Keşke babil kulesini inşa etme fikrini veren kişiye kızsalardı da tanrıları kızdırmasaydık. Belki o zaman biribirimizi daha iyi anlardık. Sahi hepimiz aynı dili konuşsaydık da bunca anlaşılmazlıklar peyda olur muydu? Hah. Benimki de soru:)
Babil efsanesinden sonra dünyaya çil yavrusu gibi dağıldığımızdan beri farklı dillerde konuştuğumuz için birbirimizi anlamıyoruz sanıyordum. Ta ki gözaltı torbalarım yorgun düşüncelerimi dizinde yastık yapıpı uyutana dek. Peki bu dediklerimin Didem Madak' la ne alakası var.
Hayatım boyunca şiirden pek haz edemedim. Farklı dillerden,yüreklerden ,öpüşlerden bahsediyorduk. Iraktım şairlere,şiirlere. Iradım iyice şairlerden,şiirlerden. Ahmed Ariften sonra duygu tecrümesi konusunda bana hitap eden diğer bir şair Didem Madak oldu. Samimi,sade, şaşadan uzak, yer yer şımartılmış küçük sevinçler ve tabii bolca hüzünler. Hep bir güz havası ama asla umut meşalesi düşmüyordu şiirlerindeki küçük kızın elinden. Yer yer sarılmak istedim o küçük , toy kıza. Yer yer şaşırdım , bir insan nasıl bu kadar küçükk3n bu kadar olgun olabilir diye. Neyse iyi okumalar dilerim:)