Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

CEVAT YÖRÜR

CEVAT YÖRÜR
@Lahza006
Okumanın lezzetine ermiş kitap dostlarıyla paylaşım için buradayım. İddiam olmaksızın okuduğum kitaplarla ilgili notlarımı paylaşıyorum.
Mali Müşavir
Ankara
Çayıralan
18 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Er, hemen doğumun ardından ya da çocuk yaşta ölenlerle ilgili kayda değer bir şey anlatmamış, ama söylediğine göre ailesine saygısız ve asi davranmanın, yakın akrabaları öldürmenin cezası olağanüstü derecede sertmiş. Aynı şekilde dindarlık ve itaatkârlığın ödülü çok büyükmüş. 615 c
Reklam
“Bu mücadele büyük, sevgili Glaukon, genelde sanıldığından daha büyük; dolayısıyla insanın ne ünle ne parayla ne kudret ve iktidarla ne de edebiyatla baştan çıkıp adaleti ve öteki bütün beceri ve erdemleri göz ardı edecek kadar kötü mü olacağına, yoksa erdemliliği mi tercih edeceğine ilişkin bir mücadele olarak çok büyüktür.” 608 b
Ancak edebiyatın bizi insafsızlıkla ve cahillikle suçlamaması için, felsefe ile edebiyat arasında kadim bir kavganın bugün de sürüp gittiğini ona hatırlatmak zorundayız. 607 b

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Bu doğruysa, eğitimin, kimilerinin söyledikleri ve açıkladıkları gibi olmadığı kanaatine ulaşmamız gerekir. Onlar, ruhun içinde yer almayan bilgiyi, oraya ektiklerini söylerler; kör gözlere görme gücü veriyormuş gibi. 518 a “İşte bu nedenle, eğitim ve yetiştirme, bu çevirme (döndürme) işlemine dayanır ve bunun en kolay ve başarılı tarzda yapılması gerekir; ruha görmeyi ‘aşılama’ sanatı değildir bu; aslında ruh, o güce sahip olmakla birlikte onu doğru kullanmayı öğrenmemiş olduğu ve bakması gereken yere bakmadığı için, işte bu çevirme (döndürme) işlemini öğretmektir eğitim sanatı. 518 c
Demek ki güzelin kendisine değil de o çok sayıdaki tek tek şeylere bakan, güzele götürecek bir kılavuzu da izleyemeyen; çok sayıda adil şeyi görüp de asıl adil olanı görmeyen vb. kişiler (ve durumlar söz konusu olduğunda) o kimsenin her şey hakkında bir sanısı (kanaati) olduğunu, ama inandığı şey hakkında bilgisi bulunmadığını söyleriz. 479 e
Reklam
çünkü korku ve utanç gençleri engelleyen iki gardiyan olacak hemen yanı başlarında. 465 a
Bu kadınlar bütün erkeklere ait olmalıdırlar. Hiçbiri diğeriyle ayrı bir şekilde yaşamayacak. Çocuklar da ortak olacak. Hiçbir anne baba, hangisinin kendi çocuğu olduğunu bilmeyecek, hiçbir çocuk da ana babasını tanımayacak. 457 d
İşte bu yüzden, iyi ruhlu insanlar gençliklerinde saf görünüşlü olurlar. İçlerinde kötülük taşımadıklarından, neyin kötülük olduğunun farkında olamazlar ve dürüst olmayan insanlar tarafından hemen kandırılırlar.” “İşte sen de aradığın cevabı bulmuş oluyorsun. İyi bir yargıcın iyi bir ruha sahip olması gerekiyorsa, iyi yargıçlar ancak iyi insanlardan çıkacaktır. Öteki, şu kendini kurnaz ve uyanık sanan, feleğin çemberinden geçmiş, yoldan çıkmayı marifet sayan bir insan, kendisi gibi insanlarla karşılaşınca ustaca önlem almayı bilir, çünkü onların ne yapabileceğini içindeki kılavuz örneklere bakarak anlayabilir. Fakat yaşı ilerlemiş, deneyimli, akıllı, becerikli insanlarla karşılaşmaya görsün, hemen afallayıverir, şüpheciliğinden ötürü ahmaklığı açığa çıkar. Dürüst bir insanın kim olduğunu, onun nasıl davranabileceğini anlayamaz, çünkü kendi içinde bunun örneği yoktur. Ne varki, böyle bir insan, dürüst ve akıllı insanlardan çok, kötü insanlarla ilişki kurduğundan etrafındaki kötü insanları ve kendisini ahmak değil de çok bilgili bir adammış gibi görür.” 3. Kitap 409 a-c
“Peki, bir de gençlerimizin ölçülü olması gerekmiyor mu?” “Tabii ki gerekiyor.” “Peki, aklı başında davranmanın temel özellikleri, kabaca yöneticilere karşı itaatkâr olmak; yemek, içmek, sevişmek gibi zevkler konusunda kendini idare edebilmek değil midir?” 3. Kitap 389 d
İnsanların aynı zamanda cesur olmaları gerekiyorsa, içlerindeki ölüm korkusunu söküp atmalarına en çok neyin yardımcı olacağını onlara anlatmamız gerekmez mi? “Peki öte yandan, Hades’e ve oranın korkunç bir yer olduğuna inanan bir insan, savaşta yenilgiye uğramaktan veya esir düşmektense, ölümden korkmayıp onu tercih edebilir mi?” “O zaman insanlara (öteki dünyayla ilgili) bu tür hikâye anlatanları kontrol etmemiz gerekiyor. Onlara Hades’te olup bitenleri öyle rastgele kötülemektense, övmeleri gerektiğini söylemek lazım; çünkü Hades için söyledikleri yalnızca gerçek dışı, teşvik edici olmamakla kalmayıp aynı zamanda savaşçılar için de zararlı olabilecektir.” 3. Kitap 386 b-c
Reklam
Ve iyi şeylerin nedeni yalnızca tanrılardır, kötü şeylerin nedenini ise tanrılarda değil, başka yerde aramalıyız. 2. Kitap 379 c Tanrı her şeyden değil, sadece ‘iyi’den sorumludur. 2. Kitap 380 c
“Homeros, Hesiodos ve onlar gibi başka ozanların anlattığı masallardan bahsediyorum. Çünkü bunlar insanlara kafadan buldukları öyküleri anlatıp durmuşlardır ve hâlâ anlatmaktadırlar.” “Hani, yaptıkları resimleri, orijinaline hiç benzetemeyen ressamlar vardır ya, bu ozanlar da anlatılarında tanrıların veya kahramanların özünü kötü yansıtırlar.” 2. Kitap 377 d
“Bence,” diye söze başladım, “bir devlet, aramızdan kimsenin kendi kendine yetememesinden, başka pek çok şeye (ve kişiye) ihtiyaç duymasından doğar. Devletin başka bir kökeni olabileceğini düşünebiliyor musun?” 2. Kitap 369 b
Yüce Hesiodos, Homeros’a, tanrıların adil insanlara neler bahşedeceklerini şu sözleriyle açıklar: ‘Yüksek dallarında palamutların fışkırdığı, gövdesine arıların yuva yaptığı ağaçlar; Yünlerinin ağırlığını taşıyamayıp sendeleye sendeleye yürüyen koyunlar.’ Homeros da toplum içinde saygınlık kazanan bu insanlar için buna benzer şeyler söyler: ‘Sanki masumların masumu, bir kraldır, Erdemde ve bilgelikte tanrıyla yarışır; Şaşmaz doğrulukla ülkesini yönetirken, Ülkesinin kara toprağından buğday, arpa fışkırır, Ağaçların dalları meyvelerden kırılır. Sürüsündeki hayvanlar doğurur da doğurur; Denizden çıkan balığın haddi hesabı yoktur.’ Musaios’la oğlunun (ilahi ve methiyelerde) tanrılar adına, adillere bahşettiği nimetler bunlardan daha göz kamaştırıcıdır. Onlar şiirlerinde adilleri alıp, aşağı Hades diyarına götürür, orada onları azizlerin ziyafetine konuk eder, başlarına çelenk takar, kana kana şarap içirirler. Sanırsın ki erdemli olmanın en büyük ödülü, sonsuza kadar içip sarhoş olmaktır. Bazıları tanrıların ödülünü çok daha ileri götürerek, inancını koruyan, sözünü tutan insanların soyunun sopunun tükenmeyeceğini, adının nesillerden nesillere aktarılacağını söyler. İşte onlar adaleti, benzer şekilde övmeye çalışırlar. Öte yandan, dinsizlerin de Hades’in bataklıklarına mahkûm edileceklerini, kalburla su taşıyacaklarını, sağken rezil rüsva olacaklarını, Glaukon’un o adil kimseler için saydığı bütün belaların bu adamların başına geleceğini söylerler. Bundan daha ileri de gitmezler. İşte onların, adil kimselerle adil olmayanları övmeleri ve yermeleri böyledir. 2. Kitap 363 b
Ateizmin argümanı, “Tasarlanabilir bir evren olamaz ve insanların işine karışan, cezalandırıcı bir Tanrı olamaz.” şeklindedir. Ateizmi böyle anlıyorum. Tanrı’nın varlığıyla ilgili bir şey değildir ateizm; tasarlayan bir Tanrı’nın varlığına karşıdır, tasarlayan ve insanların işine karışan, mükafatlandıran, cezalandıran bir Tanrı’nın varlığına karşıdır.
Sayfa 703Kitabı okudu
Bu bağlamda, Fransız filozof Voltaire’in (1694–1778) Tanrı anlayışı deistik Tanrı görüşünü ve deizm-ateizm ilişkisini anlamak için oldukça uygun bir örneklem çerçevesidir. Antik Yunan mitolojisinde ve Kitab-ı Mukaddes’te (Yahudilik ve Hıristiyanlık inancında) görülen ve insanların yaptıklarına benzeyen bazı ahlaksızlıklar ve kötülükler yapabilen bir Tanrı anlayışını reddederek deist (aşkın) bir Tanrı anlayışını savunan Voltaire toplumsal ve siyasal işlevleri ve faydaları nedeniyle Tanrı inancını toptan reddetmektense iyi ve adil (yani deist) bir Tanrı inancına sahip olmanın toplum düzeni için daha yararlı olacağını düşünmektedir.
Sayfa 701Kitabı okudu
Reklam
Epikuros’un ortaya attığı “kötülük problemi” beni çok etkiledi
Sayfa 115Kitabı okudu
“Birini sevmek istiyorsanız onu çok fazla tanımayın.” sözünü çok doğru buluyorum. “Dini az bilen dindar, çok bilen dinsiz olur.” diye de bir söz vardır
Sayfa 102Kitabı okudu
“Neden ateist oldun?” muhabbeti açıldığında hep aynı şeyi söylüyorum, ben Tanrı’ya inanmak için çabaladım, çok çabaladım. Tanrı’yı olumlamak için, Tanrı lehine argümanlara, ontolojik argüman, kelam kozmolojik argüman, kötülük problemi vb. konulara eğilmeye çalıştım, ilahiyatçı arkadaşlarla İslami eserleri okumaya bile çalıştım ve okudum, bana yardımcı da oldular. İnanmaya çalıştım, inanamadım ve bu bir buçuk yıllık bir süreç aldı. itiraf etmeliyim ki ateist olunca ilk duyumsadığım şey kandırılma hissiydi, benim ilk hissettiğim şey kandırılma duygusuydu. Kandırıldım ve kandırıldığım için çok kızdım, beni kandıranlara çok kızdım. Ama sonra şunu fark ettim, beni kandıranlar kandırıldığının farkında mı?
Tanrı bizi yarattı”. Niye? Tanrı bizi imtihan ediyor? Niye? Her ne için imtihan ediyorsa, Tanrı gibi alim, kadir... bir varlık imtihanın sonucunu imtihan etmeden bilemiyor mu? Haa, imtihan etme nedeni kendisi değil de insanlarsa yani insanları tatmin ve ikna etmek için imtihan ediyorsa, iyi de imtihan olmayı kim istedi ki, sonucunu öğrenmek istesin? Dışarı çıktığınızda aniden çok güçlü birinin, siz hiç istememenize rağmen sadece o istediği için sizi bir binada bir sınava sokup sonra da “Başarısız oldunuz!” diyerek hapsettiğini falan düşünün! Bu, “anlamlı” mı? Dahası adil mi? Böyle absürt bir şey niye olabilir ki? Herhalde başınıza böyle bir şey gelse birilerinin size pek de hoş/anlamlı olmayan bir şaka falan yaptığını düşünürsünüz, değil mi? Ama hayır, teizmin anlam dolu dünyası işte tam da bu ve ultra gerçek!
Klasikleşmiş “imtihan dünyası” ‘cevapsa, dindarların pek de fark edemedikleri üzere, aslında olayı açıklamak bir yana daha da trajikleştirmektedir! İmtihan için bunca kötülük, katliam, tecavüz, hırsızlık... değer mi? Öte yandan, sahi, Tanrı neden imtihan yapıyor ki? Bunun mantığı, “anlamı” ne? İmtihan bir eksiklik, yetersizlik, acizlik göstergesidir.