Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mustafa Ayaz

Mustafa Ayaz
@RealMustafaAyaz
Ey Türk istikbalinin evladı! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur..
Bilgisayar Mühendisi
Kadıköy, 29 Mayıs
13 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
Yozlaşan Demokrasilerde İrtica İle Mücadele
Topum için önemli olan, karnını sağlıklı olarak doyurabilmek, rahat bir mekânda yaşayabilmek ve toplum sınırları dahilinde istediğini yapabilmektir. Bunlara beslenme hürriyeti, konut seçme hürriyeti ve yaşam uğraşlarını belirleme hürriyeti diyebiliriz. Şimdi birisi çıkıp da, toplumun bireylerini bu yaşadıkları hayatın aslında geçici olduğuna, asıl
Sayfa 204Kitabı okudu
Reklam
otuzdokuzdaki aydınlık
Niçin ulusal gelirimiz adam başına yılda ortalama 2000 dolar gibi yüz kızartıcı düzeylerde sürünüyor? Yok mu aklımız dünyanın beğeneceği ürünleri yapmaya yetecek?Yok mu bilgimiz bunları pazarlayacak? Nerede uluslararası bilim adamlarıyla kendi konularında fikir alışverişi yaparak onları kendine hayran eden yöneticilerimiz? Avrupa kapısında dilenci mi olmalıydi, Pittard'ı kendisine hayran bırakan Mustafa Kemal'in Türkiyesi türban mı olmalıydı tartışma konumuz, bilim, teknoloji, sanat, uluslararası ticaret ve sanayi yerine? Karafatmalar gibi mi dolaşmalıydı kadınlarımız, kürsülerde ders verecek, şirketler yönetecek yerde? Üniveriste müsveddeleri mi olmalıydı yükseköğrenim kurumlarımız? Bilimsel başarımız ticari bir şirketin saydığı atıf sayısına mı bağlanmalıydı, uluslararası ödüller ve patentlerle taçlanacak, ulusumuzu refaha taşıyacak yerde? Bizi bu hale getirenlere anıt mezarlar mı dikmeliydik, tarihten ders alacak yerde? Nerede kaldı Türkiye'yi yönetirken Pittard'ı kendine hayran bırakan o eleştirel akıl? Nerede? Nerede o 1939'da kalan aydınlık?
Sayfa 184Kitabı okudu
Atatürk Devrimleri İnsan Olma Projesinin Basamaklarıdır
Atatürk Devrimleri Türkiye'de yaşayan insanların haysiyetini kendilerine iade etmek, onları uygar ve müreffeh insanlar yapmak için yapılmış devrimlerdir. Bu devrimler bizim bağımsız düşünebilen, kendi mutluluğunu kimsenin kulu olmadan arayabilen, modern dünya ile iletişim kurabilen insanlar olabilmemiz için yapılmışlardır.
Sayfa 177Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Darwinci Fiziğin İlahiyat ve Sosyal Bilimlere Etkisi
Bildiğimiz bir şey var ki, o da, bizim evrende dahi kuralların evrenin tarihi boyunca sürekli değişmiş olduğu. Dolayısıyla, din kitaplarında anlatılan hikâyeler, evrenin ilk yaradılış günlerine kadar uzanırsa, din kitaplarında anlatıldıkları şekilleriyle doğru olmaları mumkün değil. Fiziğin bu basit çıkarımı, zaten ilahıyatın da sonu demektir, çünkü dogmalar çöküyor ve iman edilmesi ve ilahiyatın açıklaması gereken bir şey ortada kalmıyor.
Sayfa 154Kitabı okudu
Elit Düşmanlığının Ayyuka Çıktığı Ülke
Elitleri, geri kalan toplum üyeleri genellikle sevmez. Halbuki, toplumları ileri götürenler, insanlığı yücelten, yenilikler yaratarak yaşam kalitemizi artıran hep o sevilmeyen bir avuç elit olmuştur.
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
Eğitim-Araştırma İlişkileri ve Bilimin Gelişmesi
Zaman zaman en temel olan ve en iyi bildiğimizi zannettiğimiz kavramları bunları hiç bilmeyenlere anlatmanın kendimiz için de büyük pedagojik yararları vardır. Sanırım üniversite hocalığının bir bilim insanı için en güzel ve en yararlı tarafı budur.
Sayfa 107Kitabı okudu
Eğitim
Paranın karşılığını yalnızca fiziksel emek zannetmek gafletine düşenler, dünyanın en fakir insanları olmaya devam etmektedirler. Paranın karşılığı bilgi ve akılla mücehhez etmektir.
Sayfa 104Kitabı okudu
Bilimsel Düşünemeyen Halktan Seçimde Beklenenler
Meclis Adalet Komisyonu'nda olanları geçenlerde televizyonlardan seyrettik. Böyle utanç verici şeyleri hiç Batı Avrupa'dan duydunuz mu? Rusya'da 70 yıllık feci bir komünist diktatörlüğünden sonra perişan olmuş olan halk nedeniyle olabilir. Çin, Kore, hatta Japonya’da olabilir. Ama Batı Avrupa’da artık olmaz. Neden mi? Çünkü gerçek üniversitelerin, gerçek okulların, gerçek müze ve kütüphanelerin, gerçek tiyatroların, gerçek hayvanat ve botanik bahçelerinin yüzyıllardır olduğu bir yerde, seviye bu kadar düşmez.
Bilgi Değerlendirmesi
Böyle bir toplumsal ortamın sağlıklı ve bağımsız düşünebilen bireyler üretmesinin imkânsız olduğu muhakkaktır. Bu ortamlarda en başarılı egemenlik araçları sorgusuz inanç demek olan "iman" (Ing. faith, Alm. Glaube, Fr. foi) kavramını temel alan dinlerdir ve bilhassa baba imajına sahip tek ve her şeye kadir Tanrı'ya inanan üç büyük Sami dinidir. Bu nedenle bağımsız bir eleştirel düşünce, yani yargı yeteneği gelişmeden önce çocuklara verilecek her türlü dinsel eğitim, türü ne olursa olsun, toplumun zararınadır, çünkü çocuğun bireysel muhakeme ve değerlendirme yeteneğinin gelişmesine zarar verir. Böyle bir eğitim bireyler değil, robotlar (kullar) toplumu üretir. Son zamanlarda televizyon ve gazetelerde yurttaşlarımdan en çok duyduğum şikayet “kime inanacağımızı şaşırdık" şeklinde dile gelen otorite arayışıdır. Halbuki yapılacak ilk iş, duyulan ifadeleri bir akıl süzgecinden geçirmektir.
Gerçeği Aramak: Bilimle İnsanlığın Buluştuğu Yer
İnsanı insan yapan ise, iletişimi kullanarak tartışma ve eleştiri ortamı yaratması ve tartışma ve elestiri sonucu gerçeğe yaklaşmayı denemesidir. Üniversite tahsilinin aslında tek amacı, öğrenciye bir meslek öğretmek değil (onu çırak mektepleri de yapar), düşünmeyi ve tartışmayı, eleştirmeyi bilen ve yeni gerçekleri bulmayı beceren bir birey haline getirmektir. Üniversiteye meslek öğrenmek için gelinmez. Üniversiteye yeni bilgi üretmeyi öğrenmek ve yeni bilgiyi araştırmalarla üretmek için gelinir. Türkiye'de tek bir üniversite dahi olmamasının, gazete ve televizyonların hukuk skandalları ile çalkalanmasının nedeni, insanlarımıza gerçeği aramanın en yüce ideal olduğunu ve onu ancak ve yalnızca aklımızla bulabileceğimizi öğretmemiş olmamızdır.
Reklam
Bilim ve Toplum İlişkileri Üzerine
Öncelikle bilim toplumun faydasını veya zararını gözetmeksizin, sadece ve sadece bilgi edinmek için yapılan bir iştir.
Yaratıcılık mı, Problem Teşhis Etmek mi?
Sık tekrarlanan bir laftır: Problemi çözmenin yarısı problemi görmekte yatar. Biz işte bu problemi görme, yani teşhis etme kısmında çuvallıyoruz.
Yaratıcılık mı, Problem Teşhis Etmek mi?
Cumhuriyet'e kadar bugünkü Türkiye toprakları içinde yaşayan insanların, insan bilgisine kalıcı katkıları kocaman bir sıfırdır. Yani, Osmanlı İmparatorluğu'nun tüm izleri tarihten tamamen silinse, bilim dünyasının en ufak bir kaybı olmaz. Halbuki aynı halk Cumhuriyet'ten sonra, bir Hulûsi Behçet, Cahit Arf, Ekrem Akurgal, İhsan Ketin, Sedat Alp ve daha nicelerini şahıslarında bilime pek önemli katkılar yapmış.
Yine Bilim Yapmanın Üzerine
Konferans sonrasındaki tartışmada, bir doğa bilimci olarak, yaptığım işin yaşamıma bir anlam verdiğini sandığımı, bunun dışımda mesela politika gibi şeylerle uğraşanların yaşamlarını boş geçirdiklerine inandığım için onlara acıyarak baktığımı söyledim.
Mantıki Şüpheye (Reasonable doubt) Yobazın Bakışı
İşte sevgili okurlarım, bilim insanıyla, uygar insanla, yobaz burada ayrılır: Bilim insanı gerçekten bilmek ister ve bilimin tek kaynağının kendi aklı ve gözlemleri olduğunun farkındadır. Yobaz ise inanmak ister. Onun aklı ve gözleri gerçeğe kapalıdır. Onun derdi inanmaktır. Ama inanmak istediği şey ne kadar zırva olursa olsun fark etmez. Yobaz inanmaya programlıdır. Onun şüphesi, onun "acaba"sı yoktur. Hasan Âli Yücel'in bir yazısında belirttiği gibi, o "acaba" olmadan demokrat olmak, hatta insan olmak mümkün değildir.
Reklam
Cahilin Arkadaşı Olur mu?
1000 yıldır birileri ona "doğruyu" söylemiş, o da bunu ya baba dayağı korkusu ya cehennêm ateşi korkusu ya sultan hiddeti korkusu ya paşa cezası korkusu kabullenmiştir. Sormaya sormaya, bırakın soru üretmeyi, soru sormayı unutmuştur. Sık sık dile getirildiği gibi "icat çıkarma" gibi bir deyimı üretecek kadar salaklaşmış bir toplumun üyesidir. Türkiye insanı ayrıca herhangi bir problemini çözerken, bulduğu çözümün kendisine başka bir yerde zarar verip vermeyeceğini veya yapacağının toplumda bir yara oluşturup oluşturmayacağını düşünemez. Öğrenci kopya çeker, çünkü cahil kalmasının sonuçlarını düşünemez; öğretmen soruya tahammül edemez, zira cehaletinin ortaya çıkmasından veya sınıf disiplinini elden kaçıracağından korkar, ama düşünemez ki, soru sormayan öğrenciden adam değil, olsa olsa teyp makinesi olur. Teyp makinelerinin yöneteceği toplum ise kendisine ancak sürünebilecek kadar maaş veren, bir türlü kadro bulamayan, ders verdiği dershaneleri bir eğitim yuvasından çok bir hapishaneye benzeten, dünyayı ve kâinatı öğreterek daha rahat ve emin yaşamamızı sağlayan fen bilimleri yerine bizleri kul, köle etmeye planlanmış hurafe öğreten zırvalıkları ders programına koyan bir toplum olur. Gereksiz yere emniyet şeridine dalmaması için ikaz ettiğiniz şoför ya camı açıp size küfreder veya, fırsatını bulursa, üstünüze yürür.
Cahilin Arkadaşı Olur mu?
Uzun zamandır Türklerin niçin birbirlerinden bu kadar nefret ettiklerini düşünür dururum. Bu söylediğim sadece her gün televizyonlarda birbirlerine ağıza alınmayacak sözler söyleyen politikacılar veya aynı şeyi hem televizyonlar önünde hem de gazete sahifelerinde yapan gazeteciler için geçerli değildir: Sözüm ona ülkenin bilgi ve görgü düzeyi en
Cahik ve Aptal "Uyanabilir" mi?
Tarih boyunca cehaletin ve aptallığın eline geçen toplumların kaderleri hep bizimki gibi olmuştur. Zira cahil, çevresiyle temasa geçemediği gibi bizzat kendisi hakkındaki bilgileri de değerlendıremez. Aptal ise bu veriler kendisine sunulsa bile bunlarla ne yapacağını düşünemez. Cahil ve aptal her türlü eleştiriden korkar, zira bellediği yolun dışında bir yolun varlığını bilmez, olabileceğini düşünemez ve kendisine gösterilse bile değerlendiremez. Bu durumda yapabileceği tek şey, bugün Türkiye'de olduğu gibi, toplumsal terör, yani korku yaratmaktan ibaret olur. Yaratılan korku ortamını kontrol edebileceğini sanır. Ama korkuya eğilen başlar, en ufak sarsıntıyla tekrar dikilebilir ve bilgi düşünce geleneğinden yoksun oldukları için ortaya tam bir kaos çıkabilir.
Aptalı Tanımak
Akıllı insan problemin çözümüyle ilgilenir, aptal ise kendi kafasındaki herhangi bir fikri çözüm diye dayatmak ister.
Evren genişliyorsa felsefe neden yerinde saysın? Dünya dönecek. Bizler değişeceğiz. Bilim, hiç şüphesiz bır bırikim; üstelik tüm insanlığın ortak birikimi. Ne var ki, kimi zaman bir gecede, kimi zamansa çokça zorlayıcı bir şekilde cereyan ederek vuku buluyor bu değişim.
Hayvan ıslahçıları istedikleri özellikleri gösteren hayvanları seçip sadece onları çiftleştirerek yeni ırklar oluşturuyorlardı. Yeni ırk oluşumu da tür oluşumunun ilk safhasıydı. Bu fikirle boğuşurken Darwin iktisatçı Thamos Robert Malthus'un meşhur eseri Nufus İlkesi Üzerine Bir Deneme'yi okudu. Bu eserinde Malthus, insanların geometrik bir şeklide arttıklarını ( yani 2,4,8,16,32,64... ) buna mukabil yiyecek miktarının sadece aritmetik olarak çoğalabileceğini ( yani 1,2,3,4,5,6,7...) göstermişti. Yani nufus artışı, kontrolsüz bir şekilde olduğu takdirde sürdürülebilir olamazdı ve eninde sonunda bireyler arasında yiyecek için bir çatışma çıkması kaçınılmazdı. Darwin bunu doğal bireyler arasında bir mücadeleye yol açacağını, bu mücadelede de tesadüfen daha iyi özellikler geliştirebilmiş bireylerin kazanacağını, sadece onlarının yavrularının yaşam hakkı olabileceğini anladı. Bu şekilde bir hayvan topluluğunda nufusun karakter değiştirmesi, yani evrilmesi kaçınılmaz olacaktı. İşte bu mekanizmaya bugün doğal seçme diyoruz. İnsan toplumu içinde hayvan ıslahçılarının suni seçme ile kısa sürede yaptıklarını, tabiat doğal seçme ile uzun sürede yapıyordu ki bu uzun sürenin de mümkün olduğunu Lyell göstermişti.
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklam
Stephen William Hawking 
Umarım benim milletimden de senin gibiler bir gün çıkacaktır. Yeter ki cehaletin pençesinden artık kendimizi kurtarabilelim, kendi düşüncelerimizden korkmamayı öğrenebilelim.
Sayfa 125Kitabı okudu
Ne mitolojiler ve dinler ne büyü ne de falcılık bilgi kaynağıdır. Tarih boyunca bilim adı altında "yalancı bilimler" (psödobilim) diyebileceğimiz; kehanet, astroloji, sihirbazlık, "gizli" (okült) bilimler gibi konular insanlara bilim diye sunulmuştur. Ama bunların hiçbiri bilim değildir; arkalarında ya safdil inanış ya da düpedüz sahtekârlık vardır.
Zengin ailelerin kendi çocuklarına verdiği imkânları devletimiz yenetekli gençlere temin edebilirse Atatürk'ün hayâl ettiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma hedefini yakalayabilirz.
Eski, "kadim" bilgiyi korumak için kullanılan zorlayıcı kurallar tarihte ilk kez karşımıza din olarak çıkıyor. Dinin ilkel toplumlarda toplumu ve toplum bilgisini yani "geleneği" duyarlı hale getirmek gibi çok önemli bir rolü vardı. Din bu rolünü muhtelif vasıtalar; bir ruhban sınıfı, kutsal alanlar (tapınaklar, sunaklar vb.) ve kutsal kitaplar vasıtasıyla icra ediyordu. Dinin kurallarına ve akidelerine karşı çıkmayı imkânsız hale getirmek amacıyla günah kavramı geliştirilmiştir. Her dinin kendine göre, çıktığı yere ve şartlara özgü yasakları ve bu yasakların delinmesine mani olmak amacıyla geliştirilmiş günahları vardır.
Bilgiler yumağı zamanla artarak ve gelişerek kültürlerin temellerini oluşturdu. "Sorgulamanın cezalandırıldığı bir toplumda gelişme nasıl oldu?" diye düşünebilirsiniz. Bunun cevabı basittir: Her toplumda asi kafalar, her türlü ceza ve zorlamaya karşı, duyduğunu, gördüğünü sorgulayan zeki bireyler türer. İşte yenilik ve gelişme bu nadir kişilerin sorgulamaları ve yeni düşünceler üretmeleri sayesinde olmuştur.
İnsanlığın bildiği ve ona bilim tarafından bildirilmemiş olan hiçbir şey yoktur.