Duyguların sana ne söylüyor duy!
Her an mutlu olmak diye bir şey yok. Mutluluk kadar sıkıntı da var hayatta. Huzur kadar huzursuzluk da var.
Hepsini hissedeceğiz. Gece olduğu için gündüz de var.
Siyah var ki beyaz da görünüyor. Hayatın dengesini gör.
Kesintisiz huzur ve mutluluk hali yoktur. Yersiz bir hedeftir bu... Mümkün değildir. Ne yazık ki yeni çağın hız insanı, kesintisiz, sürekli bir mutluluk haline inandırıldı. Üstelik zorlandı ve alıştırıldı da... Kendini biraz mutsuz ya da huzursuz hissettiğinde endişeleniyor, ne yapacağını bilemiyor. Kendini kısa süreli mutluluk halleriyle avutmak için ya sigara içiyor, ya uyuşturucu kullanıyor, alkol alıyor, yemek yiyor, televizyon izliyor, dizilere sarıyor. Bir tür bağımlılık geliştiriyor. Oysa acının doğal olduğunu kabullense ve yaşamayı seçse, acı zaten gelip geçecek. Ancak acıdan kaçmaya çalıştıkça acının geçmesi de zorlaşıyor. Acıya dayanıksızlık baş gösteriyor.
Hastanelerde kalp atışlarını ölçen elektrokardiyografi cihazını görmüşsündür.
Yaşayan insanın kalp atış çizgileri nasıldır?
Peki ya bir ölününki nasıl görünür bu cihazda?
Yaşıyorsan iniş de vardır çıkışlar da vardır hayatta.
Sorunu olmayan korkmalıdır hatta. Belki öldüğünün farkında bile değildir çünkü...
Hayatın zıtlıklarla var olduğu bir dengedir burası...
Siyah olmadan beyazın olmayacağını algılamak, diken olmadan gülün olmayacağını bilmek...
Bir tevekküldür bu seviye.
Biz bir su damlası isek, Yaradan da okyanustur.
Su damlası tek başına hiçbir şey ifade etmez. Azıcık sıcaklıkta buharlaşır, ne hayat verir ne hayat bulur...
Acziyet içindedir. Ne var ki okyanusa kavuşup suyuna karıştığında artık kendi de bir okyanus olur. İşte o vakit ne buhar olur ne de zarar görür. Bir şeyden her şeye dönüşür.
İşte sufıler bu hale “Fenafillah” ya da “Bekabillah” derler. Yani kendi varlığının Yaradan’ ın varlığında yok olması... Bir damla suyun, okyanusa kavuşup karışması gibi...
"Keşke Rune," dediğinde başımı kaldırdım, "keşke insanlar bunun her gün nasıl hissettirdiğini bilseydi. Neden her günün tadını çıkarmayı, biten bir yaşam öğretiyor? Neden elimizde dünyadaki tüm zaman varken hayallerimizi yaşamak için zamanımızın bitmesini bekliyoruz? Neden en sevdiğimiz insana onları son kez görecekmişiz gibi bakmıyoruz? Eğer bunu yapsaydık, hayat daha canlı olurdu. O zaman hayat gerçekten ve bütünüyle yaşanmış olurdu."
Mücadelenin olmadığı yerde özgürlük yoktur. Spinoza ne der? Devlet, insanın doğasına aykırı gelen biçimlerde hareket ediyorsa onu yıkmak o kadar kötü bir şey değildir. Yahudi düşmanlarına ölüm! Yaşasın devrim! Yaşasın özgürlük!