Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ege Güzel

Ege Güzel
@EgeGuzel
Klinik yaşantılarımda her şeye sahip oldukları halde kendisini kof hisseden insanlar tanıdım. Çünkü hayatlarında bir tek şeye odaklanmışlardı: biçimsel başarı. Başarı insanın kendi hayatını yaratabilmesidir, standartları ne olursa olsun. Biçimsel başarıya odaklanmanın bedeli ise başarının kölesi olmaktır.
Reklam
Dolayısıyla, konuşmalar ilerledikçe, diğerleri kendilerine göre üstte mi altta mı değerlendirmelerinin yapılmakta olduğunu anlayabilmiştim. Eşitleri yoktu, sadece alttakiler ve üsttekiler şeklinde bir değerlendirmeydi bu.
İnsanın belirli bir referans çerçevesinde tutarlı bir kimlik geliştirebilmesi, iç sesiyle uyumlu seçimler yapabilme oranına önemli ölçüde bağlıdır. Bir başka deyişle, seçimlerini ne oranda özerk yapabildiğine. Özerklik, bir insanın seçimlerini dış etkenlerden ve şartlanmalardan bağımsız bir şekilde ve iç sesi doğrultusunda yapabiliyor olma özgürlüğüdür.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bugüne baktığımda gördüğüm en çarpıcı şey, giderek artmakta olan zaman ve mekan sıkışmasının insanlar üzerindeki etkileri. Çoğunluğu kentlerde yaşayan insanların coğrafyaları yok gibi, dört duvar dışına çıktıklarında da iç mekandaymış gibi yaşıyorlar, sıkışık. Zaman akmıyor, dişli çark gibi birbirinden kopuk dilimler halinde yaşanıyor ve insanlar bunun farkında değil. Yetişme, yetiştirme, bitirme, başlama kaygısı yaşanıyor, sürekli 'bir şey yapmak' zorundalar. Üst-sistemler tarafından savrulup sürüklenirken kendini taşımakta zorlanan insanların sayısı giderek artmakta ve bazılarının kumandası gerçekten kendilerinde değil. Kent merkezi nüfusunda proje çocuklar yetiştiriliyor ve bu projeler yarıştırılıyor.
Keyifli ve zarif bir biçimde kaybetmenin, bugünü dün kaybettiklerine sızlanmakla ya da yarının muhtemel kayıplarından korkmakla mahvetmemenin, anda yaşamanın, sessiz ve uysal çayır zambakları ve havada kuş gibi olmanın zor zamanlar için kendini ısıtabileceği mutlu anlar toplamanın alıştırmalarını yapmıştı ve zor zamanların yaklaştığını da hissediyordu.
Sayfa 246Kitabı okudu
Reklam
Hayatın hedefi ve anlamı acıları dengeleyecek bu türden pek çok anı biriktirmek olmalı, zor günlerde kaçabilecek böyle anlardan kurulu bir ev inşa etmeli insan kendine.
Sayfa 256Kitabı okudu
Acı çekerek iyi biri olunamaz. Acı çekerek genellikle kötü biri olunur. Kimin en çok acı çektiğini tartışmak çocukçadır. Baskı gören çocuk genellikle sakatlanır, duygusal yaşamı zarar görürü, baskı gören genellikle baskı yapanın düşünce yapısıyla yöntemlerini benimser, baskı görmenin en vahim sonucu budur; bu baskı göreni mahveder ve onun kendini kurtarma olanaklarını azaltır. Acıyı işe yarar kılmak büyük uğraş gerektirir, özellikle de acı çeken kişi için.
Sayfa 219Kitabı okudu
Sybille Bedford bir yerlerde şöyle yazmıştı: İnsan gençken kendini bir bütüne, insanlığın temel ilkelerine bağlı hissetmez, insan gençken bir sürü şey dener çünkü hayat genel bir prova gibi algılanır, perde gerçekten açıldığında değiştirilebilecek bir prova gibi. Ama gün gelir perdenin her daim açık olduğu kafasına dank eder. Sahnelenen, oyunun kendisidir.
Sayfa 217Kitabı okudu
Tale tavır almak istemişti, lafını esirgememek istemişti, çünkü insanlar laflarını esirgiyordu, yeter artık demiyordu, çünkü kimse kendi kanaatini belirtmiyordu, ama dünyanın boka sarmasına hiç itirazları olmaksızın öylesine takılıyorlardı, çünkü insanlar başkalarını memnun etmekten, hayır demenin sonrasında çıkacak tatsızlıklardan kaçınmak için deveye hendek atlatıyorlardı, dünya bu yüzden boka sarmıştı, o artık bunun bir parçası olmak niyetinde değildi, ama şimdi babam ölmüştü, ilkesel bir tavrın altını çizmek için zaman uygun muydu acaba, şu anda ne uygundu ki ?
Sayfa 126Kitabı okudu
'Ya tabi dedim. Linç edilmiş bir baba, kafayı yemiş bir anne, aşağılık köpeğin teki üvey baba ve muhtemelen bir daha asla göremeyeceğim bir kız kardeş de verdi. Her neyse dedim, dua edip mektuplar yazdığım Tanrı bir erkek. Tanıdığım diğer tüm erkeklerden hiçbir farkı yok. İşe yaramaz, unutkan ve insafsız.'
Reklam
'Erkeklerin çoğunlukla çocuksu olmalarına şaşmamalı. Çocuk kalmış yetişkin tehlikeli bir şey, özellikle de kocanın, karısının ölüm kalımına karar verdiği Olinkalılarda. '