yusuf ile muazzezin'in aşkını anlamanın çok kolay olduğu romandır. yazar muazzez'in babasına çok taraflı bakmaktadır. görev yaptığı sürece kasabanın ileri gelenleri ile ilişmeden yaşayan akşamcıdır. sadece kendi gibi memurlarla akşamları içki içer. eve sadece uyumaya gelir, zayıftır, sürüklenmektedir. evlatlığı ile kızını kendisinden oldukça küçük, cahil, talibi istediği gibi çıkmamış hayattan alacağı olan şahinde hanıma bırakır. sahinde biri yetmezken ikincisi gelmiş olan çocuklarla daha da kızgındır. sahinde çocukları beraber bırakır, gündüz gezmelerine çıkar. bu nedenle bir anlamda yusuf öksüzken muazzez de öksüzdür. yusuf annesi, babası, arkadaşı, abisi, öğretmeni her şeyi olmuştur muazzezin, ya da başka deyişle her şeyden bir eksiği ki sonra birbirlerinin her şeyi olacaklardır. ailede herkes sürüklenir. baba sürüklenir, yusuf sürüklenir, muazzez çaresiz sürüklenir sadece sahinde sürüklemeden çıkıp yön tayin etmeye çalışır ki onun çabası beyhudedir, çabası farklı yöne, daha kötüye sürüklenmeyi engel olamaz.
nezdinde bir anlamda dokunulmaz, sağlam ahlaklı bu çocuğun bu kadar kolay akıntıya kapılmasını anlayamadım. zira yusuf bir taraftan her şeye göze alabilecek denli gözü kara bir taraftan da yaşamı ötelecek kadar yaşam tembeli .... kimbilir üç kitap olsaydı roman o zaman bu trajediler belki daha anlamlı olabilirdi.