Yağmur hafifliyordu; kaldırımın ortasında başını kaldırmış yürüyen kızın yüzüne tek tük damlalar düşüyordu. Kız, Montag'ı görünce gülümsedi.
"Merhaba!"
Montag selam verdikten sonra, "Şimdi ne haltlar karıştırıyorsun?" diye sordu.
“Hâlâ deliyim. Yağmur iyi hisssettiriyor. Yağmurda yürümeye bayılırım.”
“Benim pek hoşuma gitmezdi sanırım,” dedi Montag.
“Denesen hoşuna gidebilir.”
“Hiç denemedim.”
Kız dudaklarını yaladı. “Yağmurun tadı bile güzel.”
İçinde bulunduğumuz modern çağda öyle bunaldık, modern kültür adıyla savrulduğumuz kültürsüzlük içinde öyle daraldık ki âsûde zaman ve mekânlardan bir teselli arar olduk.
Hayhuy içinde hayatın manâsını da lezzetini de yitirip yarış atı gibi sadece koşuyoruz. Telâşla ve anlamsızca. Mutlu olmak için yaptıklarımız ve edindiklerimiz ise mutluluk vermek şöyle dursun, sırtımıza ayrıca yük oluyor.
Boşa harcanan zaman ve duymazdan gelinen vicdan intikamını alıyor. En hafif bedel huzursuzluk ve stres.