Bu zamana kadar yaptığım tüm seçimler şüphesiz saçmalık, şüphesiz aptallık ama iyi kötü beni buraya getirdi.
Bugüne kadar yaptığınız tüm seçimler sizi tam olarak şu ana getirdi ve bu cümleyi okumanızı sağladı.
Okula döndüğümde ilk derste öğretmen, “Bu yaz başınızdan geçen bir hikâyeyi anlatın,” dediğinde ben, gerçekleri değil de olmasını istediğim tatilimi yazardım. Utanırdım çünkü babamdan. Utanırdım yaşadığım gerçeklerden. Utanırdım işte.
“Ben sana kimseyle oynamayacaksın demedim mi!” diye bağırdı. Kükremesinden tüylerim diken dilken olmuştu. Cevap vermesem bir dert, versem başka bir dert. Beklenen son kaçınılmazdı. Ne kadar çabuk biterse, o kadar iyiydi bu. “Nihat Amca dediği için… sen de bir şey demediğin için oynadım,” diyebildim yanağımı tutarken. “Ben sana sözümü söylemiştim.
İnsan ömrü bir mum yakıp onu izlemek gibidir. Yavaş yavaş biter. Yavaş yavaş söner. Mum ışığının en kuvvetli anı ilk yakıldığı zamandır. Sonrasında ise yavaştan sönmeye başlar. İşte insanoğlunun da ömrü tıpkı bu kadardır.
Ne bir eksik…
Ne bir fazla…