Fuzuli gönül

Fuzuli gönül
@Fuzuli_gonul
İstanbul
Ankara
5 okur puanı
Mayıs 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Şair
ŞairRafet Elçi
9.4/10 · 318 okunma
Reklam
Fuzuli gönül
Bir kitabı okumayı düşünüyor
Dervişin Teselli Koleksiyonu
Dervişin Teselli KoleksiyonuMecit Ömür Öztürk
9/10 · 6,7bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kahveler Kitabı
Kahveler KitabıSalâh Birsel
7.4/10 · 155 okunma
Ah kahve , vah kahve
Hak Teala başka vermiş lezzeti kahve sana Ehli diller çok ederler rağbeti kahve sana
Reklam
Kimi kahvelerde de bu gibi konuşmalarla vakit öldürülmez kitap okunur. Çokluk da müşterilerden biri okur, ötekiler dinler. Kahveci kitap okuyan müşteriden de kahve parası almaz. ikide bir kahveci çırağı da kahvenin şurasına burasına konulmuş yağ mumlarının fitilini özel makasıyla kesmek için peykeleri dolaşır. Okunan kitaplar daha çok Kan kalesi, Hamzaname, Battal Gazi gibi şeylerdir. Kahveci onları sahaflar daki kitapçılardan kira ile alır.
224 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Seyrüsefer
SeyrüseferTaha Kılınç
8.9/10 · 154 okunma
Neden mi seyrüsefer ?
Kuran da defalarca zikredilen "Yeryüzünde gezip dolaşın öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın..." mesajının, tıpkı namaz-zekat gibi temel ibadetler kadar bağlayıcı olduğu kanaatindeyim. Bence her Müslüman, Allah'ın kendisine bahsettiği imkanlar çevresinde, yakın ya da uzak coğrafyayı gezmek, dolaşmak ve keşfetmek zorunda. Bunu yaparken de, yine Kuran'ın bize buyurduğu gibi, eski medeniyetlerin ve toplumların akıbetleri üzerinde tefekkür etmek, onların kurdukları sistemleri ve hayat tarzlarını - Kuran buna 'sünen' der- yakından incelemek, Allahın kainattaki çeşitli tasarruflarına kafa yormak, insanoğlunun dünya mecrasını sağlam ve sahih bir temele oturtmayı amaçlamak mecburiyetinde. Tüm bunlar, dünyayı gezip dolaşırken, bilinçli ve donanımlı bir şekilde hareket etmemizi ve zihnimizi de bu çerçevede olgunlaştırmamızı gerektiriyor. Yeryüzü, Müslümanca bir bakışla yeniden yorumlanmayı bekliyor.
Taha kılınçKitabı okudu
Dünyanın İlk Üniversitesi
Fes'in simge eseri, 859 yılında açılan Karaviyyin Külliyesi. Tunus asıllı bir aileye mensup olan Fatıma el Fihri adındaki bir hanım tarafından yaptırılan külliyede bir cami, medrese ve kütüphane var. 4 binden fayda nadir eseri barındıran kütüphane ve günümüzde bile ilmî geleneğini sürdüren medrese, "dünyanın ilk üniversitesi" unvanını da taşıyan külliyenin altın halkaları. İbn Haldun, İbn Rüşd ve Afrikalı Leo olarak tanınan Hasan bin Vezzan, buranın en ünlü mezunları.
Sayfa 26 - AşinaKitabı okudu
Reklam
Eskimeyen Ramazan geleneklerimiz ; Teravih şerbeti
Osmanlı'da Ramazan gecelerinde ve mübarek Kandillerde bal şerbeti ikram etmek adet idi. Bu geleneğe Teravih şerbeti adı veriliyordu. Hatta Osmanlı devrinde bu iş için vakıflar kurulmuştu. bunlardan biri Sultan Dördüncü Mehmed'in annesi Hatice Turhan Sultan'ın Yeni Cami ve yanına yaptırmış olduğu vakıftır. Bu cami ve vakıfta 116 kişi çalışırdı. Bunlar Ramazan ayı geldiğinde halka şerbet dağıtırlardı. Şayet Ramazan ayı yaza rast gelmiş ise şerbetler içine kar atmak sureti ile soğutulur ve halka ikram edilirdi. Ayrıca Ramazan gecelerinde Teravihten sonra vazifeliler tarafından halka şerbet, ayran, limonata dağıtılırdı.
Sayfa 81 - Merve YılmazKitabı okudu
Diş Kirası
Osmanlı devrinde zengin kork veya konaklarda civar halkın için de sokaklar hazırlanır, kim gelirse gelsin içeriye alınırdı. Misafirler iftarını yapıp teravih namazına gitmek için kalktıklarında konak sahibi kadife kese içerisine koyduğu altın veya gümüş paraları diş kirası olarak verirdi. İlk defa Fatih Sultan Mehmet Han'ın sadrazamı olan Mahmud paşa tarafından uygulandığı sanılan bu âdet gereğince iftara katılanlar dişlerini davet sahibinin zevkine kiralamış oluyorlardı. Diş kirası denilen bu hediyenin zarif gerekçesi her ne kadar davetlilerin o gece zahmet edip gelerek, hane sahibinin sevap kazanmasına vesile olması gibi sunulsa da aslında amaç bu sebeple muhtaçlara yardımda bulunmak, onları sevindirmektir.
Sayfa 25 - ÇamlıcaKitabı okudu
Huzur-ı Hümayun Dersleri
Ramazan-ı şerîf ayında padişahların huzurunda yapılan huzur dersleri önemli yer tutardı. Padişahın da hazır bulunduğu bu derslere kısaca "Huzur Dersleri" veya "Huzur-ı Hümayun Dersleri" denilirdi. Huzur dersleri Sultan Üçüncü Mustafa Han devrinden itibaren sistemleştirilmiş ve derslerde müderrisle beş muhatap bulunması usulü getirilmiştir. Daha sonra adet fazlalaşmıştır. Dersler Ramazan-ı Şerîf'in ilk günü başlar ve sekizinci günü sona ederdi. Bu derslerde Kuran-ı Kerim' den ayetler okunur ve tefsir edilirdi. Bu sekiz dersin her birine meclis denirdi. Sahasında mütehassıs alimler, padişahın maiyeti ve devlet ricali ile birlikte büyük yekûn teşkil ederdi. Bu dersler devletin sonuna kadar devam etmiştir.
Sayfa 14 - ÇamlıcaKitabı okudu
Bir gece, bir ihtiyacım için dışarı çıkmıştım. omuzunda kova, elinde fenerle bir âmâ gördüm; yakınlarındaki bir ırmağa varıp kovayı doldurdu. Dönüşünde kendisine, "Sen bir âmâsın. Gece ile gündüz senin için birdir. Niçin fener taşıyorsun?" diye sorduğumda, "Ey boş adam! Feneri senin gibi kalbi âmâ olanların karanlıkta bana çarpıp da su kabımı kırmamaları için taşıyorum." cevabını verdi.
Sayfa 150 - Doğu klasikleriKitabı okudu
Adamın biri Ebu Hanife'ye gelerek bir yere para gömdüğünü, fakat gömdüğü yeri bir türlü hatırlayamadığını söyledi. Ebu Hanife de, "bu fıkıhla ilgili bir şey değil; ama sana bir yol göstereyim. Evine git, gece sabaha kadar namaz kıl! inşâallah hatırlarsın!" dedi. Onun dediğini yapan adam gecenin dörtte biri geçmeden gömünün yerini hatırladı. Ertesi sabah gelip durumu haber verdiğinde Ebu Hanife, "şeytanın seni namaz kılmaya bırakmayacağını biliyordum. Bari gecenin kalan kısmını da Allah'a şükür için namazla geçirseydin" dedi.
Sayfa 85 - ebu hanifeKitabı okudu
Bir gün şeytan gelir ve "sen, Allah’ın takdir ettiğinden başkasının sana isabet etmeyeceğini söylüyorsun. öyleyse şu dağa çık da kendini aşağıya at! Kurtulman takdir edilmişse kurtulursun" der. İsa as da " Ey melun! Allah kullarını imtihan edebilir. Kullarınsa Allah'ı imtihan etmeye hakları yoktur" karşılığını verir.
Reklam
Aklın yeri
Fazl bin ziyad, Ahmet bin Hanbel'den aklın yerinin dimağ (beyin) olduğunu nakletmiştir. Ebu Hanife de aynı görüştedir. Bizim mezhebimizden bir grupsa aklın kalp de bulunduğunu söylemiştir; ki bu aynı zamanda imam Şafi'nin de görüşüdür. Bunlar kalbin akıl anlamında kullanıldığı; " şayet yeryüzünde dolaşsalardı düşünecek (akledecek) kalpleri olurdu." (hacc/46), "şüphesiz ki bunda kalbi (aklı) olanlar için bir öğüt vardır." (kaf/37) ayetlerini delil getirmişlerdir. Bu da aklın yerinin kalp olduğunu gösterir.
Sayfa 15 - ŞuleKitabı okudu
Üstad hakikati arayışta aklı, insanı tevhide kavuşturan bir köprü olarak görür. Ne "doğmada" olduğu gibi aklın önemini inkar eder ne de felsefede olduğu gibi ona mutlak anlamda itaat eder. İslâm'ın yol verdiği ölçüde akla, " bu iş ne seninle ne de sensiz olur" der. Üstad, arayışı perdeleyen, zaman zaman da kulu bütünüyle arayıştan alıkoyan dünya zevklerini, eşyayı değerlendirmede en sahici kıymet ölçüsü olan ölümü anarak aşar: Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir! Mezarda geçer akçe ne ise onu biriktir.
Sayfa 73 - Hüküm kitapKitabı okudu
"Namaz sancıma ilaç, yanık yerime merhem Onsuz, ebedi hayat benim olsa istemem. "
Necip FazılKitabı okudu
Necip Fazıl'a göre felsefe; " doğruyu bulma değil, her defa yanlışı yakalama aletidir ve bütün felsefe mezhepleri birbirinin yanlışını çıkarırken doğrudur. Doğru tek, yanlış ise sayısız olduğuna göre, o mutlak "tek"e malik olanın, sayı saymak ve hakikati böle böle bir şeye varılabileceğini sanmakla ne ilgisi olabilir ?"
Sayfa 42 - Hüküm kitapKitabı okudu
Üstad'ın büyük mazlum Sultan Abdülhamid'i müdafaa ettiği tiyatrosu ise siyasi çerçevelerde büyük bi rahatsızlığa sebep olur. Çünkü Üstad'ın her eseri, ilim mazlumları gibi siyaset mazlumları adına bir müdafaanameydi. Yalan söyleyen tarihe, sahte kahramanlara fikir ve sanat cephesinde ilk itiraz eden dava adamıydı Necip Fazıl. Ankara’da sahnelenen, "Ulu Hakan Abdülhamid Han" ı, meclis de teyakkuz halinde takip etmişti.
Sayfa 36 - Sultan Abdülhamid HanKitabı okudu
İlim, fikir ve sanat cephelerini etkisi altına alan tahribat öylesine kapsayıcı ve sarsıcı idi ki, ayakta kalmak güçlü bir selin önünde durmaktan farksızdı. Buna rağmen sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olan alimler sessiz fakat derinden destansı bir hizmet yürüttüler. Mısır'a hicret etmek zorunda kalan Mustafa Sabri efendi ve Muhammed Zahid Kevseri kaleme aldıkları eserlerle modernist hareketin etkisini azalttı. İslam harfleriyle telif ettikleri eserleri, dünya müslümanları için ahir zaman müşkillerini çözme noktasında mizan oldu. Hilafet'in merkezinde kalanlar İslam harfleriyle eser telif etme yerine, adam yetiştirdi. Zira harf inkılabıyla tefsirat değişmiş, birkaç sene içerisinde İslam harfleri ile yazılan eserleri anlayıp okuyacak adam da kalmamıştı. Bu yüzden olunmayı bekleyen eserler yerine, mevcutları okuyacak bi kadro yetiştirmek daha mühimdi. Bu bağlamda Ali Haydar Efendi, Mahmud Efendi'yi; Ahmed ziyaüddin Gümüşhanevi adıyla anılan tekke, Mustafa Fevzi efendi, Hasbi efendi, Abdulaziz Bekkine, Mehmet Zahid kotku, Abdurrahman Beşikçi ve hacı Ferşat efendi gibi mürşitleri yetiştirdi. Kelamı tekkesinin adı ile bütünleştiği Esad Erbili'nin meclisinde de Mahmud Sami efendi hizmete hazırlandı. Süleyman Hilmi tunahan ve Bediuzzaman Said Nursi de binlerce talebe yetiştirdi. Allah’ın, kitabı'nı beşer eliyle koruyacağına dair vaadinin tecelli edeceği birileri çıkıp bu izmihlali dava etmeli; fikir, sanat ve hareket cephelerinde islam'ı temsil etmeliydi. Kaşgari dergahın da insanları irşad eden Abdülhakim Arvasi, Necip Fazıl gibi bir mütefekkiri böyle bi devirde yetiştirip İslam'ın emrine verdi.
Sayfa 22 - Hüküm kitapKitabı okudu
Reklam