Mezarımın toprağı kurur unutursun beni anam.
Mezarımda yaban otları büyür, onlar senin kederinden daha gür olur babam.
Kız kardeşimin gözyaşları kurur, kalbindeki acılar gider. Ama unutmazsın beni sen ağabeyim.
Ölümümün intikamını almadıkça, unutmazsın beni. İkinci kardeşim de yanımda yatmadan unutmazsın beni.
Yakıcısın sen kurşun, ölüm taşıyorsun.
Benim sadık kölem değil miydin kara toprak? sen örtüyorsun şimdi beni. Oysa atımın ayakları altında çiğneyen ben değilmiydim seni?
Soğuksun sen ölüm; ama senin efendin benim.
Gövdemi toprak alacak, ruhumu gökler...
Yeni sürülmüş kıraç tarlaların içinden geçerek, toprak yoldan evime doğru yürüyordum. Yol boyunca uzanan, bir çiftlik ağasına ait büyük tarla iyi sürülmüştü. Bütün tarla boyunca tek bir bitki, bir kuru ot bile yoktu. Her taraf simsiyahtı.
"İnsanoğlu ne garip bir varlık! Yaşamını sürdürmek için diğer canlıların yaşamını yok edebiliyor, onların yaşamlarını görmezden gelebiliyor!"
diye düşünüyor, bir yandan da elimde olmadan bu simsiyah ölü toprakta canlı bir şey arıyordum. O sırada yolun sağında bir yeşillik dikkatimi çekti. Oraya yaklaşınca az önce anlamsızca kopartıp attığım deve dikeninin bir benzerini gördüm.
Bu "Tatar" üç dallıydı. Dallarından biri kırılmıştı ve kesik bir el gibi sarkıyordu. Diğer ikisinde ise birer çiçek vardı. Aslında kırmızı olan çiçekler kara toprağa bulaştığı için simsiyah olmuşlardı. Kırılmış ama kopmamış olan dalın ucundaki çiçeğin yarısı çamura batmıştı. Diğerleri dimdik duruyorlardı. Anlaşılan üstlerinden bir araba geçmişti ve sonra tekrar ayaklanmışlardı. Epeyce hırpalanmış, gövdesinin bir tarafı kopuk, kolu kesik, gözü oyulmuş bir insana benziyordu. Her şeye rağmen, çevresindeki kardeşlerini yok eden insanlara yenilmiyor, direniyordu.
"Ne müthiş bir yaşam direnci!" diye düşündüm. "İnsanoğlu her şeyi yenmiş, milyonlarca otu, bitkiyi, canlıyı yok etmiş ama bu deve dikeni hâlâ direniyor!..."
Bala, lap tutaq ki, sənin danışdığın hekayə düzdür, tutaq ki, elə bir Mələk var! Mən bu qoca yaşımda sənə necə kömək edə bilərəm ki? Bu məscid çox insan üçün son ümid yeridir. Bəs onlar əsəbiləşib buranı bağlasalar? Onda necə olacaq? Qaranlığı məhv etmək üçün əlindəki yeganə şamla hücuma keçə bilməzsən. Çünki o sönsə ikinci şamı heç cürə yandıra bilməzsən.. İman da ürəklərdə yanan şamlardır. Birdən alışmaz, birdən işıq salmaz, damla-damla, ovuc-ovuc yayılar,çoxalar! Hər kəs öz şamını tutmalıdır.
Mən ona diqqətlə baxıb pıçıltı ilə son sözləri dedim:
- Mələyi zorlayırlar, siz də şam tutursuz...