Konuş diyolar, anlat diyolar
Ne anlatıyım diyince de kalıyolar
Bilmiyolar, istemiyolar
Sadece merak ediyolar
Konuş dedikçe susuyorum bende
Neden konuşmuyosun diyolar
Oysa ki bilmiyolar
ben hiç susmadım ki,
Ben hiç susturamadım ki …
Bir susmayan.
Mescid-i-Aksa
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu
Gözlerim yollarda bekler dururum
Ağlasam sesimi duyarmısınız,
mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum …
Bazen sadece bırakmak istersin kendini uçsuz bucaksız bir manzaraya. Gitmek, uçmak bütün benliğini bırakıp gitmek. Ruhun bırakmıyor benliğini bırak oda kalsın orda. Git, git ki kurtul, arın tüm ruhundan, ruhuna kanca takmış tüm cümlelerden, git ki bitsin bu işkence, benliğinde ki ben olmayan düşüncelerden, kafanda ki o ıssız çölde olan yorulmuş düşüncelerden arın, arın ki uçabilesin …
Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiç bir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta…