"Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek."
Ah Zeze...
Kitabın başından beri, hikayenin içerisinde sanki Zeze'nin yanında şahit oldum yaşananlara. Yaramazlık yaparken elinden tuttum, gülerken güldüm; şiddet görürken arkama sakladım onu, ağlarken parmak uçlarımda hissettim gözyaşlarını... Kitabı bitirdiğimde anladım ki Zeze benmişim; çocukluğummuş. Son sayfasında buldum yüreğime gizlenen sancıyı; son sayfasında buldum hatıralarımı. Son sayfasında buldum yenilgilerimi, son sayfasında buldum içimdeki kırgın çocuğun haykırışlarını. Küçük bir çocuğun masum ama derin sorgulamalarında bulacaksınız kendinizi. Mutlaka okuyun ve bittiğinde çocukluğunuzu hatırlayın. İçinizdeki o kırgın çocuğun elinden tütün, sarılın, başını okşayın. Kimsenin o küçük çocuğu sevgisiz bırakmasına izin vermeyin, en çok siz sevin onu çünkü Zeze'nin de dediği gibi "Sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok."
"Olup bitenleri çocuklara niçin anlatmalı?"
Hakikaten bize her şeyi çok erken anlatmışlar.
Hoşça kal Zeze, hoşça kal çocukluğum.