Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Enes

Enes
@Enes_4
"Madem bu dünya bir misafirhanedir, hakiki vatan değil ; her yer birdir. Madem her yer misafirhanedir ; eğer misafirhane sahibinin rahmeti yâr ise, herkes yârdır, her yer yarar. Eğer yâr değilse, her yer kalbe bârdır ve herkes düşmandır."
Reklam
"Mümin erkeklere söyle : gözlerini haramdan korusunlar ve ırzlarını da korusunlar." (Nur / 30) Fâtır-ı Hakim, bu emriyle, bizi fıtratımızın gereği olan bir duruma davet eder. Gözünü haramdan sakınmama, her önüme gelene bakma, fıtratla çelişen bir durumdur. Çünkü, insana verilmiş hadsiz duyguları tek bir duygunun emrine verir. İradesini de hükümsüz kılar.
"...kafirler, zalimler ve fâsıklar."
Yani, Allah kafirleri, zalimleri, fâsıkları değil ; kafirler topluluğunu, zalimler topluluğunu, fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez. (Dolayısıyla) Küfür, zulüm ve fısk üzere olan bir insanın hidayete erişebilmesinin ilk şartı, küfrü, zulmü ve/veya fıskı ayırıcı vasfı haline getirmiş topluluktan kendisini ayırması ; bu "kavm" ile arasına bir mesafe koyabilmeyi başarmasıdır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çünkü fıtrat, ancak hak ile sükûn bulur ve ancak hakkın teslimi ile teskin olur. İblis'in ise, bâtılını hak gibi gösterebilmesi için hakkı gizlemesi veya batıl gibi göstermesi gerekir. Dolayısıyla hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak gösteren fıtrat, İblis'in düşmanıdır : "Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler."(Nisa/119)
"Muhakkak ki, bu, bana bendeki ilim sayesinde verildi"
Bu sözle özetlenen nihai düşünceye göre, Kârun'a bir şey verilmiştir ; ama verilmesi, ilmi sayesindedir. O ilim olduktan sonra (hâşâ) Allah vermeye mecburdur. Eh, o ilim de Kârun'un kendisinde olduğuna göre, Allah'a karşı bir borcu yok sayılır. İş, kendindeki ilimde düğümlenmektedir. Kendindeki ilim (hâşâ) Allah'ın olmadığına göre, Allah adına bir infak zorunluluğu duyması da gerekmez!
Reklam
"Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
Şeytanı kâfir yapan, hâşâ, "Allah yoktur. Beni yaratan da O değildir." demesi değildir. O, Allah'ı yaratıcı olarak kabul etmektedir.Ama tüm bu kabuller, tüm bu doğru sözler arasında, belki anda kolayca fark edilmeyen şöyle bir anlayış vardır : "Ben daha hayırlıyım." Neden? "Beni ateşten yarattın ; onu ise topraktan."
"Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar!"
Bu ayet, Kur'an-ı Hakîm ayetleri içinde nüzul sırası itibariyle - Alak suresi ilk beş ayetten sonra gelen - altıncı ayettir. Fakat, Alâk Suresi'nin ilk beş ayetinden hemen sonra nazik olmamıştır. Bilakis,arada uzunca bir zaman aralığı vardır. (...) Bu Kur'ani ve nebevi ders gösterir ki, bir hakikati özümsemeden, hazmetmeden, duygularımıza yedirmeden "kalkıp uyarmanın" fazlaca bir önemi yoktur. Kendine tatbik etmeden başkasına tatbik ile görevli de değildir insan. (...) Ve örtüsüne bürünmeyi unutanlar ; örtüsüne bürünmeden kalkıp uyaranlar, ne kadar da beyhude bir işin peşinde koşuyorlar!
"ellezine âmenû ve amilu's-sâlihati"
Bu vurgudan anlarız ki, bir eylemi, bir fiili, bir ameli "salih amel" kılan asıl unsur, onun îmani bir kasd ve niyetle yapılmasıdır. Amel-i salih, imanın bir sonucu ve yansımasıdır. Yine bu sırayla, imansız bir amelin, zahirde salih amel olarak gözükse bile, gerçekte "habitat a'mâluhum" sırrına dahil olan, iptal edilen, Allah katında bir değer ifade etmeyen bir ameller cümlesinde yer alacağı bildirilmiş olur.
''keyfe ma yeşa''
Kök anlamı itibariyle ''keyfi'' davranmak , ''gerçekte nasılsa öyle'' davranmaktır.(...)Velhasıl kullar nasıl iseler öyle davrandıkları gibi Allah da nasıl ise öyle yaratır.O,hak olduğu için kainatı hak ile yaratmıştır.Zatında ''Adl'' isminin sahibi bulunduğu için adalet ve mizan üzerinde yaratmıştır ve zişuur kullarına adaleti emretmektedir. Zatında Kerim olduğu için,kerem ve ikram ile kullarına davranır.(...)
Cennet : Boş söz ve yalanın olmadığı yer
Bulunulan ortamın boş söz ve yalandan arınmışlığı öylesine büyük bir nimet olmalı ki,bizim gözümüzden genelde kaçmakla birlikte,Rabb-ı Rahim cenneti tarif ederken bu hususu özellikle vurgular. Mesela Nebe Suresi'nde ''orada ne boş söz ne de yalan işitilmediği''ni haber verir.Vakıa Suresi'nde cennetliklerin cennette ''ne boş , ne de günaha çağırıcı bir söz'' işiteceklerini bildirir.Ğaşiye Suresinde ise ''Orada boş bir söz işitmezler.'' müjdesini verir.
Reklam
''Bilme''nin kıymetine dair -2
'Bilgisini elde edemediğin şeye karşı nasıl sabredeceksin?''(Kehf/68) O'na dair,O'nun yaratışına dair,O'nun hikmet ve rahmetle,kerem ve merhametle yarattığına dair,O'nun esma-i hüsnasına dair bilgimizi kemale erdirelim ki,layıkınca sabredebilelim.
Hz.Ali'nin tarafı olduğu Adalet-i Mahza yaklaşımına göre göre hak,haktır ve büyüğüne küçüğüne bakılmaz.Bir fert,umumun selameti için dahi feda edilemez. Buna karşı geliştirilen Adalet-i İzafiye yaklaşımına göre ise, değişen şartlarda adalet farklı şekillerde uygulanabilir.Mesela,daha büyük bir zararı engellemek için daha küçük bir zarara razı olunabilir.Toplumun selameti için ferdin hakkı feda edilebilir.
''Mülk,Allah'ındır!''
İnfakın farz olan kısmı olan zekatın ''tezkiye'' yani temizlenme ile aynı kökten gelmesi; infakın ihtiyari kısmı olan sadakanın ise ''sadakatle'' aynı kökten gelmesi manidardır. Zekat vermesini gerektirir bir zenginlikte olup da zekatı hakkıyla vermek; kendimizi benlik ve bencillik kokan iddialardan temizlediğimizin,kendimizi ve elimizdekileri O'nun bildiğimizin nişanesidir.Sadaka vermek,Malikül-Mülk'ün ''O'' olduğu inancımızda samimi ve sadık olduğumuzun göstergesidir.
Sonuçta şu gerçek çıkar karşımıza :Kadim firavunlar düzenleri devam etsin diye erkek çocukları boğazlayıp kadınları sağ bırakıyorken,modern firavunluk erkekliği öldürüp dişiliği diri bırakma yoluna gitmektedir. Ahirzaman alametlerine ilişkin hadislerinde Hz.Peygamber'in ''erkeklerin kadınsılaşması,kadınların da erkekleşmesi''ni zikretmesi, bu açıdan ziyadesiyle dikkat çekicidir.
203 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.