Şüphesiz evvelâ hayret ederiz, belki bunalırız; zarar yok, nihayet alışırız, zevk almaya hattâ günden güne her eserin inceliklerini, kusurlarını, fark etmeye başlarız ki anlamak da bundan başka bir şey değildir.
Bizim muharrirlerimizin çoğu dostlarının, yakınlarının eserlerini okumaz, öğer, okur, beğenmez, yine öğer. O eserin büyük bir meziyeti vardır: bir dost tarafından yazılmış olmak.
Münekkit daima, muharrirden daha idealisttir. O, daima ‘mükemmel’i ister ve okuduğu eserlerin ‘mükemmel’ olmalarına mâni olan noktalarını, kusurlarını arar, bulur, meydana çıkartır.
Tahmin ediyordu ki hikâye sahibi olmak acımasız olmak demektir. Vicdan, hikâyeye hemen bir son verir çünkü. Yolu parmağı ile gösterir ve hikâye biter. Zihinde başlayıp biter, yola bile çıkamaz, ayakkabısını bile giyemez.
Hiç kimse yeniden yoğurmuyor bizi toprakla balçıktan,
hiç kimse anmıyor tozumuzu.
Hiç kimse.
Sana şükürler olsun ey Hiç kimse.
Senin uğruna
çiçeğe durmaktır arzumuz.
Sana
doğru.
Bir hiçtik
biz, hiçiz ve hep öyle
kalacağız, açıla açıla:
hiçin, Hiç
kimsenin gülü.
Ölümün çaresizliği ve yaşamın anlamsızlığı karşısında gözüm hep zamanda oldu. Film çekmeye o yüzden heves ettim. Zamanı ışıktan çivilerle göğe çakıp sabitlemek için.
Hiçbir zaman seçtiğiniz kefe sizden yana ağır basmıyordu nedense… Ve basmayacak gibiydi de… Kendiliğinden bir devinimle görünmeyen elin altında duran göz, görünmeyen sahipten yana eğilmeye başlıyordu durup dururken… İçinde bulunduğunuz çağ süresinin gerçeğiydi, artık esnekliği yiten bir düzenin donmuş kurallarından sadece birinin sonucuydu yaşadığınız bu olay.
Gündemi takip etmek zorunda olmaya dayanamıyordum artık, bilhassa da okuduğum her şeyin çok geçmeden bir metne dönüşecek olması hissine dayanamıyordum. Hobiyi işe, mecburiyete dönüştürmüştüm. Okuma ve yazma alanımı geri dönüşü olmayacak şekilde kirletmiştim.
Aslında başlık bu seçkide bulunan birkaç konuya atıfta bulunuyor; edebiyat dünyasındaki sahtekârlıklara, yeniliklerin zulmüne, iç karartıcı zorunlu okuma listelerine, olağandışı ama artık kök salmış bir alışkanlık olarak kitapları hiç okumadan üzerine konuşmaya ve bir bakıma da başlık bulmanın zorluğuna.
Hiçbir şey memenin yerini tutamaz, diyorum. Yaşamın bütün tekliflerini nazikçe geri çevirdim. Ben öteki çocuğum, boş bir defterin önündeyim, içimden konuşuyorum.