Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek. Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor.
Locke'a göre aynı "insan" olabilirim, ancak asla eskiden olduğum kişi olmam. Bu nasıl olabilirdi? Locke, zaman içinde bizi aynı kişi yapan şeyin bilincimiz, kendi benliğinin farkında olma olduğunu öne sürüyordu. Hatırlayamadığınız şey, sizin bir parçanız değildi. Bunu ifade etmek için bir ayakkabı tamircisinin anılarıyla uyanan bir prensi ve bir prensin anılarıyla uyanan bir ayakkabı tamircisini hayal etti. Prens her zamanki gibi sarayında uyanır; dış görünüşü açısından uykuya yatan kişiyle aynı kişidir. Ancak kendi anıları yerine ayakkabı tamircisinin anılarına sahip olduğundan, ayakkabı tamircisi olduğunu hisseder. Locke'un ana fikri, prensin ayakkabı tamircisi olduğunu hissetmekte haklı olduğudur. Bedensel süreklilik meseleyi çözüme kavuşturmaz. Kişisel özdeşlikle ilgili sorularda önemli olan psikolojik sürekliliktir. Eğer prensin anılarına sahipseniz, prenssinizdir. Ayakkabı tamircisinin anılarına sahipseniz, bir prensin bedenine sahip olsanız bile ayakkabı tamircisisiniz. Ayakkabı tamircisi bir suç işlerse, sorumlu tutmamız gereken kişi prensin bedenindeki kişidir.
Eğer çorabınız delinmişse, deliği yamarsınız, sonra bir başkasını, eninde sonunda artık orijinal malzemesi kalmayan yalnızca yamalardan oluşan bir çorapla kalakalırsınız. Peki elinizdeki hâlâ aynı çorap mıdır? Bir anlamda aynı çoraptır çünkü asıl çoraptan tamamen yamanmış çoraba kadar parçaların sürekliliği söz konusudur. Fakat bir başka anlamda, aynı çorap değildir, çünkü orijinal malzeme orada değildir. Veya bir meşe ağacını düşünün. Meşe ağacı bir palamuttan büyür, her yıl yapraklarını kaybeder, uzar, dallanıp budaklanır ama yine de aynı meşe ağacı olarak kalır. Palamut fidanla aynı bitki midir ve fidan devasa meşeyle aynı bitki midir?
Var olmanın en kötü şekli, esaret altında olmaktır, yani duygularınızın insafında olmak. Kötü bir şey meydana geldiğinde, örneğin birisi size kaba davrandığında ve gözünüz kararıp nefretle dolduğunuzda, bu oldukça pasif bir var olma şeklidir. Tek yaptığınız olaylara tepki vermektir. Dışarıda olup bitenler öfkenize neden olur. Hiçbir biçimde kontrol elinizde olmaz. Bundan kaçmanın yolu, davranışı şekillendiren nedenleri daha iyi anlamaktır. Spinoza'ya göre yapabileceğimiz en iyi şey duygularımızın dış olaylardan ziyade kendi seçimlerimizden ortaya çıkmasıdır. Bu seçimler asla tam anlamıyla özgür olamasa da pasif olmaktansa aktif olmak daha iyidir.
İspanyol adası Hıristiyanların ilk girdiği ve bu halkları kırıp geçirmeye başladığı yerdi. Yani ilk yıktıkları ve boşalttıkları yer... Yararlanmak veya kötüye kullanmak amacıyla karılarını, çocuklarını alarak, emek ve alın teriyle kazandıkları besinlerini yiyerek işe koyuldular.
Herkesin olanakları ölçüsünde kendi rızasıyla verdiği onlara
İşte İspanyollar onları tanır tanımaz, yaratıcılarının böyle güzel meziyetlerle donattığı bu müşfik koyunların topraklarına, günlerdir aç vahşi kurtlar, kaplanlar, aslanlar gibi girdiler. 40 yıldan beri ve bugün hâlâ onları parçalara ayırıyor, öldürüyor, tedirgin ediyor, acı ve si acı ve sıkıntı veriyorlar. Tuhaf, yeni, çok çeşitli, şimdiye dek ne okunmuş, ne duyulmuş, ne de görülmüş bir zulümle onları yokediyorlar. Bazılarını daha sonra söyleyeceğim. Yalnız şu bir gerçek; İspanyol adasına ilk cıktığımızda 3 milvon verli vardı. bugün ise 200'den fazla kalmadı.
Tanrı, bu çeşit çeşit, kalabalık insanları son derece sade yaratmıştı. Kötülükten ve ikiyüzlülükten uzak, yerli efendilerine (beylerine) ve Hıristiyanlara hizmet ediyorlardı. Dünyadaki en uysal, en sabırlı, en barışçı ve en sakin insanlardı. Gürültüsüz patırtısız, ne sinirli ne de kavgacı; kırgınlıktan, nefretten, intikam arzusundan uzaktılar.