Ölmeye karar vermesinin çok basit iki nedeni vardı. Birinci neden: Yaşamındaki her şey hep aynıydı ve bir kez gençliği sona erdi mi hep yokuş aşağı gideceği belliyd: Yaşlılık dönüşü olmayan izler bırakacak, hastalıklar birbirini kovalayacak, dostlar birer birer yok olacaktı. Yaşamını sürdürmekle hiçbir şey kazanmayacakti, tam tersine aci çekme olasılığı hep artacaktı. İkinci neden daha felsefiydi: Veronika gazete okuyan, televizyon seyreden, dünyada olup bitenlerden haberli biriydi. Her şey yanlıştı ve kendisi herhangi bir şeyi düzeltebilecek durumda degildi- bu, tamamıyla âciz olduğu duygusunu büyütüyordu içinde.
Tutukluların çoğu görüş kabininde, ailelerinin yanında demir cubuklarla dövülerek, canavarca hisle öldürülmüştü....
23 yıl süren bu dava da benzer davalarda olduğu gibi cezasizlikla sonuçlanarak 23 Mayıs 2019'da zamanaşimi nedeniyle düşürüldü.
Hafıza Merkezi verilerine gore; doğrulanmış 262 kaybedilme vakasının 169'u Tansu Çiller'in başbakanlığı sırasında gerçekleşmiş. 1980 yılından bugüne kadar 1353 kişinin kaydedildiği tespit edilmis. Tansu Çiller'in başbakanlığına denk gelen 1993-1996 yılları arasındaki kayıp sayısı 1023. Tansu Çiller başbakan olduğu sırada ülkede 1000'i aşkın sivil vatandaş kaybedilmiş. Aileleri yıllardır hâlâ onları arıyor. Birçoğu artık yaş tutanakları bir mezar yeri gösterilmesini bekliyor.
Levent ERSÖZ...Bu adam benim gözümün içine baka baka, "Burası Türkiye Cumhuriyeti değil avukat hanım, burası Şırnak Cumhuriyeti ve buranın da tek yetkilisi benim!" diye tehdit savurmuştu.
Kitabi üçüncü defa okudum ve her okuyuşta aynı keyfi alıyorum. Fransız devrimi dönemine rastlayan bir aşk hikayesi. Hiç bir şeyin masum olmadığı "devrim" gibi anlamlı bir kelimenin bile anlamına ulaşması için geçirmek zorunda olduğu mücadele... Hiç bir şey masum değildir, devrimler bile...
"Ama bu saltanat çok hem de çok uzun sürdü. Belki herhangi bir değişim olmayacak. Olacaksa da bunu görmeye bizim ömrümüz yetecek mi bakalım?"
"Ne yapalım yani? Ne olmuş! Zaferi göremeyeceğiz belki ama en azından zafere yardım etmiş olduk. Çabalarımızin hiçbiri boş değil."
Eren, özellikle Kürt iş insanlarinin öldürülmesine ilişkin sorular sorar. Baybaşin de bunun dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in fikri olduğunu ve Mehmet Ağar ile Tansu Çiller'in ekiplerinin bunu uyguladığını anlatır.
1990'larda ülkenin doğusunda ölümler kimi zaman enseye sıkılan bir kurşun, kimi zaman arabanın altına konulan bir bomba, başka bir yerde ise gözaltına alınarak kaybolma ile gelmeye başlar.
Şırnak 92 yılında yakılıp yıkıldı, yerle bir edildi. Kimse Şırnak'a sokulmuyor (...) Halkın durumu çok kötü, çok ölü var, giriş çıkışlar yasaklanmış, evler darmadağın.
"Bu coğrafyada ne kadar baskı olursa olsun bir direniş ruhu da var. Bu az çevrede var ama ben bu coğrafyada eğer bir gün gerçekten bir yüzleşme olacaksa bu ruh sayesinde olacağına inanıyorum. O ruha da her zaman güveniyorum."