Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Akif

Akif
@Okif
Kördüğüm gördüğüm!
7 okur puanı
Ocak 2023 tarihinde katıldı
Beden ne ruhun mekânı, ne de kalbin mahallidir. Bilakis beden ruhun aleti, kalbin işini gören aracı ve nefsin bineğidir. Ruhun kendisi bedenin parçalarına bitişik de ayrı da değildir. O bedene yönelmiş, ona fayda ve feyz vermiştir. Nûrunun ilk zuhur ettiği yer de beyindir (dimağ); çünkü beyin onun hususî zuhur yeridir. Ruh beynin ön bölümünü bir koruyucu, orta bölümünü işlerini gören yardımcı ve vezir, arka bölümünü de bir depo ve mahzen edinmiştir. Ayrıca bedenin bütün bölümlerini piyade ve süvariler, hayvânî ruhu bir yardımcı, tabîî ruhu bir vekil, bedeni bir binek, dünyayı bir meydan, hayatı bir sermaye ve mal, hareketi ticaret, ilmi kâr, ahireti amaç ve dönüş yeri, şeriatı tutulacak yol, nefs-i emmâreyi koruyucu ve gözetici, nefs-i levvâmeyi bir uyarıcı, duyuları casus ve yardımcılar, dini zırh, aklı üstad, hissi öğrenci, Rab Teâlâ'yı ise bütün bunların ötesinde gözetleyici olarak benimsemiştir.
Reklam
Bil ki ilim, malumu (bilinen şeyi) dikkate almadan da kendi zâtında şereflidir; hatta sihir ilmi de bâtıl olmasına rağmen zatı bakımından şereflidir. Çünkü ilim cehaletin zıddıdır, cehalet karanlıktan ayrılmayan şeyler arasındadır. Karanlık sükûnda ikamet eder, sükûn yokluğa yakındır. Bâtıl ve dalalet bu kısma mensuptur. Cehaletin hükmü (gereği, sonucu) yokluğun hükmüyle bir olunca ilmin hükmü de varlığın hükmü olur. Varlık yokluktan daha hayırlıdır. Hidayet, hakikat, nur hep varlık ipinde dizilidir. Varlık yokluktan üstün olunca ilim de cehaletten daha şerefli olmuş olur. Nitekim cehalet körlük ve karanlığa benzer, ilmin misali ise görüş ve nûrdur.
Ey oğul! Amelsiz ilim bir mecnunluk, ilimsiz amel ise hiçbir şeydir. Bilmiş ol ki seni bugün günahlardan uzaklaştırmayan ve ibadete yönlendirmeyen ilim, yarın da cehennem ateşinden korumayacakır. Bugün ilminle amel etmez, geçmiş günleri telafi etmezsen yarın kıyamet gününde: "Bizi (dünyaya) geri gönder de salih ameller işleyelim" dersin; sana şöyle cevap verirler: "Ey akılsız! Zaten oradan geliyorsun!"

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Oğlum! Ameller konusunda müflis, hallerden uzak olma; ve iyice anla ki sadece ilim insanın elinden tutmaz. Mesela bir adam bir vahada on tane Hind kılıcı ve diğer silahlarla mücehhez olsa, ayrıca bu adam yiğit ve savaşçı bir kişi de olsa, üzerine büyük ve korkunç bir arslan hamle ettiği zaman, zanneder misin ki onları kullanmadıkça o silahlar bu adamı arslanın şerrinden koruyabilsin? Ondan korunmak için bu silahla ri oynatmak ve vurmaktan başka çare olmadığı açık ve bilinen bir şeydir. Yine mesela bir kişi yüz bin ilmi mesele okuyup öğrense de bunlarla amel etmese, bunlar o adama bir fayda vermez. Aynı şekilde bir şahsın safra ile ilgili bir harareti ve hastalığı olsa, bunun ilacı olan sekencebin ve keşkáb da bulunsa, bunları kullanmadıkça iyileşemez. İki bin ölçü şarabı tartıp da hazırlasan Çakırkeyif olamazsın içmedikçe. Yüz sene ilim okusan, bin kitap yazsan, bunları uygulamadık ça Allah Teâlâ'nın rahmetine layık olamazsın. "İnsanın elinde çalışıp çabaladığından başka bir şey yoktur." "Rabbiyle mülâkî olmayı ümit edenler salih amel işlesin." "Kazandıklarına karşılık olarak", "İman edenler ve salih amel işleyenler için ikram olarak Firdevs cennetleri vardır, orada ebedi kalırlar, onlardan çıkmak istemezler.”
Öğrenciler, hocalar, profesörler ve bilim adamları olarak bilmelisiniz ki büyük değişimlerin vuku bulduğu bir dünyada ve zaman diliminde yaşıyoruz. Yeni fikirler eskilerinin yerini alıyor. Eski devletler çöküyor, yeni milletler doğuyor. Eski dünyayı bir arada tutan 'eski düzen' ihtişamını çoktan yitirdi ve şimdi o eski dünya ortadan kalkıyor. Yeni bir düzen yahut yeni bir dünya, eskisinin yerini almak zorunda... Tıpkı yenilerine yol açabilmek için eski fikirlerin ortadan kaldırılması gerekliliği gibi...
Reklam
Dünyanın halini hakikatin ışığıyla anlamak, gerçeklerle adam gibi yüzleşmek, olayları olmasını istediğimiz şekliyle değil gerçekleştiği şekliyle görmek...
Dostlar, İslâm tüm peygamberlerin getirdiği dinin adıdır: Nuh, Lut, İbrahim, Musa ve hatta Ísa. İslâm; o günlerde insanlara musallat olan ahlaki ve manevi hastalıklara şifa olması için Allah'ın peygamberlere gönderdiği dinin gerçek adıdır./ Parçalanan Batı dünyasının rahatsızlıklarını ve Amerika'yı etkileyen hastalıkları inceledik, şimdi de Amerikalı zencinin perişan haline daha yakından bakalım. Kendi kimliklerini kaybetmiş, kendi ana dilini dâhi konuşamayan yirmi milyon insan var. Yirmi milyon insan kendi dilini nasıl kaybedebilir? Ne olmuş? Nasıl olmuş? Ne olduğunu bile nasıl bilmiyor olabilirler? Eğitimli zenciler kendi tarihlerini, kendi kültürlerini, atalarının soyadlarını, kendi milliyetlerini, kendi ülkelerini, kendi bayraklarını, kendi dinlerini ve kendi Tanrılarını niçin bilmiyorlar?
Amerika'ya yakından bakalım: Amerika, yeryüzünün en zengin ve güçlü ulusu. Başkanı, adeta bir Tanrı gibi, diğer tüm ülkeleri elinde tutuyor. Bu yüzden, her dört yılda bir yeni bir başkan veya "tanrı" seçilecek olduğunda, bir sonraki Tanrının ne tarz bir adam olacağını fazlasıyla merak ettikleri için, yabancıların gözü Amerikan seçimlerinin üzerinde oluyor. Amerika'nın yabancı ulusları etkileme, yönlendirme ihtiyacından dolayı, adayların seçildiği iki büyük siyasi gelenek arasında dış politika, hiçbir zaman mühim bir tartışma konusu olmuyor. Tartışmaya yol açan şey hep iç politika... Zenci denilen Amerikalıların bir numaralı figüran olduğu medeni haklar meselesi. [Siyahlar] dünya sahnesinin yıldızı... Tüm seçimlerin denge unsuru olduğu için... Bir sonraki tanrının kim olacağını rahatlıkla belirleyebildiği için. Haliyle bu siyasi tiyatro zencileri bir taraftan yıldızlaştırırken, diğer taraftan tüm siyasi entrikalar onu elde etmek, gönlünü almak, kandırmak, kapana kistırmak, sadakatini kazanmak ve siyasi desteği üzerinde tek söz sahibi olabilmek adına kurgulanıyor Zencinin bulunduğu konum oldukça stratejik fakat zihni durumu, talihin onu yerleştirdiği bu hayati konumu zekice lehine kullanabilmesi açısından oldukça içler acısı. Amerikalı zenci, zihinsel bir hastalıktan mustarip... Zihni, köle efendisi tarafindan kurcalanmış, karıştırılmış durumda.
İlim kadîm ve hâdis olmak üzere iki kısma ayrılır. Kadîm Allah'ın zâtıyla bulunan ilimdir ki yaratılmış olanın bilgisine benzemez. Hâdis ilim ise zarûrî ve iktisabî kısımlarına ayrılır. Zarûrî ilim, Allah Teâlâ'nın, "bilen"in şahsında kendisinin gayreti ve iradesi olmaksızın meydana getirdiği bilgidir. Meselâ kişinin kendi varlığını ve açlık, susuzluk, haz, elem gibi değişik hallerini hissedip kesin bir şekilde bilmesi gibi. Bilginin bu türü bütün canlı yaratıklarda bulunmaktadır. İktisabî ilim Allah'ın, sebeplerine başvurarak kulun kendi gayret ve iradesi yoluyla onda meydana getirdiği bilgidir. İnsanlar için bilgi edinme yolları (esbâb-ı ilim) üçtür: Sağlam duyular, doğru haber ve aklî istidlâl.
Ey sürüden arkaya kalmış yiğit! Arkadaşın gitti, yetiş sen de git. Bak ne diyor, cedd-i şehidin, işit; Durma git evladım, uğurlar ola!
Reklam
Vakarı çoktan unuttun, hayâyı kaldırdın; Mukaddesatı ısırdın, Hudâya saldırdın Ne hâtıratına hürmet, ne an'anatını yâd; Deden de böyle mi yapmıştı ey sefil evlâd? Hayatın erzeli olmuş hayat-ı mu'tadın; Senin hesabına birçok utansın ecdâdın! Damarlarındaki kan âdeta irinleşmiş; O çıkmak istemiyen can da bir yığın leşmiş! iade etmenin imkânı yoksa mâziyi, Bu mübtezel yaşayıştan gebermen elbet iyi. Gebermedik tarafın kalmamış ya pek, zaten... Sürünmenin o kadar farkı var mı ölmekten? Sürünmek, istediğin şey! Fakat zaman peşini Bırakmıyor, atacak bir çukur bulup leşini!
Sayfa 265
Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun! İslâm'ı da «batsın!» diye tutmuş yediyorsun! Allahtan utan: bari bırak dini elinden... Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen! Lâkin, ne demek bizleri Allah ile iskât?Allahtan utanmak da olur ilm ile... Heyhat!
Olmaz ya... Tabiî... Biri insan, biri hayvan! Öyleyse «cehalet» denilen yüz karasından Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet. Kâfi mi değil, yoksa bu son ders-i felâket? Son ders-i felâket neye mal oldu? Düşünsen: Beynin eriyip yaş gibi damlardı gözünden! «Son ders-i felâket» ne demektir? Şu demektir: Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir! Zira, yeni bir sadmeye artık dayanılmaz;¹ Zira, bu sefer uyku ölümdür: uyanılmaz!
Minareler yeniden «Lâ-ilâhe illâ-llah» Terânesiyle coşarken ayaklanıp nâgâh, Göründü yerdeki saflar huzur-u Mevlâ'da; Yayıldı velvelesiz bir inilti eb'âda. Önümde ümmet-i mazlumesiyle Peygamber; Gözümde sel gibi yaşlar, içimde titremeler; Ne hitiyârıma sahib, ne itiyâdıma râm, Bu girdibâd-ı ibâd ortasında bî-ârâm; Sularla engine düşmüş sefine-pâre gibi, -Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzre dibi, İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda, Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da, İyân olur yeniden öyle çalkanıp durarak; Zemîn-i acze kapandım sonunda müstağrak! Ayılmışım ki: o dehşetli girdibâd, o hurûş, Sükûna münkalip olmuş da, bekliyor medhûş! İnince yerlere mahfilden âkıbet bir enîn,, Boşandı gitti o binlerce sineden «âmin!»> Boyun bükük, kol açık âsümâna, göz kapanık; Ne inliyor o cemâat, ne inliyor artık! Fezâyı dolduran eller ki Hak'a yalvarıyor; Yarıp da loşluğu bir müttekâ-yı nûr arıyor! Bu başka başka lisanlar, bu herc ü merc âvâz, Birer niyâz idi Mevlâ'ya... Hem de aynı niyâz! Evet, şu önde duran ihtiyar Serendib'li, Ya arka saflara düşmüş zavallı Mağrib'li; Dalıp dalıp gidiyorken semâ-yı merhamete, Gerek bu âleme âid, gerekse âhirete, Ne istesin ki, beraberce ben de istemeyim? Şu ben ki... Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim. Ezelde kaynaşan ervâha ayrılık var mı? Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı? Olunca Mimberimiz, Arşımız, Huda'mız bir; Benim de beklediğim nûr onun da gayesidir.
Sayfa 357
90 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.