Bazen kimi kitapları okuyup bitirdiğinizde o an gözlerinizi kapatıp hazmetmek için zaman verirsiniz ya kendinize, sessizce kitabı yaşamaya devam edersiniz, duygu yoğunluğu hissedersiniz; kimse size ilişmesin istersiniz, otobüsteyseniz durak yeriniz uzasın istersiniz... Sahilde Kafka öyle mi? Değil!
Halbuki ne kadar ümitlenmiştim.
Neden mi değil?
İlk satırdan itibaren diyemem ama ilk sayfalardan itibaren kitaba ısınıverdim. Karakterler, olaylar, mekanlar hızla içine çekti beni. Anlatımı güzeldi. 200’lere geldiğimde aşırı sürükleyici bir hal aldı kitap. Merak ediyordum. Öyle çok şey vaadediyordu ki yazar... Öyle çapraşık bilmeceler vardı ki çözülmeyi bekleyen.
Fakat olmadı. Bu vaatlerin hepsi sıkıcı ve basit diyaloglara dönüştü. Olaylar şaşırtıcılığını kaybetti. Başlangıçta oluşturulan gizemli parçalar birbirine eğri büğrü eklemleniverdi. Şaşırtıcılıktan uzak ve tahmin edilesi bir şekle büründü. Zaten anladığım bir şeyi bir an önce bitireyim bu kitabı kaygısıyla okudum. Keşke ilk sayfalarda aldığım o tat kalmış olsaydı damağımda.