“Her şeyin, üzerine bina edildiği bir esası ve temeli vardır. Genel bir İslam toplumu (ve ümmeti) inşa edebilmenin esası ve temeli de öncelikle Arapların birliğini kurmaktır.”
Ne yazık ki müslümanlar, uzun İslam tarihi boyunca hiçbir zaman kendiliklerinden bir araya gelmemişler, dışarıdan gelen saldırılara hep birlikte karşı koyamamışlar, ortak düşmana karşı gönüllü şekilde birleşememişler, kendi sorunlarını ortak akılla hiçbir zaman çözümleyememişlerdir. İstikrar’a ancak kudretli bir hükümdarın zor kullanarak kitleleri ve diğer devletleri bir araya getirdiği dönemde kavuşulmuştur.
Kudüs’ü elde tutmak, gücün doruğuna erişmektir. Kıyamete kadar geçerli bir kural olarak, kudüs ‘e sahip olanlar siyasi, askeri ve ekonomik anlamda da kuralları koymaya hak kazanırlar. Kudüs coğrafyanın adeta ümüğüdür. Onu kavrayan, Ortadoğu’nun bünyesindeki diğer aksama da kolayca sahip olur.
İbadet bir karşılık için yapılmaz; çünkü onun kendisi bir karşılıktır.Var olmamızın, hayatta olmamızın, etrafımızı birçok nimetlerle sarılı olmasının teşekkür mahiyetinde küçük bir karşılığıdır.
Dua ve tevekkül, insanın aczini ve haddini ilan ettiği bir etkinliktir. İnsanın gerçek görevi ve ana caddesi olan dua ve tevekkülün en mühim motivasyonları ihtiyaçlar, musibetler ve hastalıklardır.
Geçmişe "kader", geleceğe "sorumluluk" açısından bakılmalıdır. Geçip gitmiş bir musibet için "keşke" diye dövünmek anlamsız, gelecekteki hadiseler için, ne de olsa kaderimde olan başıma gelecektir, diye pasif bir halde beklemek mantıksızdır.