Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kerime Deniz Gürel

Kerime Deniz Gürel
@KDenizG
Ta XVII. yüzyıla kadar Katolik ve Protestan dünyasında Tevrat'ın İbra­nice metinin kelime, harf, hareke ve noktasıyle gökten inmiş olduğuna inanmak imanın koşullarından sayılmıştı. Hatta Fransa'da Katolik ilahiyatçıların en büyüklerinden biri olan Bossuet, bu görüşe karşıt savlara şiddetle hücum etmişti. Artık dille uğraşanların hepsi, bütün dillerin İbraniceden ayrıldığını tanıtlamak için, her yola başvuruyorlardı. Latince ve hatta İngilizce söz­ lük kitaplarında hemen her kelimenin, türemesi bakımından «kutsal dile>> İbraniceye bağlanması moda olmuştu. Her kelimenin İbranice bir kökünü bulmak için bazen sağdan sola yazılıp okunan bir dilin kelimelerini sol­dan sağa okumak olağan görülüyordu.
Reklam
Eski İbranilerin dile ilişkin ufak tefek sorunlarla uğraştıkları ve örne­ğin, eğer bazı özel isimler doğrudan doğruya bir anlamı karşılamıyorsa onu etimoloji yoluyle açıklamaya kalkıştıkları olmuştur. Bu türetme tutkunluğu­na, daha sonra hem Yunanlılar, hem Romalılar uğraşmışlardı. Hatta ortaçağ­ da iskolastikler bile aynı anlamı anlatan kelimelerin anlamlarında fark bulmak için, birçok ilkel kafaları güçlüklerden kurtaran bu türetme içgüdüsüne ka­pılırlardı. Fakat Yunanlılarda dile ilişkin asıl sorun şuydu: Acaba kelimeler tasarımların doğal anlatımı mıdır, yoksa tasarımlarn rastgele işaretleri mi­ dir?
"Erotizm" der Bataille, "insanın bilincinde var­lığın sorgulanmasına neden olan şeydir" Gündelik hayatın sakin akışından ontolojik bir kopuş olarak kendi dışına çıkan cinsellik ya da erotizm başkasının bedeninin deneyimlen­mesini imler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Beden uzun bir ketumluk döne­ minin ardından, bugün toplumsal söylemde yeniden ayrıcalıklı bir yer edinmiştir. Batılı toplumlarımızın gitgide daha çok birey­ selleşmesi bedene yönelik kolektif tavrı derinlemesine değiştirdi. Birey, seçimlerin ve değerlerin ana kaynağına dönüştü ve bunla­rı artık toplumsal kuralların ağırlığına sadakatle edinmeyip, za­manın ruhundan devşirmektedir; bugün birey toplumun sayısız önerisi karşısında göreli bir özerklik kazanmıştır. Hem yararlan­dığı hem de zararını gördüğü kolektif değerlerin gerilemesiyle yapısal olarak yalıtılınış olan birey, sıradan sosyal hayatında artık elde edemediği şeyi özel alanda aramaktadır. Birey, bir biçimde elinin uzanabildiği yerde olan kendi bedeni üzerinden kişisel aşkınlık ve temas imkAnını keşfeder. Beden artık bir makine değil…..bir alter ego'dur.
Toplum artık bireyi ikirciksiz olarak içine alarak varoluşa anlam verebilmek­ten uzaktır. Birey gitgide daha çok kendine gönderme yapıyor; eskiden başkalarıyla temasta, toplumsal kurumlarda ve kültüre başvurmakta aradığı şeyi artık kendi içinde arıyor.
Reklam
Fuhuş
Seks ticareti orta çağ biterken halkın ahlakını ve toplum sağlığını koruma gayesiyle kurumsallaştırıldı. 14. yy sonunda ve 15 yy. da Fransa’da ve İtalya’da yerel idareler kabarık bekar nüfusunun - çıraklar, işçiler, hizmetkarlar- ortalığı karıştırmasından dolayı özellikle sıkıntı çekiyordu; bunların aşk meşk merakı, namuslu vatandaşların karılarının, kızlarının iffetini de tehdit ediyordu. Giderek büyüyen bir korku vardı. Bu başıbozuklar en sonunda bütün şehir halkının üstüne Tanrı’nın Tanrı’nın gazabını çekecekti.
İnsan bilinci, düşüncelerin paylaşılması için var oldu. Bir başka deyişle, insanın kullanıcı arayüzü hem biyolojik hem kültürel ev­ rim tarafından yaratıldı ve bir davranışsal yeniliğe yanıt olarak ortaya çıktı: inançların ve planların iletişimi ve görüş alış veri­şinde bulunmak.
Tanımlayıcı bir teori, değer yargıları yapmadan gerçekte neler olup bittiğini veya bir şeyin neye benzediğini tanımlama girişimidir. Normatif bir teori değer yargılarında bulunur; ne olması gerektiği veya nasıl olması gerektiği hakkında konuşur. Bilimle ilgili bazı teorilerin yalnızca açıklayıcı olması gerekiyor. Ancak görüşlerin çoğunun resmi veya gayri resmi bir normatif unsuru var. Bilimle ilgili genel iddiaları değerlendirirken, sürekli şu soruyu sormak iyi bir ilkedir: "Bu iddia açıklayıcı mı yoksa normatif mi, yoksa her ikisi birden mi?" Bazı insanlar için, bilim hakkında cevaplamamız gereken en önemli soru, bunun "nesnel" olup olmadığıdır. Ancak bu terim son derece kaygan hale geldi, çok farklı şeyler ifade etmek için kullanıldı. Bazen tarafsızlık, önyargının olmadığı anlamına gelir; nesnellik tarafsızlık veya adalettir.
Bilim felsefesi içinde, epistemolojik meseleler ile metafizik meseleleri ayırt edebiliriz. Epistemoloji, felsefenin bilgi, kanıt ve rasyonalite hakkındaki sorularla ilgilenen tarafıdır. Felsefenin daha tartışmalı bir parçası olan metafizik, gerçekliğin doğası hakkındaki genel sorularla ilgilenir. Bilim felsefesi her ikisiyle de örtüşüyor. Yirminci yüzyılda, birçok filozof bu fikri reddederek mantıksal bir bilim teorisi aramamız gerektiği konusunda ısrar etti. Yani, bilimsel teorilerin soyut yapısını ve teoriler ile kanıtlar arasındaki ilişkileri anlamaya çalışmalıyız. Üçüncü bir seçenek, bir metodoloji, bilim adamlarının yaptığı veya uyması gereken bir dizi kural veya prosedür bulmaya çalışmamız gerektiğidir. Daha yakın yıllarda, tarihsel çalışmalardan etkilenen filozoflar genel bir bilimsel değişim teorisi vermek istediler. Burada çok önemli olan bir ayrım, tanımlayıcı ve normatif teoriler arasındaki ayrımdır.
1776'da Matthew Boulton, buhar makinesini imal et­mek için James Watt ile olan yeni ortaklığından büyük he­ yecan duyuyordu. O yıl, yaşamöyküsü yazarı James Bos­ well, Boulton'u görmeye geldiğinde, o böbürlenerek şöyle demişti: "Burada, ben bütün dünyanın sahip olmayı arzu ettiği bir şeyi satıyorum efendim: güç." Sevimli bir söz. Ay­ nı zamanda, doğru da.
833 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.