Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Günel

Terapi pek de hoş bir olay değildir. Hastaların çoğu, arabalarını tamirhaneye götüren birini hatırlatan bir tutumla geliyorlar: Gelip oturuyor ve uzanıyorlar, yüzeysel biçimde sorunlarından söz ediyorlar ve bunun ötesindeki her şeyi doğal olarak teripistin üstleneceğini düşünüyorlar. Bu tutumla, tedavinin başarılı olması mümkün değildir. Çünkü belli ki "islatmadan hiç kimseyi yıkayamazsınız.
Reklam
Davranış Terapisi hastayı bu korku alışkanlığından kurtarmaya çalışır. Joseph Wolke, bir korku-tepki'nin nasıl “sönümlendirebileceği ni" keşfetti. Örneğin kedilerde korku-tepki elde etti. Kediler duyacakları bir vızıltıyla birlikte yiyecek tabağına ulaşabilmek için bir yiyecek sandığının kapağını açmayı öğrendiler. Deneyin ikinci aşamasında kediler sandığı her açışlarında elektrik şokuyla karşılaştılar. Böylece belirli bir kafeste yiyecek yemeye karşı bir "kaçınma davranışı” geliştirdiler. Şok kafesine konulmalarına şiddetle direniyorlar ve kafese konulunca da yemeklerini yemek istemiyorlardı. Wolpe, kedilerini adım adım "şok kafesi"ne alıştırarak korku- tepkilerini "sönümlendirdi". Kedileri, elektrik verilmemiş kafeslerde besledi. Başlangıçta koyduğu kafesler, korktukları ilk kafeslere pek az benziyordu. Giderek elektrikli kafeslerle daha fazla benzerliği olan kafeslerde beslemeye başladı. Gün geldi kediler ilk kafesin aynısı olan ama elektrik verilmeyen kafeslerde korku duymadan yeniden yemek yemeye başladılar.
Sensivity-Training [aşırı-duyarlılık alıştırması-NY]'nın grup terapisi ile benzerliği vardır. Sensivitiy-Training'de öncelikle, grup içinde olan olaylar ele alınıp irdelenir. Çünkü tüm grup üyelerince ortaklaşa bilinen olaylar yalnızca bunlardır. Bu yöntemin üstünlüğü, her katılımcının alıştırma sırasında günlük yaşamda olduğu gibi aynı davranış biçimlerini ve aynı savunma mekanizmalarını göstermesindedir. Odaktaki yöntem "Feedback" (Geri bildirim) yöntemidir. Üyelerin her biri, bir başkasının davranışının kendinde yarattığı izlenimi veya duygusal tepkileri ayrıntılı biçimde anlatır. O kişi de davranışının nasıl bir etki yaptığını ve kendisinin de bir başkasının davranışına nasıl tepki gösterdiğini öğrenir. Bu durum onu çoğu zaman anlayışlı ve değişime hazırlıklı olmaya yöneltir.Sensivity-Training'de, kendisinin ve başkalarının davranış biçimlerinin ayrı ayrı birbirlerine uyumlulaştırma alıştırması yapılır. Kemikleşmiş davranış biçimleri sökülüp atılabilir. Yeni, sade, gerçek davranışlar denenir. Zorlayıcı oluşu yüzünden Sensivity-Training yöntemi psikolojik çöküntüye düşmüş ya da intihara kalkışma tehlikesi olanlar için olsun nörotikler için olsun uygun değildir. Kendine güvenli davranışları desteklemek ve güçlendirmek için Sensitivity- Training çok uygundur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Psikolog H. Peres'in bir grup terapisinin bitiminden üç ay sonra yapılan bir röportajdan alınan bir bölüm, grup terapisinin ne gibi sonuçlar verebileceğini gösteriyor: "En basitinden salt grubun üyesi olduğum ve gruptakilerin tümünce benimsendiğim için, kendime büyük ölçüde güven kazandım... Sanıyorum ki, seanslar'da duygularım üzerine son derece açıkça konuştuğum için ötekiler tarafından kabul gördüm, benimsedim. Bu daha da büyük ölçülerde başka durumlarda aktarıldı. Şimdi insanlarla bir araya geldiğimde hiçbir şeyi baskı altına almadan ve başkalarının beni anlamayabileceği korkusunu duymadan ben yalnızca (kendim) oluyorum." (Alıntı Rogers'dan) Yükselen kendine güvenle birlikte hoşgörü de gelişmeye başlar. Katılımcılar eleştirilere katlanmayı öğrenirler, eleştirinin yıkıcı olmaması gerektiğini, tam tersine ondan yararlanılabileceğini öğrenirler. Ve onlar dinlemeyi de öğrenirler. Grup terapisine katılmış olan insanlar, kendilerine (sözlü-yazılı) saldırıda bulunulduğunda çekip gitmiyor, kendilerine niçin saldırıldığını bulup çıkarmaya çalışıyorlar.
Freud, özellikle küçük yaşlardaki eğitim sürecinin, insanı, isteklerinin çoğunu hiçbir zaman açıkça dile getirmeye cesaret edemeyecek, aksine doğruca "bilinç-dışı"na iteleyecek denli çok değiştirdiğini kabul ediyordu. İtilip-kovulan istekler böylece yok olup gidivermiyor elbette. Ne oluyor? Başka biçimlere bürünerek doyum için yollar ararlar. Freud bu düşünceye nasıl vardı?
Reklam
Kendi kendine telkin alıştırması, bir yardımcı kitapla ya da bir halk eğitim kursunda yavaş yavaş öğrenilebilecek karmaşık bir tekniktir. Bu alıştırma, özellikle günlük streslerden kurtulmak için çok uygundur. Daha sakin olursunuz ve bu yolla da daha fazla kendinize güvenmenin ön koşulunu yaratmış olursunuz. Kendi kendine telkin alıştırması, bunu düzenli olarak uygulamaya zaman ayırabilecek kimseler için uygundur.
Kendine güveni olmayan biri için cümleyi şöyle söylemek mümkündür: "Her gün her bakımdan daha bilinçli ve kendine güvenli oluyorum". Bu, özellikle uyumadan öncesi için çok uygundur. Bu tür bir telkinle gerçi sorunun kökenine inilmiş olmuyor ama kendi kendine telkin; tüm vücudu, kendimize güvenimizin arttığı konusunda bir iyimserliğe ve inanca kurgular. Bu şekilde insanın kendi kişiliğine güveni fazlalaşır ve ilk başarılar gelmeye başlarsa, güçlendirici bir etki yaparlar. Sayfa 62'de anlatılan sarmal ortaya çıkar ve özgüven yavaş yavaş artar. yavaş yükselmeye başlar
Coue'ye göre kendi kendine telkini her kişi evinde kendi başına uygulayabilir. Şöyle rahatça bir sandalyeye oturulur. dikkatin dağılmaması için gözler kapatılır ve birkaç dakika düşünülür. "Şu, şu, şu (kendi sorunu neyse) çekiliyor, yerine bi, bu, bu (özlemi neyse) geliyor."
Duyarlılık çoğu zaman zayıflık olarak yorumlanır. Pek çok duyarlı insanın bilincinde de yer etmiştir bu düşünce. Kendilerini zayıf görürler ve bundan dolayı da kendilerine güvenleri zayıftır. Gerçekte ise duyarlılık zayıflık değil güçlülüktür. Duyum yeteneği ve duygu gücünün belirgin olarak bulunması, yaşamın üstesinden gelmede son derece önemli bir özelliktir. Duyarlı olduğunuza inanıyorsanız kendinize güveninizi mutlaka arttırmalısınız. Çünkü çevrenizdekilerin sizin duyarlılığınızlan oynamaları ve kendinize olan güveninizi yıpratmaya kalkışmaları tehlikesi ile her an yüzyüze yaşıyorsunuz.
Duyarlı insan; duygu ve sezgi yeteneğine sahiptir. Çoğu zaman duygularıyla hareket ettiği için, hep kötü şeyler onu bulur ve ruhsal olarak yaralanır, incinir. Deyim yerindeyse çabuk tepki veren bir “sinir zırhı"na bürünmüştür. Bu şu demektir: En küçük bozgunlara karşı olduğu gibi yaşanan mutluluklara karşı da çok şiddetli tepkiler gösterir. Yani duyarlı kişi, duyarsız kişiye, vurdumduymaz kişiye göre tepkilerini daha çabuk yansıtır. Duyarlı kişi mutlaka dengesiz olacak diye bir şey yoktur. Hatta tam tersine ne isteğini iyice bilen biri olabilir. Duyarlı kişi, özellikle güçlü ve yoğun biçimde duyumsar her şeyi. Bundan dolayı, yaşadığı bozgunlar yüzünden kolaylıkla morali bozulabilir. Bozgunlarına dayanması ve onları tersine çevirmesi pek görülen bir olay değildir. Bu yüzden, özgüveni tehlikededir. Bu ise şu demektir: O kişinin duyarlılığı çevresindekilerce hemen fark edilir. Çevresindeki bu insanlar, iğnelemelerinin onu ne kadar etkileyeceğini anlayıp sonra da onun duyarlılıklarını alay konusu etmeye başlarlar.
Reklam
Ruhsal dengesizlik (kararlılık ve ılımlılıkta zayıflık) dönüp-dolaşır zayıf özgüvene gelip dayanır. Insan, ne istediğini bilmez, kendisi için neyin doğru olduğun bilmez; bir bu yana bir öte yana yalpalar. Dengesiz kişi kendini taahhüt (öhdəlik) altına sokmaz ve bundan dolayı da kolay kolay bir şeye karar veremez. Siz, kendinizi ruhsal bakımdan dengesiz olarak mı kabul ediyorsunuz? Sıkça kararsızlık içinde yalpalıyor ve sizin için neyin doğru olduğunu tam olarak bilemiyor musunuz/ cevabınız evetse, yaşamınızda sizin için gerçekten önemli olan şeylerin listesini çıkarmalısınız. Kendinize bir plan yapmalısınız, yaşamınızın kalan bölümü için kendinize bir yol çizmelisiniz. Ama bu plan çoğunlukla tam olarak uygulanamaz. Çünkü gerçekleştirmeyi çok istediğiniz emelleriniz ve gereksinimlerinizi gerçekleştirmeye girişecek özgüvenden yoksunsunuz.
Günel
@MGunel·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Divan
DivanIrvin D. Yalom
8.5/10 · 5,2bin okunma
417 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.