Kadir Şahin

Fakat biz Ahmet'i kumarda kaybettik!
Anadolu hepimize hinç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz. İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene: -Benim Ahmet'i gördünüz mü? diyor. Hangi Ahmet'i? Yüz bin Ahmet'in hangisini? Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor: -Bu tarafa gitmişti, diyor. O tarafa? Aden'e mi, Medine'ye mi, Kanal'a mı, Sarıkamış'a mı, Bağdat'a mı? Ahmet'ini buz mu, kum mu, su mu, iskorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmet'ini görsen, ona da soracaksın -Ahmet'imi gördün mü? Hayır... Hiç birimiz Ahmet'ini görmedik. Fakat Ahmet'in her şeyi gördü. En alasından cehennemi gördü. Şimdi Anadolu'ya, batıdan, doğudan, sağdan, soldan bütün rüzgârlar bozgun haykırışarak esiyor. Anadolu, demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor. Vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi, ondan, Anadolu'dan utanır gibi, hepsi İstanbul'a doğru, perdelerini kapamış, gizli ve çabuk geçiyor. Anadolu Ahmet'ini soruyor. Ahmet, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmet, şimdi onun pahasını kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz. Ahmet'i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek... Fakat biz Ahmet'i kumarda kaybettik!
Reklam
Sadece toprak değildi bizim için
Karargâhın içinde: “Kudüs düştü!” sözü ölüm haberi gibi yayıldı. Daha şimdiden Beyrut'a, Şam'a, Halep'e gözyaşlarımızı hazırlamak lazımdı. Artık yalnız Anadolu'yu ve İstanbul'u düşünüyorduk. İmparatorluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine, Allah'a ismarladık!
Şam'a döndüğümüz vakit birçok yeni şeyler öğrenmiş, yeni silah tecrübelerinde bulunmuş, Krupp'un kaynar demir ırmağını ve Kil'deki top istiflerini görmüş, fakat bir şeyi, zafer ümidini son damlasına kadar kaybetmiştim.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Alman denizinden Türk denizine doğru, büyük bir yıkılış vardı. Bizi belimize kadar gömen heyelanın altından başlarımızı güç doğrultmuş, birbirimizi aldatıp avutmaya uğraşıyorduk. Imparator Wilhelm, İmparator Şarl ve İmparator Mehmed, sirmalarından sıyrılmış, üç tahta manken gibi duruyorlardı: Hindenburg'un ahşap heykeli gibi, fakat altın çivi değil, millî istirapların okları saplanan üç manken. Tuna yukarısında iki imparatorluk, Akdeniz kıyısında bir imparatorluk ve Tuna kenarında bir krallık devrilmek üzere idi.
Brüksel dükkânlarında hemen yalnız kadınlar çalışıyordu. Hepsi kızıl Alman, düşmanı idiler ve hiç kimseden lakırtı esirgedikleri yoktu. Belçika'da vatansever bir memleket havasının, bir düşmanı nasıl yalnızlayacağını gördüm. Sokakta, kahvede, otelde Almanlarla temas eden hiçbir yerli yoktu. Büyük Harp'te Brüksel'i görmüş olan bir Türk için, mütareke İstanbul'unu düşünmek ne kadar acı ve düşündürücüdür.
Reklam
Reklam
125 öğeden 106 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.