Gözümüzü kör eden yedi renktir, kulağımızı sağır eden sesler, ağzımızı paslandıran yediklerimiz, kalbimizi önce coşturup sonra durduran sonsuz koşmalaramızdır. Yüksek insan dışına değil içine kıymet verendir
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve
yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra
ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü
dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?
Yaşayışımıza ve etrafımıza șekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?