Uzun soluklu bir kitaptı benim için. Sanki sayfalara sığmayıp günlere aylara hatta yıllara sığmaya çalışıyordu.
Uzun tasvirler her zaman beni yormuştur. Bu yüzden kitabı okurken ilk başlarda ağır ağır giden bir kağnının içerisinde gibi hissettim. Fakat ilerleyen sayfalarda öyle hızlı ilerliyor ki hayranlıkla okuyorsunuz ve dönüp tekrar o tasvirleri okumak geliyor içinizden. 300. Sayfalardan sonra siz de artık bir Fransa'da bir İngiltere'de oluyor iki şehir arasında mekik dokuyorsunuz. Okurken hep sorguladım acaba gerçekten tüm bunlar yaşanmış mıydı; gerçekten adalet, eşitlik, hak, özgürlük arayan bu insanlar bunca akıl almaz olaya, merhametsizliğe rağmen bulabilmişler miydi adaleti, eşitliği, hakkı, özgürlüğü? Sanmam...
Her devirde var sanırım bu sancılı süreçler. Ama benim inandığım tek şey herkesin kendi doğrusu olduğu sürece gerçek adalet ne yazık ki bulanamıyor. Böylece kitapta olduğu gibi her zaman kurunun yanında muhakkak yaş da yanıyor. Ve o yangın gönüllerde her zaman alev almaya hazır bir kül gibi kalıyor.