"Kar yatağında durgun birini anımsıyorum
Son çağrısında eğildi melekler huzuruna
Kutlu yüzüne yakışacak soyut kanatlarında
İpek tellerin örgüsüyle kainatı
Yazgısında yaşlı yazıyla verildi sonsuzluğa"
Bir şefin sesinde dâr eder bu sözler hepimiz utangacız
Azap nefsimde saklanırken ateşim kaynıyor cennet bana umarsız
Koyu dehlizden geçer gibi sıkışıktı çağrılar bana
İnce tellere çamur attım, beni uyuttum, ölüyor yüzlerce mil uzakta
Sanrısız gün yoktur, herkes ağlıyor, başımda bekliyor
Korkularım masada, huysuz mahlukların akşam yemeği oluyor
Yıkık bir odada duvarlara resim çiziyorum
Onların karnı doyarken loş ışıkta biraz daha eksiliyorum
Biraz daha rutubet siniyor, ayak sesleri artarken bu yazıya
Gökler kızıyor, cam patlarken kar taneleri konuyor kucağıma
Pazen bir örtüyle pencereyi kapatırken
Yitik masumluğuma kirli imzalar atıyorum
Gözyaşım yetmez, bağışlanmak için kusurum fazla
Alaca sesinde kızgın sular akıyor gölgenin
Adımlarım iz bırakıyor, karanlığın içinde, her nefesinde
Bir çemberin döngüsünde esir yüzler sıralı
Ellerinde kaypak bir maske, hilafın arsızları
Çizgiyi sol adımlarla gidiyorlar
Giderken yolu kan rengine boyuyorlar
Ak saçlı deli ihtiyarımdan sarı zehirli kadehleri içiyorlar
Kısık bir ruh yatışıyor omzumdan, sedasız sözlerim
Çenesi yırtık palyaçoyla katili tüm bedenlerin
Deli ihtiyar kahkaha atıyor, zıplıyor ölü bedenlerde
Al renginde alnıyla bana bakıyor gülümseyen gözleriyle
Geride uğultuyla, peşimde insanlar, bunlar çizginin yeni sırası
Şimdi benim elimde çirkin bir maske palyaçonun neşesiz sıfatı
Ceplerimde beyaz şekerler ve omzumdaki ruhun fısıltısı
Kulaklarımı kesen sesinde heceliyor
"Ölüm oyunlarında şeker karnavalı burası"
Ve sırtımdan itiliyorum, ensemde acı var
Delinin elindeki ipiyle boynumda bir urgan asılı