Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nadir Çamlıbel

Nadir Çamlıbel
@Qurolchi
Mustafa Kemal'i imha etmeyi düşünmüşlerdi. Hatta bir gece ordugâhta, kaldığı çadırı sardılar. Fakat o da tedbirlidir.
Reklam
Artık vatanın imdadına koşulacak günler için hazırlanmalıydılar. Fakat işte o sıralarda öyle bir baskına ve hıyanete uğradılar ki, işe nereden bakılsa, artık her şey mahvolmuş gibi görünüyordu. Ne askerlik, ne rütbe, ne hürriyet ve istikbal! Her şey, evet her şey! Önlerinde yalnız zincire vurulmalar, sürgünler, zindanlar, kalebentlikler
Fakat onlar ölümden korkmayan, gerekirse ölmek, ama asıl yaşamak ve başarmak için ant içen insanlardır. Gizli toplantılarda bu besleyici ve yüceltici heyecanın ardından, hemen işlere dalarlar. En önemli iş, gizli gazeteyi çıkarmaktır. Bu gazete bütün Harbiye talebesine hitap etmekte, elden ele dolaşmaktadır. En şaşılacak tarafı da, idare bundan haberli olduğu halde bilmemezlikten gelmektedir. Okul müdürü Rıza Paşa iyi niyetli bir zattır. Belki mektepte böyle şeyler olduğunu gizlemek için, belki de başka bir düşünceyle işi idareye çalışır. Fakat askerî mektepler müfettişi Zülüflü İsmail Paşa, pis, adi bir hafiyeydi. Rıza Paşa'yı da saraya jurnal eder. Rıza Paşa bir arama zorunda kalır. Mustafa Kemal ve arkadaşları mektebin veteriner kısmında boş bir dershanede tam gazetenin yazılarını hazırlarken birden kapı açılır. Paşa girer. Bütün yazılar ortada serilidir: Yakalanmışlardır. Fakat paşa onlara, niçin dersleriyle meşgul olmadıkları gibi şeyler sorar. Kâğıtlara bakmaz, dokunmaz. Etrafındakilere, onları hemen cezalandırmalarını emreder. Biraz sonra da bu cezanın haftasonu tatilinden mahrumiyet, yani izinsizlik olabileceğini bildirir. En sonunda ise, cezaya lüzum olmadığıyle iş kapanır. Bu, hakikaten babaca bir davranıştı. İster mektebini ve hatta nefsini korumak için olsun, ister asil bir koruma duygusu olsun, aynı sonuca varan kurtarıcı bir jest.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Şıpka Kahramanı Süleyman Hüsnü Paşa
Fakat ah bir Süleyman Paşa! Bir Şıpka kahramanı Süleyman Paşa! 1876'da ayaklanmayı yöneten ve Sultan Aziz'i tahtından indiren Süleyman Paşa! İşte gene milletin başında bir müstebit var. Vatan her taraftan çöküyor. Ah bir Süleyman Paşa!
Hocaların verdiği problemleri çözmeye çalışırken, âdeta istikbalin meydan muharebelerini idare eden bir kumandan gibidir.
Reklam
Nadir Çamlıbel

Nadir Çamlıbel

, bir kitabı yarım bıraktı
Mufassal Osmanlı Tarihi (6 Cilt)
Mufassal Osmanlı Tarihi (6 Cilt)Mustafa Cezar
9.8/10 · 30 okunma
...Askerî mekteplerin havasına karışan bu meydan dayağının bile belirli töreni, dayak yiyen için de fiyakalı davranışları olurdu. Böyle törenlerde bütün öğrenciler mektep avlusunda saf bağlarlardı. İlgililer yerlerini alırlardı. Nöbetçi subay «tekmil» haberleri alındıktan sonra, ileri çıkıp ceza defterinden cezaları okurdu. Eğer bu arada meydan dayağı cezası da varsa, okulda hizmet gören askerlerden ikisi ortaya bir velense serer, değnekleri bırakıp çekilirlerdi. Sonra dayak yiyecek cezalı ortaya çağrılırdı. Cezalı muntazam adımlarla ilerler, askerce selâm verir ve sonra, verilen işarete göre ceketinin düğmelerini fiyakalı bir davranışla bir çekişte açıp kendini yüzükoyun velenseye atardı. Ondan sonra da iki tarafında yer alan iki subay, dirseklerini vücutlarından ayırmadan, ceza hükmünde yazılı sayıda olmak üzere, cezalının kaba etlerine değnekle vururlardı. Bu iş bitince ve verilen kumandayla cezalı, hiçbir şey olmamış gibi yerinden fırlar, ayakta vaziyet alır, selâm verir, yerine giderdi. Bu arada borazan gerekli boru sesleriyle törene katılırdı. Sonra gene boru sesleriyle ve üç defa padişaha dua merasimi yapılır, sınıflar, muntazam adımlarla dershanelerine çekilirlerdi.
Halbuki orduda zabitler, aylar ayı maaş alamazlardı. Kalelerde, tabyalarda yıllar yılı çürütülürlerdi. Sarayın çevresine çöreklenmiş birtakım saltanat mensuplarının köşklerde, konaklarda zenci halayıklar, çerkez cariyeler elinde soysuzlaştırılmış çocuklarına ise, daha küçük yaşlarından başlayarak askeri rütbeler, nişanlar yağdırılırdı. Bunlar, havadan kazanılmış bu süslerini, ya padişahın saray avlusundaki selâmlık alaylarında figüranlık yapmak, ya da konaklarındaki cariyelerine caka satmak için kullanırlardı.
«Askerlik Denilen Aşk»
Asker ya da subay olmak? Eski Osmanlı İmparatorluğu'nun son devrinde, hele Osmanlı Rumeli'sinin ordu ve asker merkezlerinde yaşayan Türk çocuklarının büyük aşkıydı. Subay olmak aşk ve ihtirasının onların hayallerinde uyandırdığı renkli gelecekler, başka ülkelerdeki aynı yaşta çocukların askerlik bağlılıklarıyle kıyaslayarak değerlendirebilmek mümkün değildir. Rumeli'nin asker merkezlerinde, şehir ve kasabalarında çocuklar, gözlerini sabahları dünyaya, talim boruları, asker mızıkaları, yahut da kapılarının önlerinden geçen süvarilerin nal sesleriyle açarlardı. Çocukların rüyalarını askerlik süslerdi. Oyunları askerlik oyunlarıydı. Evlerdeki gece toplantılarında, kadınlar, çocuklar arasındaki başlıca konu askerlik hikâyeleriydi. Savaş anıları, sonu gelmeyen eşkıya takipleri, baskınlar, Osmanlı Rumeli'sinin ordu merkezlerinde, hatta bütün şehir, kasaba ve köylerinde konuşmaların, tartışmaların başlıca sermayesiydi. Sokakların ziyneti askerdi. Asker mekteplerinin çocukları, yahut harp okulları gençleri, renkli üniformaları, süsleri ve yüksek sınıflarda kılıçlarıyle bütün diğer çocuklardan, gençlerden ayrılırlardı. Hele kılıçlar! Acaba ondan kutsal, ondan üstün, hayale ondan daha çok hitap eden bir şey düşünüleblir miydi? Kılıç, yüce, paha biçilmez bir nesneydi. Gururun, şerefin, tartışma kabul etmez belgesiydi. Kılıç dünyadan ağırdı ve kılıç hayattan üstündü. Osmanlı Rumelisi'nin, hele kılıç taşımaya hak kazanan gençleri için dünya, kılıcın etrafında dönerdi. Yahut da kılıç, dünyanın mihveriydi.
Türk kavminin anavatanı Orta Asya topraklarıdır. Anavatan toprakları Hazar denizinden Kingan dağlarına, kuzeyde Sibir ovalarından, güneyde Pamir yaylasına, Karanlık dağlar, Altın dağları ve Çin'in kuzey eyaletlerine kadar uzanır. Bu geniş sahada Türklüğün en eski ve kalabalık olarak kaynaştığı yer Hazar denizi ile Balkaş gölü arasıdır. Denizlerden çok uzaklarda kalan Orta Asya'nın iklimi sert ve haşindir. Yüksek dağlar, derin vadiler, uçsuz bucaksız bozkırlar ve çöller Asya'nın bu iç kısmının mühim parçasını kaplarlar. Şehirler kurmıya ve nisbeten kalabalık nüfusu beslemiye müsait arazi Aral gölüne dökülen Amuderya (Öküz) ve Siriderya (İnci) ırmakları ile Balkaş gölüne dökülen ırmaklar havzasında ve biraz da Tanrı ve Altay dağları eteklerinde vardır. Nehirlerden ve dağ eteklerinden uzaklaşınca geniş bozkırlar başlar.
Reklam
Nadir Çamlıbel

Nadir Çamlıbel

, bir kitabı okumayı düşünüyor
Koçyiğit Köroğlu
Koçyiğit KöroğluAhmet Kutsi Tecer
8.2/10 · 116 okunma
Geri111
177 öğeden 166 ile 177 arasındakiler gösteriliyor.