''Dindar kişilerdik,'' diyor Whitehead, ''fakat dinimizi grekçe öğreniyorduk.'' Whitehead için bu bir problem olarak görünüyordu.Ona göre böyle bir yaklaşım,insanın yaratıcılığını köreltmektedir;tam kavrayamadığı ve ifade edemediği birçok şeyi tekrar etmekten başka bir şey değildi bu.
Kur'an'ın getirdiği din , insan için bir dindir ve insanın Allah'a yaklaşmasını , daha iyi insan olmak için gönül ve ahlak değerlerini geliştirmesini esas alır. Emevi'nin ' İslam' adı altında oluşturduğu din ise insana rağmen bir dindir ve arapçı iktidarların saltanatlarını dokunulmaz kılmayı esas alan din maskeli bir saltanat ideolojisidir. Emevi,bu ideolojiyi yaratmak için herşeyi yapmıştır. Vicdan,iman,insanlık,merhamet,hukuk gibi değerlerin hiçbirini dikkate almadan.... El koyduğu dinin peygamberinin ailesini zehirleyerek veya hançerleterek katletmekten bile çekinmemiştir.
Osman, cennet ve cehennemi inkar eden akrabası Ebu Süfyan'a çok öfkelendi.Çünkü Osman , Ebu Süfyan'ın aksine ,cennete'de inanıyordu cehenneme'de. Aynı Ebu Süfyan , Osman'ın halife seçilmesi üzerine , Uhud Şehidi ve peygamber amcası Hamza'nın kabrine gidip kabrin üstüne çıktı ve zıplamaya başladı. Hem zıplıyor hem de şöyle haykırıyordu :
''Dinle Hamza ! Dün , tepemize vura vura kılıçla aldığınız şey bugün bizim çocuklarımızın eline geçti. Artık o mevkide onlar keyif yapmaktadır.'' ( Ebul-Ferec el-Isfahani , el-Eğani , 6/323, 355-356 ; İbn Asakir , Tehzib , 6/409 ; Askeri , Aişe 1/293 )
Ebu Süfyan , aslen Benu Ümeyye soyundan olan Osman Bin Affan'ın halifeliğe getirildiği gün de onun huzuruna çıkıp , bu akrabasına şöyle seslendi :
''Ey Ümeyye oğulları ! Hilafet Teym , Adi kabilesinden size geçti , Emevileşti. Artık ona bir daha bırakmamak üzere yapışın. Top oynayan çocuğun kaptığı topa yapıştığı gibi yapışın ona . Tanrı'ya yemin olsun ki , ne cennet var ne de cehennem. Hepsi şu yönetim makamından ibaret. Hep onun hasretini çekiyordum. Şimdi elinize geçti. Artık onu çocuklarınız için bir mirasa dönüştürün. Yeryüzü saltanatının direklerini Emevi hanedanı haline getirin.
Harre katliamında sahabe neslinden on bin kişiyi katlettiren muaviye oğlu Yezid , 'zafer' haberi kendisine ulaştığında sevinç çığlıkları içinde 'Bedir savaşının intikamı'na yollama yapan şu şiiri okumuştur : '' Keşke Bedir savaşında müslümanlar tarafından öldürülen büyüklerim bugünleri görseydi ! Haşimoğulları ,saltanat için peygamberlik oyunu oynadılar. Yoksa gökten gelen haber de yok vahiy de yok .''
Hz.Ali , kendisine kılıç çekmiş ,evladını katletmiş Emevi zalimlerine her nasılsa alet olmuş insanlardan söz ederken 'baği kardeşlerimiz' tabirini kullanıyor. Azmak , terör sergilemek anlamındaki 'bağy' kökünden bir sıfat kullanıyor. İmamı Azam'ın buyurduğu gibi ,azgınlığa saptıkları için savaştığı insanları sadece 'azgınlık'la itham ediyor; onların dinine-imanına dil uzatmıyor.
Birisi veya birileri senin düşmanın olabilir, seninle savaş halinde olabilir; ama bu sana onları 'kafir' ilan etme hakkı vermez.
Eğer, özelde islam tarihi , genelde de dinler tarihi ,bütün kutsal metinlerce korunması istenen bu ilkeyi korumuş olsaydı dinler bugün insanoğlunun hayatına bir kaos olarak değil, bir rahmet ve mutluluk olarak girmiş olacaktı.
Ne yazik ki ,bunun tam tersi olmuştur. Sebep ise yine ne yazık ki , dini temsil ettiğini söyleyenlerin azmasıdır.
Büyük İmam, bu sözünü aldığımız eserinin bir yerinde yine bu konuya değiniyor ve Peygamberimizin şu sözünü naklediyor : ''Ümmetimin en şerirleri 'Ben cennetteyim,cehennemde değil ' iddiasında bulunanlardır.''
İmamı Azam devam ediyor : ''Peygamberimiz şunu da söylemiştir:
'' Filanca cennette,falanca cehennemdedir diye hükmedenlere lanet olsun ! Ümmetimin cennette veya cehennemde olduğuna hükmetmeyin; bırakın mahşer günü onlar hakkında hükmü ALLAH versin. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur : 'Kullarımı cennete veya cehenneme göndermeye kalkmayın. Bekleyin,ben onlar hakkında mahşer günü hükmedeyim de menzil ve mertebeleri o zaman belli olsun.'' ( El-Fıkhu'l-Ebsat, 57-58)
''Emevilerin,halifelik makamına müslüman toplumun büyük kitlesinin özgür iradesiyle seçtiğini söylemeye kimsenin hakkı yoktur. Bunun içindir ki Emevi dönemi boyunca kargaşalar,kavgalar ve çalkantılar sürüp gitmiştir. Kalpler kinle kaynamıştır. Emevi halifelerinin çoğu ,Müslümanlar arasında büyük mevki ve itibar sahibi olan zatlara işkence ve kötülük etmekten çekinmemişlerdir. Yezid; Medine halkı kendisine karşı çıktığı için bu Peygamber kennettini ordusuna mubah kıldı. Dinin yasak ettiği şeyleri helalmiş gibi işlediler. Hz.Hüseyin ,İslam'da meşru yönetim nizamına ve esaslarına uymadığı için yezid'i tanımamış ve ona karşı çıkmıştır. Yezid'in ordusu onu hunharca şehit etti. Hz.Peygamber'e yakınlığına ,dindeki mevkiine hiç bakılmadan kanı döküldü. Kız kardeşleri yani Hz.Peygamberin kerimesi Fatıma'dan doğma kızlar esir muamelesi yapılarak yezid'e götürüldü. Emevi devletinin sonlarına doğru Hz.Ali ve Hz.Fatıma'nın çocuklarının ve soylarının katledilmesi sürdürüldü.Zeyd bin Ali öldürüldü. Oğlu Yahya ve Yahya'nın oğlu Abdullah'da öldürüldü. Bu da yetmedi ; sanki bir Peygamber sünnetiymiş gibi , Hz.Ali'ye cami minberlerinden lanet okutuldu. Bu melun töreyi Yezid'in babası Muaviye başlattı. (Ebu Zehre,73)
Allah'ın yolu akıl ve vicdan yoludur. Allah'in begenmediği canl tipi gerçeğe karşı sağır olan ve aklını işletmeyen insanlardir. Bunlar, Allahın diğer canlilardan ayırt edici özellik olarak verdiği aklı kullanamadıkları için Allah'in sayısız delilini görememektedirler. Kuran'in anlattığı dini
anlamayanlar dini dogmalar, hurafeler, içinden çıkılması ve uygulanması mümkün olmayan zorluklar sistemi olarak göstermişlerdir. Bu tavırlarıyla da yüz milyonlarca kişiyi dinden uzaklaştırmışlar, hatta birçok insanı dinsizliğe sürüklemişlerdir. Kuran'in anlattığı islam'i bu geleneksel,
zorlaştırılmış, mantıksızlaştırılmış dinden ayırt etmek, bu yüzden çok önemlidir. Böylece Kuran'ın anlattığı islam üzerindeki yüklerden, eklemelerden, eksiltmelerden kurtulacaktır. Hem de Kuran'dan. islamdan soğutulmuş kitlelerin geri kazanılması mümkün olacaktır.
Dini, bir şiddet ve ilkel yaşam tarzaymış gibi sunanların suçlusu Kuran'ı dinin kaynağı olarak yeterli görmeyen zihniyetlerdir.
Allah'ın gönderdiği elçiler tarih boyunca aklı işletmeyi, din karşıtı görüşler ise gelenekçiliği yani muhafazakarlığı savunmuşlardır. Ne garip bir çelişkidir ki günümüzde muhafazakarlık ve gelenekçilik "dindar" olma manasında kullanılmaktadır.
Bilimsel çaba, Tanrı'dan uzaklaşmanın değil, Tanrı' ya yaklaşmanın aracıdır. Sorun bilimsel yaklaşım da değil, bilimi tanrılaştırmaya kalmaktadır. Big Bang, evrenin ve tüm kanunların bir başlangıcı olduğunu göstererek, evren gibi bilimsel kanunların da mutlak olmadığını göstermiştir. Böylece evrendeki kanunların, evreni meydana getiren Güç'e bağımlılığını, evrenin işletilen, muhafaza edilen, bağımlı kanunlara (nedenselliğe) sahip olduğunu anlarız."Tasarım delili" ise yaratılmış bu kanunlar (yaratılan nedensellik) çerçevesinde, evrenin kudretli, bilinçli, her şeyden haberdar bir yaratıcı tarafından meydana geldiğini göstermektedir.
Benim hayatimın istikamet pusulası ve en büyük yaratıcı ihtilali olan bir şey daha yapmıştır babam. Şunu söylemiştir:
"Oğlum! Gazi Mustafa Kemal, fikriyatı ve icraatıyla İmamı Azam Efendimiz'in hasretine cevap olmuş, onun istediklerini yapmıştır. Ama imamı Azam'i anlamayanlar Atatürk'ü de anlamadılar."
"Ruh" terim ve adlandırması ruhun kendisi kadar muğlak kavranmazdır. Ne maddedir, ne enerjidir... Bunların daha ötesinde bir şeydir. Sadece metafizik değil, aynı zamanda metaenerjetiktir ve hatta akildışı (pararasyonel) bir şeydir.
O halde, gün doğumunda ve gün batımındaki renklerin sadece ışığın yansıma ve kırılmaları olarak, denizlerin rengindeki farklı tonların termokimyasal bileşimlerin sonucu olarak ve bitkilerin, hayvanların ve insanların başlangıç ve bitişlerinin kör tesadüfler olarak algılanması bizi şaşırtmamalı. Her şeyin böyle görüldüğü bir dünyada, hiçbir şey önemsiz ve sıkıcı olmaktan kurtulamaz ve bunlar günümüz uygarlığının çocuklarını dahi uyuşturucu ve intihara sürükleyen tarifsiz acıların sebebidirler.
Sayfa 94 - Yeni yüksektepe kültür derneğiKitabı okudu
Türk'üm hey!
Ne kutlu bir adla adlandırmış Tanrı seni!
Adınla övmüş ki övünesin diye!
Ne bekliyorsun, övün, hey!
Gök, sen övünesin diye, yüceliklerde!
Yer senin övüncünle ıduk!
Güneş senin övüncüne tanık!
Ay senin övüncünle uyanık!
Hüküm Tanrı'nındır hey!
Ki Tanrı seninledir…
Eline yay, kargı, kılıç…
Binmeye Gök köklü at…
Keçeden yurt…
Uyasın diye, töre…
Başına ulu kağanlar…
İzinde yürümeye Bozkurt…
Ey Türk titre, özüne dön ve acunu tut!
Ata oğlu ataç doğar.
Ana kızı anaç doğar.
Türk'ten Türk…
Bozkurt'tan bozkurt doğar!
Bir insan için en kötü şey,iyilik ve güzelliğin amacını ve anlamını bulamamaktır.İnsan duyumsuz bir şekilde ilerlediği bir yoldan,vahşi ve aslında tanrıtanımaz olan kişisel bir tanrı kavramına ulaşarak mutlu ya da mutsuz olur,kendisini öfkesine bırakarak sevdiği ya da nefret ettiği insanlar seçer ve böylece,sevgilerini tüm çocukları arasında paylaştıran babalar olan ölümlülerin büyük bir çoğunluğunu alçaklık ve kötülükte kat kat geride bırakır.