Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Luthien

Luthien
@Luthienn
Evimize varmamız için pek çok pislik ve saçmalık içinden bata çıka yürümemiz gerekiyor. Üstelik bize yol gösterecek kimsemiz de yok, tek kılavuzumuz yüreğimizdeki özlemdir.
"Anılar genel olarak bana acı veriyor. Bir şeyleri hatırladıkça genelde kalbim kırılır. Yas tutmanın bir özelliği de seni sen yapan bütün o yılları, hayatını, ne varsa her şeyi tamamen ele geçiriyor ve bütün bunları söz konusu eksiklik sebebiyle o kadar acı dolu bir hale getiriyor ki bir daha hiçbir şey hatırlamak istemiyorsun. Bu yüzden de hafızanda tamamen yeni bir sistem icat etmen gerekiyor."
Reklam
“Yani demek istediğin... benimle misin?” “Demek istediğim,” diye lafa başladı Henry, öfkeli olmasa da kaşları çatıktı ama kelimeler ağzından dökülmeye devam ediyordu, “ödüm kopuyor evet, normal bir hayat yaşamıyorum ama senden vazgeçmeye çalışmak neredeyse ölümüme sebep oluyordu. Bu sabah uyanıp sana baktım ve bir karar verdim: Artık hayatımı idare etmeye çalışarak geçirmeyeceğim. Bir gün dünyaya duyurabilecek miyim bilmiyorum ama... bunu istiyorum. Eğer bu lanet dünyaya bırakacağım bir miras varsa, bunun doğru düzgün olmasını isterim. Sana kendimi sen ne şekilde kabul etmek istersen o şekilde sunuyorum ve bunu hayatında yaşayabileceğin en büyük şans olarak görmeni diliyorum. Eğer sabredip bekleyebilirsen, bunu gerçekleştirmeme yardım etmeni istiyorum."
“Aman Tanrım,” deyip alnını sıvazladı Zahra, “Seni her gördüğümde ömrümden bir yıl kaybediyorum. Şimdi aşağı iniyorum ve bu lanet kampanyayı kurtarmak amacıyla elimizden ne geliyorsa yapabilmemiz için senin de beş dakika içinde yanımda olman gerekiyor. "Sana gelince...” Henry'ye dönüp devam etti, “hemen lanet olası ülkene dönüyorsun ve eğer birisi buradan çıktığını görecek olursa seni kendi ellerimle boğarım. Kraliyetten korkuyor muymuşum o zaman anlarsın."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ne yaparsa yapsın bir türlü unutmayı başaramadığı bir şey olmuştu hayatında. Soğuk bir gece, ay ışığında, ıhlamur ağacının altında İngiltere Prensi onu öpmüştü. İçindeki ateşi hissedebilen Alex, kendisini saray merdivenlerinden aşağı yuvarlamak istemişti.
"Neyden bahsettiğine dair hiçbir fikrim yok,” “Yok mu?” “Yok.” “Gerçekten yok mu?” “Evet, gerçekten ama gerçekten yok.” Henry hüsranla yüzünü buruşturup umursamaz bir evrenden yardım dilercesine gökyüzüne baktı. “Of, ne kalın kafalısın sen de,” dedi ve iki eliyle Alex'i tutup öptü.
Reklam
Annesi öfkeyle içeri girdi. “Neden başkan olmama izin verdiniz ki?” diye yakındı, bir yandan telefonunun ekranına sert sert vurup bir şeyler yazıyordu. Topuklu ayakkabılarını ve telefonunu hışımla kenara fırlattı. “Çünkü seni durdurmamamız gerektiğini bilecek kadar akıllıyız,” dedi Leo televizyonun arkasından sakallı, gözlüklü yüzünü uzatıp. “Ayrıca dünya sensiz altüst olurdu, güzelim benim.”
“Anladığım kadarıyla sen elinden geleni yapmışsın," Alex bu söze karşılık ne söyleyeceğini bile unuttu. Her zaman mükemmel olduğunu duymaya alışmıştı. Ama kimse ona daha önce “olabileceğinin en iyisini” başardığını söylememişti.
“Tam şuan bir konvoy eşliğinde Mısırekmeği ve İçpilav adında iki tane 20 kiloluk hindi Pennsylvania Bulvarı'nda yol alıyor. Yerlerini değiştirmeye de vakit yok.” Alex bir saniye bile düşünmeden, “Hepsini eve getirin,” dedi. “Nereye? Götünden hindi kümesi mi çıkaracaksın oğlum? Bu kadar korunaklı bir evde yarın ikisinin de canını bağışlayana kadar onları nerede tutacağız?” “Benim odama koy gerekirse. Umurumda değil.” Ellen bir kahkaha patlattı. “Hayır.” “Otel odasından ne farkı var? Hindileri odama koy anne.” “Hindileri odana falan koymayacağım.” “Hindileri odama koy.” “Hayır.” "Hindileri odama koy. Hindileri odama koy. Hindileri odama koy...” O akşam Alex odasında, kökeni tarih öncesine dayanan bu avcı yaratıkların soğuk acımasız gözlerine bakarken durumdan biraz pişmandı.
“Sahi masanda Prens Henry'nin vudu bebeği yok muydu?” “Ne bebeğinden bahsediyorsun?” “Yoksa üzerinde Prens'in fotoğrafı olan bir dart tahtası mıydı?” Alex, yere sağlam basabilmek için bacağını sandalyeden indirdi. Kızmış bir şekilde kollarını önünde bağladı. “Kapağında Henry'nin olduğu bir dergi vardı sadece. O dergiyi alma sebebim de içinde benimle alakalı bir haber olmasıydı. Onun kapakta olduğuna dikkat bile etmemiştim.” “Bir saat boyunca dik dik baktın dergiye.” “Yalan,” dedi Alex. “İftira.” “Sanki düşünce gücüyle Henry'yi ateşe vermeye çalışıyormuş gibiydin.”
"Neden buradasın?” "Çok yakın bir aile dostumu hiçbir art niyet olmadan ziyaret edemez miyim yani?” “Boş yapma,” Alex elini göğsüne koydu. “Kalbimi kırıyorsun.” “Tükettin beni.” “Hayran ettim.” “Güvenliği ararım.” “Öyle olsun.”
Reklam
Kensington Sarayı'nın önünde Alex, Henry'nin telefonunu elinden kapıp kraliyet mülküne zarar verme suçundan özel korumalar tarafından uzaklaştırılmadan rehbere kendi numarasını ekledi. Bir araç, onu kraliyetin özel pistine götürmek için bekliyordu. “İşte,” dedi Alex. “Numaram bu. Madem buna devam edeceğiz, yardımcıları araya sokmak insana kafayı yedirtir. Mesaj at bana yeter, bir yolunu buluruz.” Henry şaşırmış bir ifadeyle bir süre ona baktı. "Adamın hiç arkadaşı yok herhalde," diye düşündü Alex. “Tabii, teşekkürler.” “Umarım gecenin üçünde, "Uyudun mu?" diye bir mesaj almam,” dedi Alex ve Henry kahkahayı patlattı.
"Artık lanet canını tehlikeye atmasan olmaz mı?"
"Peki ya Hoth? İnsanların, başka üçleme filmlerin en karamsar, en ağır olanına İmparator diye benzetme yapmalarının bir sebebi var." "Evet, doğru olabilir ama mutlu sonların bir önemi yok mu?"
"Ben de şu yaşlı tilkinin ceremesini çektim," Ophélie gözlerini ta yukarıya, adama doğru çevirdi. Kız oturur, adam ayaktayken baş döndürücü bir uzaklıktı bu. "Size de mi çattı?" "Beni bir yastıkla boğmaya çalıştı," dedi Thorn duygusuzlukla. "Neyse ki göründüğümden daha dirençliyimdir."
Sayfa 310Kitabı okudu
"Beni dostlarımdan koruyunuz, düşmanlarımın çaresine ben bakarım."
Sayfa 211Kitabı okudu
2.102 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.