda son kahraman olduğunu da burada belirtmemiz gerek."
Eksik ParçaKitabı okudu
169 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.