Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.7
Saliha
Saliha
@Salihahas
"Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır."
Cemil Meriç
871 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Kitap Uzun İhsan Efendi'nin düşlerinde tasarladığı ve bunu oğluna hediye olarak bıraktığı Puslu Kıtalar Atlasını içeriyor. İlk defa bu tarzda bir eser okudum. Düşler içinde düşlere dalıyorsunuz.
Uzun İhsan Efendi'nin oğlu Bünyamin ve daha birçok karakterin hayat hikâyelerine dokunuyor yazarımız. Biraz kafa karışıklığı yaşatmıyor değil. Sonrasında hikâyelerin birbiriyle bağdaştığını görüyorsunuz. Varlık kavramıyla felsefi, boşluk, zaman kavramlarıyla fizik tadını harmanlayan , fantastik, tarihsel dille yazılmış bir eser. Uzun İhsan Efendi "Düşündüğüm için ben var değilim, sizler varsınız. Sizler benim zihnimdeki düşüncelerden ibaretsiniz." diyor. Ben düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim? Hangimiz düş ve hangimiz gerçek? Bizler kimin zihninde ki düşüncelerden ibaretiz?
Farklı bir tattı benim için. Düşler alemine dalmak, zihnin farklı boyutlarını tatmak istiyorsanız okuyun, okutturun...
Tolstoy'un yaşam ile ölüm arasındaki bunalımları, umutsuzluğu, ölmeden önce akıllarda kalan soruları kendi iç sesimizde arayışlarımızı yansıtan bir eseri..
İvan İlyiç 45 yaşlarında sorgu yargıcı olarak görev yapmaktadır. Ansızın bir hastalığa yakalanır ve bu hastalık günden güne ölüme kadar sürükler İvan'ı. Hem hastalığından hem de ailesi ve sevdiklerinden ötürü acılar çekmektedir. Bu süre zarfında yaşadıkları, hayatı, gözlerinin önünden film şeridi gibi geçer. İnsanları sorgularken, kendince doğru bir yaşam sürdüğü hayatını sorgular halde bulur kendini. Ölmek istemez, hayattan isteği acı çekmemek ve yaşamaktır. Okurken karakter'in yerinde kendinizi buluyorsunuz, acıları sizde çekiyor, kendi yaşamınızı sorgulamaya dalıyorsunuz..
Herkes kimsenin sağ kalmadığını bilir de, kendisinin öleceğine inanmak istemez. Oluşumuz yaşamı başlattığı gibi ölüm de son değil yeni bir başlangıçtır hepimiz için...
Cemil Meriç okumayı uzun zamandır istiyordum Bu Ülke kitabıyla tanışmış oldum. Keşke bu kadar gecikmeseydim dedirten bir eser oldu. Cemil Meriç kendini okumaya, araştırmaya, yazmaya adayan, ülkesinin insanlarının da dik, düşüncelerinin her korkudan uzak, özgür olmasını isteyen, Osmanlı toplum yapısını beğenen, batılılışmaya karşı, 38 yaşında gözlerini kaybetmesine rağmen üretmeye devam eden entellektüel yaşama sahip bir yazarımız.
Kitabın giriş kısmında otobiyografisini okuyoruz. Sıkılmadan okuyabileceğiniz, akıcı, etkileyici bir otobiyografi olmuş.Ben severek okudum. Sonrasında Osmanlı devlet yapımızdan, batılılılaşma sevdasından, sağ sol tartışmalarından, gericilikten, yobazlık, düşmanlık, kapitoller vs.. gibi ülkemiz hakkında birçok konuya çarpıcı açıklamalar getiriyor. Bazı yazarlarımızın da kısaca hayatlarına değiniyor. Batı sevdalısı yazarlarımızı da eleştiriyor. İdrak ettiğim sayfalar olduğu kadar kavrayamadığım sayfalar da oldu. Hem dili ağır olduğundan hem de yeterli bilgi birikimim olmadığından ötürü zorlayan bir eser oldu, bir o kadar da sevdiğim... Hayatımıza, yaşayışımıza, düşüncelerimize, benliğimize, gençliğe ışık tutan, yol gösterici, yoğun bir eser. Her cümlesi, her kelimesi düşündürtüyor. Herkesin kitaplığında olmalı. Bir değil defalarca okunmalı. Başucu kitaplarım arasında yer alıcak.
"Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını "yaşanmaz"laştıranlardır."
"Zihin arı, kitap çiçek, dış dünya kovan."
O halde kovanımızı en güzel çiçeklerle dolduralım ki zihnimiz aydınlansın. Uyanık bir şuurda, hakikat yolunda olalım insallah...
Okur Takip Önerileri
Emir ve babası Afganistan Kabil'de hizmetkârları Ali ve oğlu Hasanla yaşayan bir ailedir. Ali ve Hasan Afganistan'da sevilmeyen Hazara etnik kökenine mensuptur. Hasanın başına Emir'inde ihanet etmesi üzerine üzücü bir olay gelir ve babasıyla birlikte memleketlerine göç ederler. Emir ve babası'da sovyet işgallerinden dolayı California'ya yerleşir. Yıllar sonra Emir memleketine dönmek çocukluğunda yaşadıklarıyla yüzleşmek zorundadır. Yapılan ihanetler, söylenen yalanlar, çekilen vicdan azapları, acımasız müslüman kimliği altında yapılan işkenceler, çocukların başına gelen hepimizi derinden sarsan hayatlar, dünyanın insanlığın ne kadar acımasız, çaresizliğin, yaşanan trajedilerin onarılmasının ne kadar güç olduğunu gözler önüne seren muhteşem bir eser.
Bitirdikten hemen sonra filmini de izledim kitap kadar etkilemedi beni. Okurken ürperdim, ağladığım sahneler oldu, kolay kolay etkisi üzerinizden silinmeyecek bir eser.
"Afganistan da çocuk çok ama çocukluk yok."
"İnsan olmana izin vermiyorlar."
Toplum sözleşmesi geçmişten günümüze hukuki açılardan ayna tutmuş bizlere.
Rousseau ilk toplumlar döneminden başlayarak gelen hukuki sistemi ele almış. O dönemlerde bütün insanlar eşitti, hukuka ihtiyaç yoktu yalnız bu köleliği doğuruyordu. En güçlünün kendi kendine getirdiği haklar vardı. Güçlü olmak hak doğurmaz. "İnsan boyun eğmeye zorlanıyorsa, boyun eğmek zorunda değil demektir." Bununla birlikte egemenlik, demokrasi, aristokrasi, monarşi, yasalar, oylar, seçimler, diktatörlük, toplum dini, özgürlük gibi bir çok konuya değinilmiş. Devlet şeklinin nasıl olması gerektiği, iyi yönetimin belirtileri, halkın devlete karşı tutumlarının nasıl olması gerektiğini vs.. aktarıyor eserimiz.
Kısacası haklı ve doğru bir toplumun temellerini atmaya çalışan bir düzeni içeriyor. 1762 yılında basılan 258 yıllık bir eser. Siyaset okumayı sevenlere tavsiye ediyorum.
Nietzsche'nin bizlere bol bol iç çalkantılar yaşatan, derin düşüncelere daldıran, benliğimizi ahlaki değerlerimizi sorgulatan felsefik bir eseri..
Zerdüşt isimli karakter üzerinden kendi düşüncelerini aktarıyor Nietzsche. Zerdüşt insanların yanında aradığını bulamayan, insanlardan umudunu kesen, bir mağarada hayvanlarıyla birlikte yaşayan, felsefi düşünceleriyle herkesi aydınlatan bir düşünür, üstinsan. Din, ahlâk, erdemlerimiz, tinlerimiz(ruh) üzerinden hayatımızın hemen hemen her noktasına değiniyor, çarpıcı açıklamalar getiriyor. Her sayfasından bilgelik akıyor. Okurken gerek dini inanışlar olsun , gerekse yaşayış biçimlerimiz, ahlaki değerlerimiz açısından örtüşen, örtüşmeyen düşünce akımının içerisinde buluyoruz kendimizi..
Kitap bir kez okudum bitti deyip raflara kaldırılmamalı. Bir kaç defa okunabilecek eserlerden. Okurken her satırın altını çizmek istiyorsunuz o yüzden düşüncelerime daha yakın olanlardan seçerek çizmeye çalıştım. Yoksa her sayfası sarılara boyanacaktı.
Kitapta da dendiği gibi;
HERKES İÇİN VE HİÇ KİMSE İÇİN BİR KİTAP.
Ahmet Mithat Efendi Tanzimat döneminin önde gelen yazarlarındandır. Kitaplarının eğitici olmasını istediğinden okuyucuyla diyalog halindedir.
Eserimizde genç bir beyzade on altı yaşlarında çingene bir kıza aşık olur. Onun eğitim almasına yardım ederek, medenileşme noktasında katkıda bulunup hanımefendi gibi yetiştirmek ister; ve bu isteğinide yapar. Fakat toplumdan ve ailesinden tepki alır. Yazarımız eserinde çevrenin kişiler üzerindeki psikolojik etkisini, medeniyeti, medenileşme kavramlarını, soyluluğu bazı sayfalarında istişare şeklinde, bazı sayfalarda da okuyucunun fikrinide sorarak bizlerle diyalog halindeymişcesine irdelemiş.. Keşke daha da uzasaymış konu, kısa tadı damağımda kalan eserlerden oldu..
İnsanın hakiki asaleti faziletten gelir, doğuştan değil. Medenileşme diyoruz, insanları ırklarına kökenlerine göre yargılıyoruz. Medenileşmenin talep ettiklerini yapmak için insan olmak yeterlidir. Soy aranmaz.
Roman üç kısımdan oluşuyor.
Karabibik; köyde yaşayan Karabibik isimli dul bir adamın öküz alma ve kızını evlendirme çabalarını içeriyor. Şiveli yazıldığından eski Türkçemizden kelimeler de barındırdığından biraz zorlanarak okudum. Yine de yazıldığı dönem açısından yermek doğru olmaz diye düşünüyorum; ilk gerçekçi köy romanı olma özelliğiyle okunmaya değer bir eser..
Yadigarlarım; Nabizade Nazım'ın dostunun aşk maceralarını içeriyor. Aşka dair, doğallıktan, aşkın anlamından, fedakarlıklarından, sadeliğinden söz ediyor.
Halâ Güzel; aşka düşen Safder isimli gencin hayatını konu ediniyor. Mutlu olmak elimizdekinin değerini bilmekten geçiyor. Kıymeti bilinmeyen şey sonrasında pişmanlık olarak geri dönüyor.
Kitabın baş kahramanı kız kardeşi ve annesiyle birlikte yaşayan Ebu Fazl Enveri( Efsuncu Baba) yaşamın sırrını büyüde, tılsımda, batıl inançlarda arıyor. Bu hevesiyle hazine arayışı içerisine girer. Ermeni asıllı iki arkadaş (Agop ve Kirkor) ile yolları kesişir. İkisinin hazine şifrelerini çözmek için Allah tarafından gönderilen melekler (Lahur ve Mahur) olduğunu düşünür, evine alır. Enveri melek sandığı adamlarla birlikte kız kardeşinin evlenmek istediği adamın oyununa gelir, yani hoşlandığı yemle (büyü, tılsım vs..) budalalığı yüzünden avlanır.
Kitap tiyatro komedisi tadında, güldüren, düşündüren, toplumu eleştiren bir eser.
Batıl inanç ve bilgisizlikten oluşan bir fanatizm asırlar boyunca bir hastalık olmuştur. Eserimiz de dendiği gibi Enveri tipine benzeyen ne çok insan vardır. Bunlar berikinden daha tehlikelidirler. Enveri budalalığıyla ünlüydü. Ötekiler yaratılışta ona benzeyipte akıllı görünenlerdir.
Şair evlenmesi Türk klasiklerimizden Türk tiyatrosunun ilk yapıtı olması sebebiyle önem teşkil ediyor.
Müştak bey isimli bir şair Kumru isminde bir hanıma aşık olur ve görücü gönderir. Kumru yerine onun ablası Sakine hanımla evlenmeye mecbur ederler. Konuya bütün mahalle halkı dahil olur. Sonunda sevdiğini alır.
Yazarımız bu eseriyle görücü usulünün olumsuz yönlerini tiyatro yoluyla ele almış. Dili sade, akıcı, yarım saatte bitirilebilecek, güldüren, eğitici bir eser.
Aynı zamanda 30 sayfalık bir kısmı da Şinasi'nin hayatını konu ediniyor. Şinasi ilk özel gazetemizi ( Tercüman-ı Ahval ) çıkarma sebebiyle hayatımızda önemli bir yere sahip.
Hasan Ali Toptaş'ı Kuşlar Yasına Gider romanıyla tanıdım. Bende iz bırakan sevdiğim bir eser olmuştu. Bu eseri de onun kadar içine çekti, hüzne sürükledi beni. Güldiyar isimli bir genç kız ve ailesinin yürek sızlatan hikâyesi.
Güldiyar ansızın tuhaf bir hastalığa yakalanır. Yardıma gelme nispeti altında Güldiyar üzerinden para kazanan karanlık insanlar peydahlanır evlerinde. Güldiyar ve babasının çırpınışları, merhamet arayışları, halkın duyarsızlığı seyir merakı, vicdanlı yüreklerin acımasızca susturuluşu. Güldiyar'ı ve ailesini kötü sona sürükleyen kör bir kuyu... Toplumun içler acısı halini çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor..
İnsanlığımızı sorgulatan, duyarsızlığın, acımasızlığın kitabı.
İyilik ve kötülük büyüklüğüyle değil duyarlılık derecesiyle bizleri etkiler. Vurdum duymaz olmak yerine etrafımıza karşı duyarlı olmayı başarabilirsek insan olmayıda başarmışız demektir.
Amin Maalouf sevdiğim yazarlardan, yazdığı denemeyide romanları kadar sevdim. Kimliğimiz üzerine, ben kimim, hayallerim neler, değerlerim, etnik kökenim, dünya insanlarının nereye gittiği vs.. gibi bizi birçok konuda düşünmeye sevk ediyor. Bu konulara dört ana başlık altında değinmiş.
Kimliğim , aidetlerim; Maalouf kendi kimliğinden yola çıkarak kimlik kavramını sorgulatıyor bizlere, nasıl kazanıldığından, yaşanılan çatışmalarda söz ediyor.
Modernlik öteki'nden gelince; İslamiyet özgürlükle, demokrasiyle, insan ve kadın haklarıyla, modernlikle bağdaşabilir mi? Vs.. gibi sorulara aydınlatıcı açıklamalar getiriyor. Öteki kültürlerle yan yana birlikte yaşama ve verimli etkileşim konusunda dinsel aidiyetlerimizi sorguluyor.
Gezegensel kabileler zamanı; Dünya insanlarının gelişen değişen teknoloji çağında zamanla aynı ekonomiye, aynı dillere, aynı politik ve sosyal sistemlere doğru gittiğinin, bunun içinde evrenselliğin yayılması gerektiğini, yoksa bir kamuflajdan başka birşey olmadığının vurgusunu yapıyor.
Panteri evcilleştirmek; modernliği başkalarından ödünç almak yerine kendi içine sindirip özümsemekten, demokrasi ve laiklikten söz ediyor.
Severek ve her sayfasını merakla okuduğum bir eser oldu. Her satırın altını çizmek istedim ve şu sözlede bitirmek istiyorum.
" Hiç kimse fanatizmin tekeline sahip değil ve tam tersine hiç kimse de insanlığın tekeline sahip olamaz."
Dillerin nasıl oluştuğu, sözcüklerin nasıl bütünlük kazandığı, yazı tarihi, seslerin melodi ve armonisi, dille alakalı daha birçok konu üzerine yapılan incelemeleri kapsayan bir eser.
Bizleri hayvanlardan ayıran düşünebiliyor oluşumuz, antik çağlardan bu zamana bizleri doğa durumundan çıkaran en önemli yetimiz yetkinleşebilmemizdir.
Benim için sayfa sayısına göre ağır ilerleyen bir eser oldu. Dil bilimci'lerin daha çok sevebileceği bir eser diye düşünüyorum.
Dillerin Kökeni Üstüne DenemeJean-Jacques Rousseau · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20191,281 okunma
José Saramago'nun yine isimsiz karakterlerini görüyoruz bu eserinde de. Bilinmeyen ada arama yolunda aslında kendi benliğimizi bulma içerikli kısacık masal tadında bir hikâye.
"Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin."
Öncelikle kitaba ve kitaptaki karaktere ismini veren Oblomovluk her şeyin farkında olup hiç bir şey yapmama, yol katetmeme, yani kısacası bilinçli bir tembellik demektir.
Kitapta Oblomov'un uyuşuk, tembel, miskin hayatını görüyoruz. Gonçarov tembelliğin kitabını yazarak ışık tutmuş bizlere.Okurken bende mi Oblomovum diye düşünmedim değil. Kendimi eleştirdiğim noktalar çok oldu, hemen silkelenip kendime gelme gereği hissettim. Özellikle şu dönemde çoğumuzun ruh halini yansıtan bir eser. Yiyip, içip, yatmak...Oblomov yüksek burjuvazi toplumundan gelen bir karakter. Aile ortamında da, ailesini kaybettikten sonra da rahatlığa, tembelliğe alışmış olduğundan, bu ruh halinden ölene dek çıkamamış, bilgili, kültürlü, dürüst bir adam. Geçimini Oblomovka köyündeki çalışanlarından gelen parayla sağlıyor. Tembelliği yüzünden kandırılışları, aşka düştüğünde bu sefer oldu bu ruh halinden çıktı diye sevinişlerimiz, onunla beraber o hayatı biz yaşıyoruz sanki. Yer yer hüzünlendiren, yer yer güldüren bir eser. Kitabın dili sade, akıcı, sayfalar elinizde akıp gidiyor.
Tembellik hür, okumuş, bilgili adamı dahi esir yapar, yıpratır. Hayatın amacı hayatın kendisidir. Birşeyleri başarmak, başardıklarımızla mutlu olmak, boş durmamak bizlerin elinde. Oblomov gibi gayesiz, uyuşuk bir yaşam istemiyorsak hayatı sevelim, bir yerden başlayalım her anın tadını çıkarmasını bilip, bugün Allah için ve kendim, hayat için ne yaptım sorusunu kendimize soralım...
Herkesin mutlaka okuması gereken eserlerden..
