Senin gönlün daima meshur ve musahhardır, Mazursun…
Sen gamın ne olduğunu hiç bilmedin, Mazursun.
Ben sensiz bin gece kan yuttum,
Sen bir gece sensiz kalmadın,
Mazursun…
Ahmed Gazali
Keşke hiç olmasaydın şu dünyada, keşke sana hiç rastlamasaydım, keşke canlı bir varlık olacak yerde esinli bir ressamın yarattığı bir tablo olsaydın! O zaman resminin önünden hiç ayrılmaz, sonsuzca sana bakardım. Nikolai Gogol
Peyami Safa'nın edebiyat dünyasına kazandırdığı başyapıtlardan biri olan "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu", 7 yaşında bacağından rahatsızlanan bir çocuğun başından geçen olayları konu alırken, aslında insanın iç dünyasındaki karmaşıklığı ve çatışmayı da ustalıkla işler. Romanın en etkileyici yanlarından biri, Safa'nın sade ve etkileyici bir dille, okuyucuyu karakterlerin dünyasına çekerken, aynı zamanda derin felsefi düşüncelere de kapı aralamasıdır. Her cümlenin altında yatan derin anlamlar, romanı sadece bir hikaye olarak değil, insanın varoluşsal sorgulamalarına bir zemin olarak görme imkanı veriyor. "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu", sadece Türk edebiyatının değil, dünya edebiyatının da önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. İnsanın zihinsel dünyasını merak edenler için vazgeçilmez olan bu roman, her okuyucuya farklı bir bakış açısı sunar ve derin düşüncelere yol açar.
Bazı insanların bazı şeyler hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya konulması durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısının başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür hem de dünyanın bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en açık olanıdır. Bir alın yazısının vefatının geleceği, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha açıklayıcıdır. Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. Oğuz Atay