Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.40
Saliha
Saliha
@Salihahas
"Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır."
Cemil Meriç
872 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Bu eserde Stefan Zweig dört ayrı öykü, dört ayrı tat sunmuş bizlere..
İlk öyküsü kitaba ismini veren Mürebbiye de yasak aşk yaşayan ev hizmetlisinden yola çıkarak , hizmetlinin evde bakmakla yükümlü olduğu çocukların psikolojisini anlatıyor.
Yaz Novellası; yaşlı bir adamın bir genç kıza aşık olması, bu aşkta yaşadığı değişimleri mektup aracılığıyla okuyucuya anlatmasını içeriyor.
Geç Ödenen Borç; evli bir bayanın gençliğinde devlet tiyatrosunda oyunculuk yapan ve platonik aşkı olan adamla yıllar sonra tesadüf eseri karşılaşması, anılarını canlandırır. Hayatta hiç bir ünü, değeri kalmamış bu insanın tekrar hayata dönmesine, yıllar sonra tekrar mutluluğu tatmasına vesile olur. En çok sevdiğim beni etkileyen hikâye buydu. " İnsana mutluluk kadar sağlık katan bir şey yoktur ve en büyük mutluluk da bir başka insanı mutlu edebilmektir."
Kadın ve Yeryüzü; bir adamın doğa tasvirleriyle karışık aşkının muhteşem anlatımını içeriyor.
Her hikâyesi farklı tattı benim için. Zweig insana dair duyguları, ruh betimlemelerini mükemmel yapıyor. Sayfalar elinizde akıp gidiyor, duygular ilmek ilmek işleniyor ruhunuza...
Falaka Ahmet Rasim'in 1927 yıllarında kaleme aldığı çocukluk yıllarını anlatan anı tarzında bir eser. Aynı zamanda Osmanlı dönemindeki eğitim sistemi, çocuk oyunları, o dönem inanışları, gelenek göreneklerimiz hakkında aydınlatıcı bilgiler de içeriyor. Her yaşta insanın okuması gereken ögretici bir eser.
Eser Viyanada tıp okumaya giden 18 yaşındaki Berger isimli bir gencin yetişkinliğe adım atma süreçlerini içeriyor. Kendisini ailesinden ayrı geçirdiği bu günlerde büyük bir yalnızlığın içinde bulur. Bu sebeple okulunu aksatmaya başlar. Kızıl hastalığına yakalanan 13 yaşındaki bir kıza yardım etme hevesi onu hayata geri çağırır ve kimliğini çözümlemeye başlar..
Zweig yine ruh betimlemelerini öylesine güzel kalemine almış ki bizlerede okurken çocuğun yalnızlığını yaşatıyor adeta..
Okur Takip Önerileri
Altıncı Koğuş yazarın özgün anlatımıyla, ustaca betimlemeleriyle, akıcılığıyla, yapılan felsefi tartışmalarla bizleri düşünmeye sevk eden muazzam bir tat...
Eğitimli İvan Dmitriç sürekli takip edildiği hissine kapılarak kendini bir akıl hastanesinde bulur. Doktoru Andrey Yefimiç hasta muayenelerine gittiğinde İvanla felsefi tartışmalar içerisine girer. Bu tartışmalar yerini doyulmaz sohbetlere bırakır. Doktor İvan'ın zekâsına hayran kalır. Yalnız doktor'un çevresi sürekli hastaneye gitmesinden rahatsız olur ve onunda delirdiğini düşünürler. Bir gün o da kendini altıncı koğuş ta bulur. Kitap hastanedeki adaletsizlikleri, yolsuzluklukları çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor.
" Benim hastalığım yirmi yıl içinde kasabada tek bir akıllı adam bulabilmemdir. Ama o da bir deli."
Acıyı geç tadan bir doktorun düşündürücü, derinden etkileyen hayat hikâyesi. Okurken bende kendimi altıncı koğuş ta buldum.
Gabrıel García Márquez'in nobel ödüllü çok okunan, sevilen eserlerinden.
Kitapta karakterler çok karıştırılıyor, bundan dolayı kitabın başına soyağacı eklenmiş. Okurken sürekli dönüp dönüp soyağacına bakmama rağmen yinede oturtamadım karakterlerin hepsini. Bir süre sonra karakterlere takılmadan okumaya, sadece konusuna odaklanmaya karar verdim.
Kitap Maconda'nın kuruluşunu, iç savaşları, köklü olarak bilinen Buendia ailesinin yedi kuşağının hayat hikâyelerini içeriyor. Tuhaf karakterler var. Toprak yiyen bir kız kardeş, ğöğe yükselen bir torun, geleceği sezen büyükanne gibi.. Anlatılan karakterlerin her çağını biliyor, ölümlerinde sizde kendinizi yas tutar halde buluyorsunuz. Kitabın adından da anlaşıldığı üzere yalnızlık ana konusu. Yalnızlık isimlerinde tekerrür etmesiyle nesilden nesile bulaşıyor. Her karakterin kendine özgü yalnızlığını barındırıyor.
Ağır ilerleyen bir eser, sabırlıysanız okuyun derim. Yoksa yarım bırakacağınız eserler arasına girmeye aday bir kitap..
Cengiz Aytmatov'un yine birbirinden güzel üç ayrı hikâyesi...
Yıldırım Sesli Manasçıda hayatımızda tek ölümsüz olan şeyin fikirlerimiz olduğunu sorgulayıcı üslubuyla kalemine almış yazarımız.
Asker çocuğu içinizi acıtan kısacık bir hikâye. Yetim bir çocuğun babasına duyduğu özlemi anlatıyor.
Beyaz yağmur genç bir kızın masum, tertemiz aşkını içeriyor.
Keyifle okuduğum, akıcı, yarım saatte bitirilebilecek eserlerden.
Yıldırım Sesli Manasçı - Asker Çocuğu - Beyaz YağmurCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 20182,077 okunma
Musset'ın okuduğum ilk ve tiyatral türde bir eseri. Diyaloglar oldukça akıcı. Marıanne evli, zeki, naif güzel bir bayan. Celio adında bir genç Marıanneye aşık olur. Bütün ısrarlarına rağmen Marıanne onu reddeder ve eşine durumu anlatır.Sonrasında olaylar karışır.
Keyifle okudum, hem üzen hem güldüren bir eser.
Kitapta iki farklı öykü, bizi hüzne sürükleyen iki farklı tat var.
Kızıl Elmada bir aşk hikâyesini, Oğulla Buluşmada bir babanın oğluna olan özlemini içeriyor. Cengiz Aytmatov yine doğa betimlemelerini ve yaşanılan hisleri okuyucuya geçirmiş iki eserinde de. Hikâyelerin içine çekiyor bizleri.
Aytmatov insana has eşsiz duyguları sığdırmış bu iki kısa hikâyeye...
Cengiz Aytmatov'un ilk öyküleri arasında yer alan Deve Gözü kısa olmasına rağmen iz bırakan bir eser.
Kemal adında eğitimli bir genç Anarkay hakkında duyduklarından sonra tarım işçisi olarak Anarkay ovasına gider. Ovada yaşanan olayları, doğa betimlemelerini usta kalemiyle yorumlamış yazarımız. Halk ile aydınlar arasında yaşanan çatışmanın öyküsü.Bir çırpıda okunabilecek eserlerden...
Kitabı İlber Ortaylı'nın Bir Ömür Nasıl Yaşanırı okuduktan sonra almaya karar vermiştim. Ağır ilerliyor, betimlemeler çok fazla, yalnız okudukçada merak uyandırıyor.
Charles adında genç bir doktorla , gözünü hırs, şehvet, para bürümüş, hiçbir şeyle mutlu olmak nedir bilmeyen Emma adında bir kız evlenir. Emmanın doyumsuzluğu, sürekli bir arayış içerisinde oluşu yüzünden kendisini, eşini, çocuğunu sürüklediği hazin sonu gerçekçi anlatımıyla bizlere sunmuş yazarımız. Flaubert'te Stefan Zweig gibi kadın ruhunu mükemmel işlemiş bu eserinde.
Kitap ders niteliğinde birçok şey barındırıyor. Kendinizi sorguluyor, çevrenizdekileri, toplumun ahlaki değerlerini düşünmeye dalıyorsunuz. Günümüzde veba gibi yayılan memnuniyetsizliği çarpıcı şekilde gözler önüne seriyor.
İnsanların hırsı, açgözlülüğü mutlu olmamalarının tek nedenidir.Aç gözlülük şehvete, şehvet hırsa, oda öfkeye, doyumsuzluğa yol açar.
Sarah Jio'nun duygu yüklü bir eseri. Konusu klişe, Türk filmlerini andıran türden, yalnız kalemi mükemmel. Okuyucuyu içine çeken, anne olmayan yüreklerde dahi iz bırakan, düşündüren, kalbinizi acıtan bir eser.
1933 yılında 3 yaşındaki bir evladını binbir zorluklarla büyütmeye çalışan Vera Ray isimli bir bayanın oğlunun aniden ortadan kaybolması ve sonrasında yaşadıkları..
2010 yılında Claire Aldrige adinda gazeteci bir bayandan 1933 yılında yaşanan mevsimsiz kar fırtınalarının tekrar yaşanması üzerine bu konuya ilişkin haber yapması istenir ve Vera Ray'in oğlu Daniel'in o dönemlerde yaşanan kayıp haberine rastlar, bunun üzerine bu konuda araştırma yapmaya karar verir..80 yıl sonra birbiriyle bağı olan, birleşen hayatlar..Yitirilen aşk, evlat acısı, dostluklar...
Hayat sürpriz mevsimlere gebedir, daima tatlı ile acı karışıktır.
Kitapta yirmi dört yaşında Veronika isimli bir genç kız hayatın monotonluğundan sıkılarak başarısız bir intihar girişiminde bulunur, sonrasında kendisini bir akıl hastanesinde bulur ve bir haftalık ömrü kaldığını öğrenir. Yaşamla ölüm arasında gidip gelen kızın psikolojisini, akıl hastanesinin bilmediğimiz perdelerini, hastaların birkaçının ruh betimlemelerini, hayat hikâyelerini okuyucuya düşündüren bir dille aktarmış yazarımız. Veronika bu süreçte kendini çözümlemeye başlıyor. Okurken kimin akıllı kimin deli olduğunu düşünmeye sevk ediyor kitap bizleri...
Düşünceler kafanıza üşüşmeyi sürdürecektir, ama onları bir kenara itmeye çalışın. İki seçeneğiniz var: Ya zihninizi denetleyeceksiniz ya da zihninizin sizi denetlemesine izin vereceksiniz. Allah hepimize akıl, irade vermiş, seçimler bizim elimizde.
Hayatta pek çok hata yapmaya izin vardır, yalnız hayatımızı mahfedecek hata hariç.
José Saramagonun bu eserinde de karakter, ülke isimlerini göremiyoruz.Körlük kitabının devamı niteliğinde yazmış yazarımız. Körlük akıcı okudukça içine çeken bir eserdi. Görmekte yazarımız konuları dolambaçlı yollardan anlattığı için belki de çok akıcı bulamadım. Bir ülkede yapılan seçimlerde yüzde seksen boş oy çıkması dahilinde, ülkede yaşanan kaos, iktidarın halka tepkisi, devlet, toplum, iktidar ilişkileri anlatılmış. Başta ülkede sıkı yönetim ilan ediliyor, sonrasında halk kendi haline bırakılıyor.. Demokrasiyi, yönetim şeklini, iktidarı, ülkede yaşanan politik olayları eleştiriyor.
Bakmak ve görmek arasında fark vardır...
"Kimi durumlar vardır ki, hüküm suçtan önce yazılmıştır ."
Akıcı bulmasamda okunması gereken eserlerden diye düşünüyorum..
José Saramago'nun okuduğum ilk kitabı ve iyiki de bu eserle tanışmışım dedirten nobel ödüllü bir kitap. Diğer okuduğumuz kitaplardan biraz farklı, isimsiz karakterler var karşımızda..Ama bunu hiç sorun etmiyorsunuz, kişileri unvanları ya da belirtilen bazı fiziksel özellikleri ile kazıyorsunuz hafızanıza. Kitapta bir adamın kör olmasıyla başlıyor herşey ve onla temas eden herkese yayılıyor yavaş yavaş. Salgına yakalanan herkes akıl hastanesinde karantina altına alınıyor, olay döngüsü tam da burada başlıyor. Gören tek bir insan kalıyor onun dışında herkes kör oluyor.İnsanlığın, acımasızlığın, korkunun, yaşanan trajedinin, çaresizliğin ne kadar güç ve görmenin ne kadar değerli olduğunu anlatıyor bizlere. Manevi körlüğümüzü gözler önüne seriyor. Körlüğün duygularımız üzerinde ki çarpıcı etkisini görüyoruz ve adeta bizlerde yaşıyoruz, kitapta yaşananları okurken...
Bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan fark et...
Gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler.
Akıcı, etkileyici, müthiş kurgusu, olay örgüsü film izler gibi seyreden, olağanüstü bir eser...
Gülseren Budayıcıoğlu'nun ilk defa bir kitabını okudum. Kendisine, mesleğine (psikiyatr), insanlara yaklaşım tarzına, yargılamadan kimseyi dinlemesine, hayat görüşlerine hayran kaldım..
Kitap Gülseren Hanım'ın birkaç hastasının tedavi süreci içerisinde anlatmış oldukları hayat hikâyelerini içeriyor. Özellikle Nalan isimli bir bayanın hayatını konu edinmiş, okudukça içine çekiyor, düşündürüyor, insanı derinden sarsıyor.Kitabı bitirdikten sonra bir süre etkisinden kurtulamayacağınız, ruh tahlillerinin oldukça sade dille yapıldığı hayatımızın içinden muazzam bir eser..
"Sevgi herşeyin ilacıdır."
Ne geliyorsa başımıza sevgisizlikten geliyor. Çoğumuzun hataları belki de hep sevgi arayışı içerisinde oluşumuzdan.
Ve bu kitabı bitirdikten sonrada kimseyi yargılamadan once dinlemek gerektiğini bir kez daha görmüş oldum. Herkesin kimseye anlatamadığı derinlerinde gizli olan öyle hayat hikâyeleri vardır ki...
Çok severek okuduğum, oldukça akıcı eserlerden.Herkese tavsiye ediyorum...
