Bir şarkı büyütüyorum, ömrüme benzeyen
sabah kadar uçuk, akşam kadar acı
rengi dört mevsimin uyumsuz karışımı
acemi bir şarkı...
umuda ve gerçeğe böyle katlanıyorum...
#46390916
"İzin verme çok çabuk hüküm vermelerine;
Tarladaki tırpanlar ya da hangi ekinin olgunlaştığını iyice tartan insanlar gibi ol. Gördüm çünkü
Dikenlerin kış boyu kaş çatıp duruşunu,
Ve sonra gül gelip kondu tepesine;
Ve gemi, deniz boyu ilerlerken Dümdüz ve hızlıydı, tükendi sonunda
Tam girecekken limana."
Fakat itaatkâr bir biçimde gözlerini başka tarafa çevirse de güneşe çok fazla bakmış bir insan gibi baktığı her şeyin ortasına Beatrice'nin görüntüsünün damgalandığını görür.
İnsanları canlı ve ölü diye ikiye ayırmak bir hata: sadece ölü-canlı ve canlı-canlı insanlar mevcut.
Ölü-canlılar da yazıyor, yürüyor, konuşuyor, hareket ediyor.
Fakat hata yapmıyorlar; sadece makineler hata yapmaz ve tek ürettikleri cansız nesnelerdir. Canli-canlılarsa hataya
düşer, aranır, sorgular, eziyet çeker .
Aynısı yazdıklarımız için de geçerlidir: yürür ve konuşurlar fakat ölü-canlı da olabilirler, can-canlı da. Gerçekten canlı olan hiçliğin karşısında durur ve ara vermeksizin saçma,
"çocukça" sorulara cevap arar. Cevaplar yanlışmış,
varsın olsun; düşünce hatalıymış , varsın olsun. Hatalar gerçeklerden daha değerlidir : gerçekler makineden çıkar, hatalarsa canlıdır; gerçekler güven verir, hatalarsa rahatsızlık.
Yanitlara ulaşmak imkansız mı? Daha iyi! Cevapsız sorularla uğraşmak yalnızca beyni inek midesi gibi geviş getirebilecek
şekilde yapılananlara özgü bir ayrıcalıktır.
Eğer ki doğada değişmez bir şeyler, gerçekler olsaydı bütün bunlar yanlış olurdu elbette. Fakat ne mutlu ki bütün gerçekler yanlışlanabilir . Diyalektik sürecin özü budur: bugünün
gerçekleri yarının yanlışlarına dönüşür; son sayı yoktur.
“Doğruca soralım: Devrim nedir?
iki ölü, karanlık yıldız, sağır edici, işitilemez bir çarpışmayla birbirine girerek yeni bir yıldızı tutuşturur: Devrim budur. Bir molekül yörüngesinden çıkıp komşu atomik evrene dalıverir
ve yeni bir kimyasal element ortaya çıkarır: Devrim budur. Lobaçevski tek bir kitapla bin yıllık Öklit evreninin duvarlarını
yıkarak sayısız Öklit dışı uzama kapı açar: Devrim budur.
Devrim her yerde ve her şeydedir.
Devrimin yasası kızıl, alev alev ve ölümcüldür fakat ölüm yeni bir yaşamın, yeni bir yıldızın doğuşu demektir.
“Eskiden bilmezdim, şimdi biliyorum, siz de biliyorsunuz:
Gülüşler farklı renklerde olur. Gülmek içinizdeki patlamanın
sadece uzaktan gelen yankısıdır; belki kutlamaların renkli,kırmızı , lacivert, altın havai fişekleri gibidir, belki de insan bedeninin havaya uçan parçacıklarıdır...”
“Şimdi, bana en son sayıyı söyle bakalım.
"Yani? Ben... sonuncu derken neyi kastettiğini anlamıyorum "
"Bilirsin işte, sonuncu, en yüksek, en büyük."
"Ama I, bu çok saçma . Bir kere, sayıların sayısı sonsuzdur, sen hangi sonuncudan bahsediyorsun?"
"Peki sen hangi son devrimden bahsediyorsun? Sonuncu diye bir şey yok, devrim sonsuzdur. Son çocuklar içindir, çocuklar sonsuzluktan korkar, çocukların geceleri rahat uyuyabilmeleri için gereklidir bu..."
"Demek ki seviyorsun. Korkuyorsun çünkü senden güçlü, nefret ediyorsun çünkü korkuyorsun,
seviyorsun, çünkü ona boyun eğdiremiyorsun. Ne de olsa sadece boyun eğdiremediğini sever insan."
"Evet, aynen öyle. Özellikle de bu yüzden.
Devlet (insanlık) birisini
öldürmeyi yasaklamaktaydı ama milyonların yarı yarıya ölmesini yasaklamıyordu. Birisini öldürmek mesela, bir insanın yaşam süresinden 50 yıl çalmak suç ama insanlığın
yaşam süresinden 50 milyon yıl çalmak suç değil.
"Ülkemizde edebiyatın büyük fikirlerine, küçük insanlar önünde eğilmeksizin hizmet etmek mümkün olduğu vakit geri dönmek hakkım baki olmakla beraber,” diye yazar
Yurtdışına gitmeme müsade edilmesini rica ederim.
Bana bir iyilik yap da şu soru üzerinde biraz düşün: Kötülük olmasa senin iyiliğin ne işe yarardı ve gölgeler kaybolsa dünya nasıl görünürdü? Gölgeler nesnelerden ve insanlardan ötürü oluşur ne de olsa. İşte kılıcımın gölgesi. Ama ağaçların ve canlı varlıkların da gölgeleri olur. Saf ışığın tadını çıkarma fantezin yüzünden, üzerindeki bütün ağaçları ve bütün canlıları söküp atarak bütün yerküreyi çırçıplak bırakmak mı istiyorsun yoksa?
- Dostoyevski öldü, -dedi kadın yurttaş, ama pek de emin değil gibiydi.
- Protesto ediyorum! -diye haykırdı hararetle Behemot.
-Dostoyevski ölümsüzdür!