Hangi çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar?
Hangi kuş, “farklı ötünce” diğerine yasak koyar?
Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.
Ah insanlar! Her şeyi bulup kendini bulamayanlar…
Müzik damlaları gibi yayılıyordu havaya, ağzından dökülen şehvetli sözcükler, her heceyi sonsuza dek hatırlamaya yemin ederek özenle depoluyordum onları belleğime.
"Merhaba" dedi gülümseyerek.
Tennyson'ın bütün sözcüklerinden daha anlamlıydı dudaklarından dökülen o sözcük.
Tanrım nereden bulmuştu bu kadar güzel bir sözcüğü? Ne kadar yaratıcı, ne kadar zekiydi!
İştahla yiyordu, heyecanla, dudaklarının arasından geçen her lokmayı kıskandım. Kızarmış ekmeği çiğneyen dişlerinin çıkarttığı sesi dinledim, kahveyi yudumladığında yutkunuşunu dinledim ve canım bağırsaklarından büyüleyici bir gurultu yükseldi gibi geldi bana; duru bir inilti, saf bir müzik tınısı.
İçimdeki zavallılık hissi kayboldu birden. Hayat sürüyordu, daktilo vardı, kağıt vardı, onları görmek için göz vardı, onlara hayat verecek düşünceler vardı.