Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
Saliha
Saliha
@Salihahas
"Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır."
Cemil Meriç
871 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Eserimizde Mehmet Erikli toplum, dil, insan, edebiyat, içimizde ki mankurtlar, toplum düzenleri, demokrasi, unutkanlık, güzellik gibi birçok kavramı ele alarak, felsefe düşünürleri ve yazarlar hakkında da kısa kısa örnekler vererek, karşılıklı konuşma şeklinde bizlere aktarıyor. Antik çağlarda ki insanların ilkel yaşamlarından, bugünlere gelmemize sebep olan icatlarından bahsediyor.
Eski çağlara baktığımızda cahil nitelendirmesini kolaylıkla yapabiliyoruz, ancak şuan elimizde bulunan teknolojiyi de o zamanlara borçluyuz. Gelecek nesiller de belki bizi aynı vasıfta değerlendirecekler.
"2. Dünya Harbi'nden bu yana ne değişti? Demokrasi nedir? Neye yarar? Sizce dahilik 1000 kitap yazmakla mı tanımlanır, yoksa birkaç kitapla 1000 kitap etkisi yapacak bir yapıtla mı? Çirkin var mıdır? İnsan insanın kurdu mudur? " gibi sorularla bize beyin fırtınası yaptırıyor. Unutmak için sarınılan antidepresanların tüketiminin çağımızda hızla arttığının vurgusunu yapıyor.
Birçok konuda kısa anlatımlarla doyurucu, akıcı, hakikatleri gün yüzüne çıkaran güzel bir eser...
"Yaratılmış her canlı kendi güzelliğinin taşıyıcısıdır."
""İnsan insanın kurdudur" felsefesini kanıksamış ve refleksleri bu doğrultuda olan insana, insanı sevdiremezsiniz."
"Kitap, eser, sanat, fikir, edebiyat... Bunlar yüksek şuurun ve kalitenin neticesidir."
Romanımız da İstanbul Üniversitesi halkla ilişkiler bölümün de çalışan Maya isimli bir bayanın, Almanya dan gelen profesör Maximillian Wagner'i karşılamasıyla geçmişe doğru trajik bir yolculuğa çıkıyor, Mayanın ailesi, profesör Wagner ve Nadia'nın kalbe dokunan hikâyesinin içinde buluyoruz kendimizi.. Ayrıca Nazi Almanyası, ikinci dünya savaşı sırasında soykırımdan kaçan ve Filistin'e gitmek üzere yola çıkan struma gemisinde ki 768 kişinin katlini içeriyor.
Önyargılıyız, öfkeliyiz, saf, kıskanç, ırkçı, radikal, ikiyüzlüyüz, ama herşeyden önce hepimiz insanız...
Hem bilgilendirici, hem düşündürücü, aşk ve tarihle harmanlanan muazzam bir tattı benim için...
Rus edebiyatı okumayı çok seviyorum yalnız Dostoyevski okumak ayrı bir tat veriyor bana..
İlber Ortaylının da dediği gibi; Suç ve Ceza ve Karamazov Kardeşleri okumayan roman okuyorum demesin.
Eserimiz de hukuk öğrenimi gören Raskolnikov adın da bir genç okul giderlerini ve geçimini zor sağlamakta, ciddi derecede fakirlik çekmektedir. Yaşlı, kadın bir tefeciden kişisel eşyaları karşılığında borç alır, fakat onları da ödeyemez. Kendi felsefesince doğru bulduğu( zenginden alıp fakire vermek) ve ahlaka uygun gördüğü için tefeciyi öldürme kararı alır ve bunu gerçekleştirir. Olay örgüsü bundan sonra başlıyor. Raskolnikov'un suçluluk psikolojisini, ruh hallerini, vicdanını rahatlatmaya çalışışlarını, yargıc'ın suçluyu bilipte bilerek uyguladığı psikolojik baskısını öylesine güzel kalemine almış ki yazarımız, her sayfasında o suçluluk psikolojisini bizlerde yaşıyoruz sanki..
Romanı okuyalı birkaç ay oluyor, filmini de yakın zaman da izledim. 1970 yapım olanı izlemenizi tavsiye ederim, uyarlama müthiş. 2 bölümden oluşuyor, 4 saatlik bir film. Kitaptakiler birebir yansıtılmış. Tekrar okuyor hissi verdi bana. Raskolnikov'un odası, diğer betimlemeler hayalimdekine o kadar yakındı ki, tek kelime ile kitapta, filmi de mükemmeldi benim için.. Kesinlikle okumanızı ve izlemenizi tavsiye ederim..
"Bence, gerçekten büyük insanlar, dünya da büyük acılar çekmek zorundadır."
"Dünya hassas kalpler için cehennemdir."
Okur Takip Önerileri
Alamut Kalesini Semerkant'ı okuduktan hemen sonra almak istemiştim. Hasan Sabbah'ın hayatını Vladimir Bartol'un kaleminden okumak müthiş keyif verdi.
Hasan Sabbah Alamutta kendine ait ütopik bir cennet oluşturuyor. Kendini peygamber gibi gösteriyor. Fedailerin cennet vaadi ile kandırılışı, gözünü kırpmadan ölüme gidişlerini gerilerek, üzülerek okuyorsunuz. Hasan Sabbah'ın zekâsına hayran kalmamak elde değil. Yalnız zekâsını dini kullanarak peygamber vasfında gibi görünüp, politik emellerini gerçekleştirmeye çalışması çok üzücü.
İnanmak dolu dolu yaşamaktır. Askerler cenneti öyle dolu dolu yaşadıklarını sandılar ki, cennet için ölüme yürüdüler. Tuzaklara düşmemek için bilinçli ve her daim uyanık olmak gerekir.
Her sayfasını merakla okuduğum, tadı damağımda kalan eserlerden..
"Bilinç seviyesi ne kadar düşerse fanatiklik de o ölçü de artar."
"Kimse gördüğü rüyadan dolayı suçlanamaz."
Eserimiz de gençliklerini birarada geçirmiş, Lübnan da iç savaş çıkması üzerine yolları ayrılmış olan bir grup arkadaş, yıllar sonra arkadaşlarının vefatı üzerine memleketleri Lübnan da toplanırlar. Döndüklerin de gördükleri Lübnan, artık eski Lübnan değildir. Ülkelerinin tarihi, insanları ve geçmişte yaşadıkları ile yüzleşmek zorundadırlar.
Doğu kültürünü, Lübnan iç savaşına dair yıkımları, dönem coğrafyasını, toplumsal sorunlara dair gözlemleri,dinsel çeşitlilikleri içeren güzel bir eser.
"Herşey çürüdü; arkadaşlık, aşk, adanmışlık, akrabalık, inanç, sadakat. Hatta ölüm bile."
"Geldim, gördüm, hayal kırıklığına uğradım..."
"Eğer ikiniz de kitap okuyanlar alemine aitseniz paylaşılmış cennete el ele girmek üzeresiniz demektir."
Semerkant Amin Maalouf'un okuduğum ilk eseri. Tarihi bir roman ancak bu kadar gerçekçi anlatılabilir derdirten muazzam bir eserdi.
Eserimiz de Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah'ın arkadaşlıkları, Melikşah ile olan ilişkileri, doğu kültürü, dünyanın güneşe dönük en güzel yüzü olan Semerkant şehrini tanıyor, İran sokaklarında gezintiye çıkıyoruz adeta. Ömer Hayyam'ın Rubaileri'ni arar halde buluyoruz kendimizi..
Bitirdikten sonra Alamut Kalesini de okumak isteyeceksiniz. Alamut Kalesi'de severek okuduğum eserlerden. Vladimir Bartol'un alın, kesinlikle öneririm. Kitabı okuyalı 2 yıl oluyor. İncelemesini yapmak bugüne nasip oldu ve yazarken tekrar okuma hissi geldi. Mutlaka okuyun, okutturun..
"Cennet de cehennem de senin için de."
Ömer Hayyam
Eserimiz Ahmet Haşim'in denemelerinden oluşuyor. Yaşadığı dönem ve eski dönem arasında ki sanata, mimariye dair bakış açılarını ve daha birçok konu hakkında ki görüşlerini içeriyor. Ahmet Haşim'e katıldığım yerler olduğu kadar, görüşlerini eleştirdiğim sayfalarda oldu.
Açıkladığı konularla alakalı sorular yönelterek beyin egzersizi yaptıran, sıkmadan keyifle okuyacağınız güzel bir eser...
Eserimizde ressam bir adamdan Meryem ana portresi çizmesi istenir. Ressam en iyi işi çıkarmak için bir mucize olmasını bekler ve model olarak Meryem anaya benzeyen Esther adında yahudi bir kız ile karşılaşır. Hayatı boyunca bundan daha iyisini yapamayacağını düşündüğü muazzam bir eser ortaya çıkarır. Esther ailesinden ayrı Hristiyan bir adamın yanında yaşayan, yaşadıklarından ötürü içe kapanık, yaşamdan zevk almayan 15 yaşlarında genç bir kızdır. Modellikte ona eşlik eden bebek ve ressamın naif yüreği yaşam için ona umut olur ancak kilisenin yağmalanması Esther'inde hayatını elinden alır...
Zweig bu eseriyle savaş döneminde ezen, yağmalayan kesimlere atıfta bulunmuş. Alt üst sınıf ayrımı olmaksızın dinler arası çatışmalara da değinen, tarih kokan, sanatla harmanlanan, ruh betimlemelerin, tasvirlerin yine kusursuz yapıldığı güzel bir tat...
Ses Sabahattin Ali'nin 5 kısa hikâyesinden oluşan bir eser.
İlk'i kitaba ismini de veren Ses; kendi çapında saz çalan ve türkü söyleyen bir gence şöhret olma yolunda verilen vaatler ve gencin sesini bulma yolunda ki hayal kırıklıklarını içeren insanı hüzne sürükleyen bir hikâye.
Köpek; bir çoban ve köpeğinin başına gelen insanlık dışı bir olayı anlatıyor. İyi insan olmanın okumakla olamayacağını, kibrin insanı ne derece çirkinleştirdiğini içeren, yüreğe dokunan bir hikâye...
Sıcak su; eşi hakkında tutuklama kararı çıkan bir bayan eşini ele vermemek için jandarmaların yaptığı tüm zorbalıklara susar ve sonrasında yapılanları kaldıramaz, ortadan kaybolur..
Mehtaplı bir gece, dermansız bir hastalığa yakalanan adam kendini büyük bir yalnızlık içerisinde hisseder. Bir gece bu yanlızlığını giderecek biriyle karşılaşır ve huzurlu bir uykuya dalar.. Yalnızlığın ölümden dahi güç olduğunu yansıtan sıcacık bir hikâye...
Köstemce güzellik kraliçesi; evlenme vaadiyle söz verdiği arkadaşını yarı yolda bırakan ve yıllar sonra anlık hatasının hayatını nasıl zindana çevirdiğini gören bir adamın hikâyesi...
Her hikâye de kendinizden bir parça birşey buluyor ve hikâyenin akışına bırakıyorsunuz kendinizi.. Severek okuduğum hayatın içinden sıcacık bir eser...
Osmanlı döneminde Türklük, Osmanlı dönemi padişahları, devlet yönetimi, anayasa rejimlerinden Cumhuriyet dönemine geçişleri ayrıntılarıyla kapsayan bir eser. Osmanlı dönemi padişahı nasıl yetişir, ne gibi özelliklere sahiptir, diplomasileri nasıldır, din ve devlet işleri nasıl yürütülür vs.. gibi soruların geniş çaplı açıklamalarını, memleket bağlarının nasıl olması gerektiğini, adalet sistemini, Türkiye'de çağdaş tarihçiliği ve türkolojiyi kuran aydınlar hakkında da kısa biyografileri içeriyor.
"Milletleri millet yapan tarihleri ve kültürleridir. Tarihsiz bir millet, kişiliğini kaybetmiş bireye benzer".
Sıkıldığınız yerler oluyor ancak tarihimiz açısından tüm konulara hakim, doyurucu bir eser olduğu düşüncesindeyim...
Eserimiz İtalya da batıl inançlığın yaygın olduğu bir kesimde çobanlık yapan iki iyi arkadaşın başından geçen gizemli aşk hikâyesini içeriyor.
Tılsım, sihir vs.. gibi batıl inançlarda gerçeklik aranıyorsa tek gerçekliğin zekâ ve şeytanlığından başka hiçbir şey bulunamaz. Batıl inanç'a zayıf akıllılar sahip olur, Allah korusun dinden çıkmaya, başımıza kötü işler gelmesine sebep olur.
Düşündüren, toplumu eleştiren, ders nitelikli türk klasiklerimizden güzel bir tat...
Kendime düşünceler stoacı Roma imparatoru Marcus Aurelıus' un kendine ve tüm insanlığa yazdığı öğütlerden oluşuyor.
Hayatın amacı, doğruluk ilkeleri, ölüm, yaşam, doğa, akıl vs.. gibi konularda aydınlatıcı, ders niteliğinde öğütler barındırıyor. Herkesin anlayabileceği dilde yazılmış ve o kadar hayatımızın içinden ki... Her sıkıldığımızda, öfkelediğimizde, rastgele bir sayfasını açıp okuyabileceğimiz, ruhumuza ilaç gibi gelicek felsefik, pozitif düşünceler aşılayan bir eser. Eminim okuyan herkese hayata dair birçok şey katacaktır.
Yazarın ilk kitabıydı okuduğum. Cümle yapısından ve anlatış tarzından olsa gerek başlarda zorlayan bir eser oldu benim için. Okudukça yazarın anlatım diline hakim oluyor, kitabın sürükleyiciliğine bırakıyorsunuz kendinizi.
Kitap, kış, ilkyaz, yaz, güz olarak dört bölümde ele alınmış. Aylak adam C. teyzesi, babası ve hizmetçileriyle aynı evde yaşamış, anne sevgisinden mahrum olarak büyümüş, babasıyla pekte güzel anıları olmayan bir karakter. 28 yaşlarında olan C. çocukluğunda yaşadıklarından ötürü hayata karşı ön yargılı aylak bir gençtir. Hayatına birçok bayan girer yalnız doğru olanı, gerçek aşk'ı bulma peşindedir.
Ebeveynlerin çocuklar üzerinde ki psikolojik etkisinin ileri ki yaşamına yansıyan perdesini, hayatın değerlerini, arayışları sorgulayan, sorgulatan, düşündüren bir eser.
Ne olursa olsun hayatta herkesin bir tutamağı olmalı...
Dostoyevski'nin bir romanıyla daha vedalaşıyorum. 10 gündür Prens Mışkin ve ahbaplarının üzüntülerini, sevinçlerini onlarla beraber yaşadım adeta...
Romanımızda sara hastası olan Prens Mışkin tedavi için gittiği İsviçre'den Rusya'ya döner. Anne ve babasını kaybetmiş olan Prens burada babasının dostundan kalma bir mirasla yeni bir hayata başlar. Sakarlıklarıyla, saflıklarından ötürü çevresinde budala olarak bilinir. Kendini yetiştirmiş belli bir düzeyde, hemen her konuda bilgi sahibi bir karakterdir. Okurken budala'nın prens mi yoksa onu budala bulan insanlar mı olduğu tartışılır. İyi niyet, şeytani düşüncelere kapılmamak, şüpheci olmamak, söylenilene inanmak bir budalalık mıdır? Yoksa dürüstlük mü? İyi yürekli olmanın her zaman iyi olmadığını, insana çok şey kaybettirdiğini hatta daha çok mutsuzluğa sürüklediğini görüyoruz. Başkalarını düşünerek yaşamıyor mu çoğumuz hayatı? Bu kırılmasın, bu incinmesin, onun aldığı kararlar yanlış kendini ateşe atıyor, ben olmazsam başaramaz diye diye bir bakmışız kendimizi boş vermişiz. Hep başkaları için yaşar olmuşuz ve kendi duygularımızın farkında bile değiliz. Çevremize karşı tabi ki duyarlı olmalıyız, yalnız bu kendi kurallarımız, duygularımız dahilinde olmalı. İlk önce ben ne istiyorum demeliyiz. Prenste kendinden çok başkalarını düşünmekten, aşırı iyi niyetten, kaybediyor hep. Acıma duygusunun insana neler yaptırdığını görüyoruz... Toplumun iki yüzlü yapısını gözler önüne seren fazlasıyla da aşk kokan, karakter analizlerinin yine muhteşem yapıldığı bir eser...
Dostoyevski'nin şu ana kadar okuduğum tüm eserleri müthişti benim için. İnsan psikolojisini mükemmel yansıtıyor. İlk romanı olan İnsancıklar'dan sonra yazdığı ikinci eseri Öteki. Bana biraz da Suç ve Ceza romanından Raskolnikov'un ruh halini hatırlattı..
Memur olan Golyadkin'in içinde ki benle, bilinç altında ki ikinci Golyadkin'le (Öteki) çatışmalarını okuyoruz. Aslında kendinden nefret ediyor, bilinç altında ki Goldyadkin'i kıskanıyor, ikinci Golyadkin olmak istiyor. Eser birçok kişiligi barındırıyor. Okurken olduğunuz ben'i ve olmak istediğiniz "öteki" yi sorguluyorsunuz. Kendinizi karakter arayışı içerisinde buluyorsunuz
İnsan aradığı her şeyi kolay ya da zor bir şekilde buluyor ama kendini bir türlü bulamıyor. Herkesin bilinç altında Öteki'deki gibi olmak istediği, içten içe nefret beslediği, karaladığı ama aslında olmak istediği bir karakter yatıyor olabilir. Bu ruh halleri çok tehlikelidir. Yaşamı, hayatımızı zorlaştırır. Hakikati bulmak, hayatı insanları sevmek için önce kendimizi tanımamız, sevmemiz gerekir.
