Onur Ünlü'nün yaptığı en iyi şeylerden biri; belki 5 - 10 sayfa sakince getirdiği hikâyenin son cümlesinde insanı heyecandan yerinden zıplatmak, gözlerini kocaman açtırmaktır. Bu hikâyede de bol bol karşılaştım bu durumla.
Kitabın başlarında konu biraz ağır akıyor ancak sonlara doğru eller yukarda, yokuş aşağı, ayak frenden çekilmiş vaziyette uçuyor.
İçinde çok fazla kavram, gerçek büyük olaylar, tarihi kişiler vs... olduğu ve baş kahramanın geçmiş dönemde yaşadıklarıyla, bugün olanları, sırayla, bölümler halinde anlattığı için zihninizi biraz yorabilir. Ancak bir süre sonra suyun akışına kapılıp sindire sindire okuyorsunuz.
"Bu kadarı da olmaz artık" diye içinizden sayıklayacağınız her şeyin tam olarak o kadarının olduğu bir hikaye.
Bir taraftan Ayşe Şekeryan'a üzülürken diğer taraftan gerçek hayatta böyle yaşamların var olduğu gerçeğiyle yüzleşmek insanın içini kemiriyor.
Gerçekten sarsıcı bir hikaye. Başlarda 3-5 sayfa daha böyle giderse kenara bırakırım dediğim kitap, bitirdiğimde içimde tatlı bir yara açmış ama kendisini çok sevdirmiş bir eser olarak kalbimde ve kütüphanemde yerini aldı.
Onur Ünlü yine harika bir iş çıkarmış.