"Ama Bachert, gerçek bir hikaye mi?"
Tanrı gülümsedi ve elini tuttu.
"Güzel fikir, değil mi? Kendi yarısını bulanın tüm insanlıktan daha bütün olacağı.Kendi içinde biricik olan insan değildir; böyle olmasını isteseydim onu tek yaratırdım; ancak sevmeye başladığında tek olur insan. İnsan yaratısı belki kusurludur, ama evrende birbirini seven iki insandan daha kusursuz hiçbir şey yoktur."
...
"Sana büyük bir sırrı açayım, ilk günden beri kendime sorduğum tek ve biricik soru: Aşkı gerçekten ben mi yarattım, yoksa aşk mı beni yarattı?"
"Vaktimizi aşk vaaz etmekle geçiriyoruz, ama biz melekler yalnızca kurama sahibiz. Beyefendi, yeryüzünde aşk nedir gerçekte?"
O gökyüzüne baktı ve kolunu Zofia'nın omuzlarına doladı.
"Benim icat ettiğim en güzel şey! Aşk bir umut parçasıdır, dünyanın sürekli olarak yenilenmesidir, vaat edilmiş toprağa götüren yoldur. İnsanlığın zekayı yaratması için farklılığı yarattım: Homojen bir dünya korkunç sıkıcı olurdu! Hem ölüm, sevmeyi ve sevilmeyi bilen erkek ya da kadın için yaşamın bir anıdır yalnızca."
"İşte en kötüsü de bu ya! Hayat, doğru cevapları olmayan bir sınav. Her şeyi en baştan yeniden yaşama şansım olsaydı yine aynı şeyleri yapar,aynı yanlışları tekrarlardım."
"Ümit mi? Ümit en son kötülüktür!" Nietzsche adeta haykırmıştı. "İnsanca, pek insanca adlı kitabımda ileri sürdüğüm gibi, Pandora'nın kutusu açılıp, Zeus'un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladık. Fakat Zeus'un arzusunun, insanların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır."