"Ne yapmak istediğine, ne yapması gerektiğine, ne yapmaya mecbur olduğuna dair hiçbir fikri bulunmayan kafası karmakarışık tek bir varlıktım."
-Tüm Sistemler Çöktü, Martha Wells
Bugünlerde asayı alıp
kırlara gidebilecek insan bulamazdınız, o ise bunu sıkça
yapardı. Bir gün biz de onunla gittik. Sonsuz buğday tarlasi ve tarlakuşları, bunun ne cazibesi olabilirdi?
Muallim ise buna bayılıyordu. Tepeye çıkıp, yüzünü güneşe gevirerek masmavi gökyüzünden gelen
tarlakuşlarinın sesini dinlerdi. O zaman yüzü sanki biraz
gençlesiyordu, biz ise sıkılıyorduk. Bu geziden sonra eve
yorgun ve kızgın döndük. Muallim bize acıyor gibi bakti ve gitti.
Bir an için insanların genelinin pek yaşamadığı ama bizim
tahakkümümüz altındaki o zavallı hayvanların çok yakından
tanıdıkları bir duyguya kapıldım. Kendimi yuvasına dönen
Ve yuvasının yerinde birden bir evin temelini kazmakla meşgul olan bir düzine isçinin eseriyle karşılaşan bir tavşan gibi hissetmiştim.
Bu karanlık bozkırda, çaresiz, korumasız ve yalnız olduğumu hissettim. Birden, sanki bu korku dışarıda bir yerden üzerime düşen bir şeymiş gibi, dehşete kapıldım.
Ve onları merhametsizce yargılamadan önce, kendi irkimizin da, sadece soyları tükenen bizon ve dodo gibi hayvanlara karşı değil, kendinden aşağı gördükleri irklara karşı da
nasıl acımasız ve istisnasız bir yıkım uyguladıklarını unutmamalıyız. Tazmanyalılar, insanlara benzemelerine karşın,
Avrupalı göçmenler tarafından yürütülen imha harekâtı sonucunda elli yıllık bir süre içinde ortadan kaldırılmıştır.
Sanki biz merhamet havarileri miyiz ki, Marsılar da aynı ruhla savaştılar diye yakınabilelim?
Yine de insanlık o kadar kibirlidir ve kibri tarafından öylesine kör edilmiştir ki, on dokuzuncu yüzyılın hemen sonuna kadar hiçbir yazar Mars'ta şimdiye kadar, ya da aslında hiçbir zaman Dünya'daki düzeyinden daha akıllı bir yaşamın gelişmiş olabileceğinden söz etmemiştir.