(Hikâyeyi
ya Sayın ismail Yakıt'tan ya da Sayın Hüsrev Hatemî'den duymuştum, tam
hatırlayamıyorum):
Bir zaman cennette iki salih kul ve muttaki mü'min gezi-niyorlarmış. Bir ara,
armut ağacının altına gururla bağdaş kurmuş bir ayıya rastlamışlar ki bir eli
armutta, bir eli balda!.. Biri diğerine hayretle sormuş:
- Azizim! Cennette bazı hayvanların olacağını biliyor
dum, ama onlar içinde ayı var mıydı, Allah aşkına!?..
-Vallahi muhterem, Üzeyir Aleyhisselam'ın eşeği, Salih Peygamber'in devesi,
Ashâb-ı Kehf in Kıtmir'i falan cennete gireceklerdi. Ama doğrusu bu ayı kimin
nesi olur, ben de şaştım.
İki ahbap düşünüp taşınmışlar ve nihayet bu müşkil vaziyetin izahını ayının
kendisinden sormaya karar vermişler. Birisi ayıya yaklaşmış, bakmış ki ayı bir
hayli yaşlı ve gün-görmüş, XVI. asır diliyle suâl eylemiş:
- Ey ayu! Ne sevâb işleyüpsen ki cennete girüpsen?
Ayu ayutmuş (Ayutmak, söylemek demektir):
- Ben ki dağların efendisiyem, vakt-i zamanında Priz-
ren'den îşkodra'ya ma'zûlen âzm-i râh olan bir kadıyı ol yolda
yedigüm içün, Rab Teâlâ beni bu ecr-i cezîl ile mücâzât eyledi.
Ayıya mübarek olsun!..