Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
EKrv
EKrv
@Ekrv
Biyolog
ODTÜ
Bursa
56 okur puanı
Nisan 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Ah Leyla ...
İnsanlar neler yaşamış , neler görmüş geçirmiş hatta bazıları geçirememiş . Bosnalı bir kadının savaş zamanında yıllarca yaşadığı zulmü , yapılan iğrençlikleri okudum . Bazı sayfaları okurken o kadar zorlandım ki . Nasıl sorusunu defalarca sordum sanırım . Çok etkileyiciydi . Savaşın en çirkin yönünü bir kez daha görmüş olduk . Gücüne , azmine , savaşına , varolma mücadelene hayran kaldım LEYLA .
Belli bir ömrü tüketmiş , sıradan hayatı olan bir adamın , ressam olma daha doğrusu resim yapma hayali ile yaptığı yaşam yolculuğu . Tutkularımız , isteklerimiz kaç yaşına gelmiş olursak olalım bizi kendi safına çekebiliyor. Yaşadığı güzel hayatı bırakıp , hayaline giden tek kişi kitabın kahramanı değildir sanırım .
Karakterleri okurken hepsinin eksik ve haksız yönlerine kızmış olsam da kitapta , sanatın insanı mutlu edişi, eserlerini hiç satmamış , tanınmamış bir sanatçının tutkusundan üretme isteğinden vazgeçmeyişi bunların anlatılış biçimi güzeldi.
Beni en çok kahramanın dünyadan ve insanlardan hiçbir beklentisi olmaması etkiledi . Onlarsız yaşayabilir , onlarsız varolabilir olma düşüncesini , sadece düşüncede bırakmayıp , hayatına geçirmiş olması .
Livaneli'nin günümüz en büyük toplumsal sorunlarından biri olan göçmenler konusuna değindiği , çevreye verilen zararı çok güzel bir şekilde ele aldığı romanı. Uzun bir hikaye gibi daha çok . Livaneli kalemine diyecek hiçbir şey yok zaten . Yine olayın içine giriyorsunuz okurken. Mustafa ve Mesude'nin Deniz'e duydukları özlem , bebeği kabullenişlerinde ki saf mutluluk , duygular canlı gibiydi adeta .
Okur Takip Önerileri
Samoa adasında yaşayan bir yerlinin Avrupa'ya yerleşmesi ve gördüklerini ,izlenimlerini anlatması üzerine kitap . Okurken sürekli bir yerlerde durup evet tam olarak bu diyorsunuz . Kendinizi , koşuşturmacalarınızı , sıkışmış ruhlarınızı bir başkasının gözünden okumak , sorgulamanıza da sebep oluyor . Modern insanlığımızın , sıradan gördüğümüz bir kabile insanı tarafından bu denli güzel eleştirilmesi , çok iyi varsaydığımız herşeyin ne kadar eksik olduğunu hatta bizi ne kadar eksilttiğini bu kadar güzel yorumlamasını okumak keyif vericiydi.
Ben , Kirkeyi okuduktan sonra okumaya karar verip , yorumlarına baktıktan sonra başlamayı ertelediğim bir kitaptı. Keşke ertelemeseymişim . Öncelikle kitabın konusu İlyada ile aynı. Troya . Yunan mitolojisine dair az da olsa bilgisi olan her insanın sıkılmadan akıcı bir şekilde okuyacağı bir kitap . Konu Patroklosun gözünden anlatıldığı için bir süre , ona dair şeyler okuyoruz . Sürgüne gönderilmesinin ardından Akhilleusla kesişen yolları ve bu yolculukta birbirlerine besledikleri sevgiyi (aşırıya kaçmadan , öyle bahsedildiği gibi teşvikle hiç alakası olmayacak şekilde ) alabileceği en naif şekilde kaleme almış yazarımız .
Troya Savaşı'nın başlaması üzerine her ne kadar iki kahraman da savaşa dahil olmak istemeseler de , ikisi de kendini savaşta bulurlar. Mitolojiye yahut destana ait hiçbir şey bilmiyor dahi olsanız kitabın ortasına gelince konunun hepimizin muhakkak bildiği Truvaya gittiğini anlarsınız . Anlatım o kadar iyiydi ki savaş sahnelerinde kendimi savaş meydanında gibi hissettim , son kısımlar bir ufak üzdü de . Ama yazarın vereceği ve anlatacağı şeyleri son kısımda hızlıca toparlaması da çok güzel olmuş . Kısacası çok beğendim .
Genç bir sanatçının , resim çizmek için yaptığı yolculuğu konu alıyor kitap . Fakat o kadar betimleme var ki herşey çok karmakarışıktı benim için . Mekanın bile anlatılırken en ince detayına kadar verilmesi konudan uzaklaştırıyor. Çok beğendiğim bir kitap olmadı .
Kitabın 1930larda yazılmış olmasına rağmen sürekli söylendiği gibi müthiş öngörülerde bulunmuş Huxley. Ütopya veya distopya olarak görmek yanlış olur diye düşünüyorum ilerigörüşsel bir kitap olmakla birlikte o yıllardan bu yılların betimlesini yapmasını okuyoruz . İki farklı dünyayı okuyoruz öyle bir dünya da yaşamak ister miyiz sorusunun cevabını bize bırakıyor Huxley. Kitabın bazı konuları tamamlayamamış olması durumu da var . Bazı sorular cevapsız kalıyor . Neden ford tapması var, dokuz yıl savaşları nedir, taraf kimdir pek açıklama olmayan kısımlardan birkaçı.
Kitabın günümüz ile ortak noktaları kitabı okumaktan daha fazla keyif almamı sağladı . Okurken yaptığım kıyaslamalar bazı konular üzerine düşünmelerim... Dünyadaki teknoloji bağımlılığı, kapitalizmin yarattığı görünmez ve fakat iliklerimize işlemiş kast sistemi. kitapta "şartlandırma" diye bahsedilen ve aslında bireyi, olanlar hakkında düşünmemeye, sadece gereken tepkiyi vermeye iten olgunun, günümüzde eğitim sistemi ve yasalar yoluyla manuel olarak öte yandan toplumsal normlar ve ahlaki yargılar tarafından otomatikman kendini yenileyen sistemin ta kendisi olması. Soma denilen uyuşturucu ile olaylardan kopuş yaşadığımız dünya da bu şekilde olmasa da
yavaş yavaş herşeye olan ilgisizliğimiz arasında olan bağlantı . Sanatın Sanatçının üretimin ortadan kaldırılıp, yaşamı laboratuvarlardan ibaret kılıp ,geri kalan zamanlarda yapılması şartlanmış sisteme hizmet eden aktiviteleri yapmak zorunda kalınması da günümüzde bize bırakılan alan ile yarışır nitelikte.
Kitap her yönüyle muhteşemdi . Her duyguyu yaşayıp , her şehri gezip , her insanı tanımışım gibi hissettim kitabı bitirince . İsyan ve Clara'nın bir direniş içinde başlayan aşkları , İsyan'ın akıl hastanesinde geçirdiği günleri , Babası ve büyükbabasının ona empoze etmeye çalıştığı liderlik sıfatını ve Fransa'da okurken devrim zamanında yaptıklarını... Kitap babaannesinin aklını kaybetmesi ve dedesinin onu tedavisinde etmek için Adana'ya götürmesi ile başlıyor. İsyan'ın babası Osmanlı şehzadesi aldığı dersler de tanıştığı Ermeni olan büyükbabası ile güzel dostluğunu anlatarak devam ediyor. Sonrasında büyümesi ve babasının istediği olan toplum liderliğini rolünü üstlenmek istemediği için Fransa'ya tıp okumak için gitmesi orada dahil olduğu bir direniş grubu ve yaptıklarını İsyan'ın kendi anlatımı ile okuyoruz. Akıcı bir dille yazılan kitapta neler yaşandığını okurken heyecanlanmamak elde değil . *Spoiler : Clara'nın buluşmaya gelip gelmediğini İsyan'ın anlatımıyla okumak isterdim fakat yazarın kendi gözüyle okumakta güzeldi . Yıllar sonra kavuşmuş olmaları güzeldi . Farklı bir som yazılmış olsaydı bu kadar etkileyici olmazdı .
Sayfa sayfa çocukluğumu yaşayarak okudum. Çocuk ruhlarıyla kutsal sayıp değer verdikleri arsa uğruna verdikleri mücadeleyi , Nemecsek'in yaptığı fedakarlıkları okurken sanki Pal Sokağı'ndanmış gibi hissettim. Boka'nın komutanlığı , savaş hazırlıkları , savaş anları , çocukların hisleri o kadar güzel anlatılmıştı ki savaş sahnesini okurken sonuç ne olacak diye kaygılanırken buldum kendimi. Nemecsek'in cesareti , bağlılığı , mücadelesi diğer çocukların ciddiyeti bir arsayı değilde bir ülkeyi , vatanlarını savunuyormuşçasına gösterdikleri ciddiyet hepsi muazzamdı . Kesinlikle okunması gereken bir kitapmış . Daha önce okusaymışım .
Mutlaka okunması gereken bir kitap gibi lanse edilmesi üzerine alıp okuduğum , bitirdikten sonra ben ne okudum dediğim bir kitap oldu . Ergenlik döneminde bir çocuğun okuldan atılmasından sonra yaşadıklarını iç dünyasını konu alıyor olmasına rağmen kitaptaki aşırı tekrarlamalar , çocuğun ağzından olan anlatım kitabın okunmasını güçleştirdi. Kitapta temel anlatılmak istenen aile ilgisinden sevgisinden mahrum kalmış bir çocuğun hayata bakışı yaşadıkları Anlatılmış . Edebiyat dünyasını ikiye bölen kitapmış o dünyadan olmamama rağmen olsaydım kitabı beğenmeyen grupta olurdum .
-Jerome_David_Salinger608.jpg){kind=small}
Devrim zamanı Rusyasında fakültesinden yeni mezun olmuş bir doktorun uzak , unutulmuş bir kasabaya gelmesiyle başlayan hikaye de doktorun kasaba da karşılaştığı zorluklar , korkuları , mücadeleleri anlatılmakta . Doktorun görev yaptığı kasaba da halkın cahilliğinin sebep olduklarına ve bunların trajikomik sonuçlarına değinilmiştir . Doktorun ilk görevi olması sebebiyle karşılaştığı her vakada duyduğu korku , panik , endişe o kadar güzel anlatılmış ki aynı duyguları hissedebiliyorsunuz okurken . Kitapta ilk bölümde anlatılan amputasyon ve ters doğum anlarını (Doktorun en çok doğum için gelmelerinden korkması
ve sonunda bununla yüzleşmesi ) okuduktan sonra kesinlikle bir oh diyorsunuz. Son morfin ile ilgili bölümde bağımlılığın neye benzediğini , etkilerini ,kişinin ruh halini muazzam anlatmış öyle ki yakın birinin günlüğünü okuyormuş hissine kapılıyorsunuz. Alt perdeden cehalet ve bilimin Savaşına da değinilen kitap muhakkak okunması gereken bir eser .
Hümanizmin , hoşgörünün , sevginin bu kadar naif anlatıldığı bir kitap daha var mıdır bilmem ? Her başlık altında okuduğunuz akıcı cümleler altı çizilmeye , sorgulanmaya gebe . Hiç sıkılmadan bir solukta okuyabildiğim bir kitap . Hayata dair ne varsa , o konuları ele almış muazzam cümlelerle betimleyip okuyucuya sunmuş yazar . Kesinlikle okunması gereken bir kitap .
Kştapta İspanya İç Savaşı sırasında dağda savaşan bir köprüyü uçurmakla görevli insanların hikayesini okuyoruz. Kararlılık, cesaret, yaşam, ölüm, özgürlük, umut, kavramlarının öne çıktığı enfes bir roman. Başarılı betimlemeleriyle faşizme karşı verilen mücadeleyi okumuyorsunuz da yaşıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz .Olaylar gün gün anlatılıyor romanda ve savaş başladığında da olayların gelişmesini neredeyse dakika dakika anlatıyor.Gerçeğe çok uygunmuş gibi bir izlenim edindim. Savaşın içindeki aşkı da okumak oldukça güzeldi.
Kitabın son sayfasını bitirince elimde olmadan Bülbülü Öldürmek ile kıyaslamaya başladım.İlk kitapta Scout'un gözünden Atticus Finch'i okuduk , tanıdık , bu kitapta ise yazarın gözünden tüm aileye bakıyoruz. "Bülbülü Öldürmek" anlattığı hikaye bakımından çok daha akıcı, çok daha vurucu olsa da; Tespih Ağacının Gölgesinde anlatmak
Fantastik , mitolojik okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Mitolojiye ilginiz yoksa çok fazla mitolojik karakterin olması , çok fazla isim olması belki biraz karmaşık gelebilir ama kitabın yarısını geçtikten sonra tüm karakterler yavaşça oturmuş oluyor . Kirke ! Diğerlerinden farklı olduğu için yalnızlığı yaşamış , tüm gözler tarafından irdelenerek bakılmış , dışlanmış ama herşeye rağmen kendini kendi gerçeğini , tüm sorularını ve sorularının cevaplarını yaşayarak öğrenmiş bir karakter . İlk aşkı uğruna göze alıp yaptığı şey her ne kadar ceza almasına sebep olsa da kendini bulması için kapıları açıyor ona . Ve o kendini bulurken sayfalar su gibi akıp gider . Kirkenin aldığı ceza ile adada yaşamasıyla devam eden hikayede bir kadının Tanrıça dahi olsa çektiği zorlukları da okuyorsunuz . Sonrasında adaya gelen Odessiseden hamile kalması ve Kirkenin Telegenos'u doğurması ile devam eder hikaye . Çocuğuna babasının kimliğini 16 yaşında açıklar . Çocuk babasını görmek ister Kirkenin oğlunu korumak için mızrağının ucuna taktığı deniz tanrısı kuyruğu Telegenos'u görünce yabancı sanıp saldıran babası Odessise'nin yüzüne değer ve babası ölür . Bu bir kehanettir ve gerçek olur . Bunu öğrenen Athena adaya gelir . Çünkü sağ kolu öldürülmüştür. Athena Telegenos ile anlaşmaya varır . Kirke de bir yolunu bulup cezasını kaldırtır . Telamakos ile bir yuva kurar . Kitap burada biter .
Ve bir gün artık bu dünyaya dayanamayacağım diye düşündüm .
+ Öyleyse çocuğum başka bir dünya yap .
Kendi dünyasını yapan Kirke'nin muhteşem hikayesi .
Shakespeare ve müthiş bir tragedya. Orijinal hali ile okuyunca daha fazla keyif aldığım bir eserdi. Soylu bir mağrip olan Othello'nun çavuşu olan içinde kışkançlık duygusunu en zirve noktada yaşayan Iago tarafından oyuna getirilip Desdemonasını öldürmesini konu alan tragedya da İnsani olan duygularımızın başkaları tarafından ne kadar kolay kontrol altına alınabildiği güzel bir şekilde işlenmiş . Iago'nun kendi çevresinden yetişmemiş olanlara karşı duyduğu nefreti her diyalogda hissedebiliyorsunuz. Aşırı kuşkucu olmasından dolayı çevresindeki herkesi düşman olarak görmesi muhtemel . Kitabı okurken aynı zamanda bir tiyatro salonunda filmi izliyormuş gibi akıcı geçen sahneler tiradlar . Kısacası keyif alacağınız bir yapıt .
George Orwell'in 1984 ve Hayvan Çiftliği kitaplarını okuduktan sonra okumaya başlıyorsanız bu kitabı başlangıçta biraz sıkabilir . Fakat ilerleyen sayfalarda yazar sizi yine sayfalara çekmeyi başarıyor . İki farklı yaşam anlatıyor yazar bize . George Bowling'in çocukluk dönemini yer yer mizahını katarak anlatırken savaştan sonra ki George Bowlingi okurken de hüzün duyabiliyorsunuz. Özlem duyduğu çocukluğunu yaşadığı yere geri dönen Bowling hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı savaşın nasıl tahribatlara sebep olduğuyla karşılaşır . Savaş sonrası kaygıları yaşayan bir adamı hissedebiliyorsunuz kitapta .
Yazarın okuduğum için mutlu olduğum bir kitabı daha .
Sadece 1 saat gibi bir süre de nefesinizi tutarak okuyabileceğiniz bir kitap . Bizler yaşadığımız çevrenin bize dayattığı herşeyi yapanlarız. Bunlara karşı çıkanlar ise her zaman ötekileştirilir. Farklı olmak kabul görmez , sınırlarını çizmemek , hep sınırsız olduğunu düşünmek reddedilir. Dışlanmayı bir cezalandırma olarak görsekte bu durum belki
Okuduğum , okumaktan müthiş keyif aldığım , elimde olmadan gördüğüm her rakamla birşeyler oranlamaya çalıştığım bir kitaptı. Dünyaya bakmamız gereken açılardan değilde bakmamızı istedikleri açılardan baktığımızı farkettim . Öyle herşey göründüğü gibi yokuş aşağı yuvarlanan bir çığ felaketi değilmiş aslında . Aksine devamlı iyileşmeye meyilli bir dünyanın varlığını öğrenmiş oldum .
