Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatıma şule

"Unutmayın ki" der Epiktetos, "sizi küçük düşüren, sövse de övse de karşınızdaki kişi değil, yaptıklarının küçük düşürücü olduğu kanaatinizdir." Bundan dolayı da "siz istemediğiniz sürece kimse sizi incitemez. Yalnızca incindiğinize karar verdiğiniz an incinmiş olursunuz." ifadesini kullanır.
Sayfa 138Kitabı okudu
Reklam
"Sürüklenirken bunu tüm evrenle birlikte yapıyor olmak müthiş bir tesellidir." Seneca
"Otorite görünümü altında anne ya da babanın çocuğuna nazlandıkları, ilgiyi üzerlerinde toplamaya çalıştıkları, onlara dert anlattıkları ve hatta bazı uç durumlarda, şaşkınlığa düşen çocuğu yetersizlikle suçladıkları sık görülen örneklerdendir. Bu koşullarda yetişen bir çocuk ileride anne ya da baba olduğunda benzer davranışları kendi çocuğuna yöneltir."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Çocuklarının özerklik istekleri, ebeveynlerin yaşam boyu bilinçdışında tutmaya çalıştıkları doyurulmamış isteklerini de kışkırtabilir. Bu isteklerin bilinç düzeyine ulaşma olasılığı ise kişide suçluluk duygusu yaratacağından, çoğu kez kendi ana-babalarından gördükleri yöntemlerle çocuklarını engelleyerek ya da suçlayarak, kendi uğradıkları paniği denetim altında tutmaya çalışırlar. "
"Kimi çocuk, verilmeyen sevgiyi günün birinde alabileceği umudunu yine de sürdürür, tüm gücüyle kendisini ana-babasına kabul ettirebilmek için çabalar ve kişiliğini geliştiremez. Kimisinin ise hiç umudu yoktur. Ana-babanın beklentilerine ve değerlerine karşıt düşen davranışlara başvurarak onları protesto eder ve hiç olmazsa bu yoldan onların ilgisini çekmeye çalışır."
Reklam
"Aslında, görünürdeki nedenler farklı olsa da, anne ya da babanın çocuğu kabul edememesinin temelinde, ana-babalığı benimseyebilecekleri bir duygusal olgunluk düzeyine ulaşamamış oldukları gerçeği yatar. Bu ana-babalar, çocuklarında gözlemledikleri sorunlardan yine çocuklarını sorumlu tutarlar. Oysa, ana-baba ve çocuk arasındaki sorunların başlangıç noktası her zaman ana-babadır. Yeterli olgunluğa ulaşamamış anne ya da babalar, çocukla baş edememe kaygısı yaşarlar. Bu kaygı, çocukta olumsuz davranışlar ortaya çıkmadan da, ana-babanın çocuğa karşı korku ve hatta kızgınlık yaşamasına neden olur. "
"Geleneksel ailelerde çocuğun kendine özgü bir duygusal dünyası olabileceği pek kabul edilmez."
"Çocukluk haklarını gereğince yaşayamamış kişi, o dönemde karşılanmamış isteklerini, yetişkinliğe ulaşıp ana-baba olduğunda çocuklarına yöneltmeye başlayabilir. Bu durumda ise ana-baba ve çocuk rolleri yer değiştirir. Çocuk, ana-babasının çocuksu isteklerine katlanmak, bazen de bu istekleri karşılamak durumunda kalır."
"Görünürdeki nedenler farklı olsa da, anne ya da babanın çocuğunu kabul edememesinin temelinde, ana-babalığı benimseyebilecekleri bir duygusal olgunluk düzeyine ulaşamamış oldukları gerçeği yatar. Bu ana-babalar, çocuklarında gözlemledikleri sorunlardan yine çocuklarını sorumlu tutarlar. Oysa, ana-baba ve çocuk arasındaki sorunların başlangıç noktası her zaman ana-babadır. Yeterli olgunluğa ulaşamamış anne ya da babalar, çocukla baş edememe kaygısı yaşarlar. Bu kaygı, çocukta olumsuz davranışlar ortaya çıkmadan da ana-babanın çocuğa karşı korku hatta kızgınlık yaşamasına neden olur."
"Belirli aralarla annenin kendisiyle ilgileneceğini bilmek çocuğa güven sağlar. Yaşamının ilk yıllarında bundan yoksun kalan kişi, yetişkin döneminde belirsizliklere karşı aşırı duyarlıdır. Kolayca paniğe kapılabilir."
Reklam
"İnsan organizmasının günümüz toplumlarının çığırından çıkmış hızına dayanıklı olup olmadığı bilim adamları tarafından araştırılmış ve çoğu, insanın yenilikleri benimseme yeteneğinin sınırlı olduğu sonucuna varmıştır. Hızlı değişkenlere uyum gösterebilse de, bu değişiklikleri gerçekten özümseyebilmesi için, insanın yeni olaylarla geçmiş arasında bir ilişki kurabilmesi, yaşamının denetimini elinde tutabilmesi ve nereden gelip nereye gittiğinin durum değerlendirmesini yapabilmesi gerekir."
"Mutsuzluk, yaşama katılacak yürekliliği gösterecek yerde, insanın kendi içinde ürettiği ve gerçek dünyayla ilgisi olmayan duygularla yoğrularak kendini yaşamaktan kaçınma sonucu yaşanan bir olgudur. Mutsuz insan kederine karamsarlık, sevincine kaygı katar, gerçeğini doyasıya yaşayamaz. Çünkü kendine karşıdır.
Sayfa 172Kitabı okudu
Tanrı, der Seneca, "kıymetli bir insanı şımarık bir evcil hayvana dönüşmesine izin vermez; onu zorlar, güçlendirir ve kendisine hizmet edecek hale getirir."
Arzu üzerine yaptığım araştırmada, doymak bilmezliğimizin üstesinden gelmedikçe güzel ve anlamlı bir hayat süremeyeceğimiz konusunda, aklı başında insanların neredeyse tamamının hemfikir olduğunu keşfettim.
Hayretler içerisinde, sevince kıymet verenlere bile rastladım ki hatta Seneca'ya göre stoacıların peşinde olduğu şeyin, "aklın her zaman şaşmadan ve olumlu yönde çalışmak istemesini, kendine karşı iyi niyetli olmasını ve içinde bulunduğu şartları neşe perspektifinden değerlendirmesini sağlamanın yolunu" bulmak olduğunu öğrendim.
70 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.