bana sorularla gelme Mirim
hangi zamandan geldim bilmiyorum
ben bu dünyanın kara lekesi
öteki diyarların savrulan kumuyum
çöl benim içimde
kirli ayaklarımla bastım
teyemmüm edilen toprağa
yüzüm diyorum
eski zamanlardan kalma
kırık bir ayna
hangi yana dönsem
içim dışım paramparça
dokunduğum ne varsa
ameliyat masasında
geç kalınmış iç kanama
dokunma zamana
...
Şeyhim
bildiğim en büyük sanatkârdır yaradan
ondan ötesini bilmem
desem ki aşkı tarife kalksam
yetmez şairliğim inan
binlerce mermi yemişim de sırtımdan
asit yağmurlarıyla dağlanmış her yaram
bir savaş meydanında
binlerce mermi dolanıyor da
çarpmıyor biri ötekine gibi
avurdumda mahpus binlerce sözcük
nehirden ayıkladığım
çakıl taşlarını koyuyorum alnıma
içimdeki kor ateşi dindirir diye belki
kalbimde zuhur eden bu kasvet
dumanlı yol,vahşi cinnet
nedenini bilmediğim elem
siyanür olup
dolaşıyor damarlarımda
yüksek bir binadan aşağı atılmış da
bir türlü yere düşmemiş hissi
boynun diyorum boynun
kafdağının ardında
saklı kalmış bir nehir olmuş da
keşfi bana nasip olmuş sanki
abarttığımı sanma
ılık bir yağmur damlası olup
süzülüyorum boynunun cennet atlasında
birkaç dakikalığına da olsa