Daha önceden de bahsetmiş olduğum gibi, Yaban ve Ankara romanlarının yerleri bende çok ayrıdır. Yakup Kadri'nin bende yeri çok ayrıdır daha doğrusu. Çünkü onun sayesinde tanıştım milli edebiyatımızla. Tanışmakla da kalmadım. İçinde de yaşayabildim, kahramanları içimde de yaşatabildim. Yakup Kadri'nin o akıcı üslubuyla... Yalnızca akıcı mı? Hayır elbette. Yalnız akıcı demek eksik kalır. O hissiyatı anlatmak biraz zor. Okuyan anlar ne demek istediğimi. Çünkü bu öyle bir üslubtur ki sizi onlarca sene geriye götürür ama her bir ayrıntısını içinizde duyurur. Kaybolup gidersiniz o zaman girdabında. İşte Ankara da öyle bir kitap. Cumhuriyet'in ilk yıllarına açılıyor girdabın sonu. Sizse o girdaptan içeri atladığınız gibi, hop, birden kahramanlardan biri oluveriyorsunuz. Her olay sizin biricik gözlerinizin önünde yaşanıveriyor, her söyleneni sizin biricik kulaklarınız duyuveriyor. İşte öyle bir deneyim sağlıyor Ankara. Romanı okumuyorsunuz, yaşıyorsunuz...