“ Fazlasını istemeyen, göğün mavisini gördüklerinde bu yeter! Diyen insanlar, iyiye ve kötüye olan kayıtsızlığın özünü, güzelliklere dalmış düşünürler, evrenin Işıltısıyla kendinden geçip insanlardan kopmuş hayalperestler ağaçların altında düşlere dalmak varken, birilerinin açlığını, birilerinin susuzluğunu, yoksulluğun kış günündeki çıplaklığını, belfıtığını, viraneyi, tavan arasını, zindanı, titreyen genç kızların üzerlerindeki paçavraları düşünmeye bir anlam veremezler; dingin, ürkütücü ve acımasızca tatmin olmuş zihinlerdir bunlar. Tuhaf ama sonsuzluk onlara yeter. İnsanın o büyük ihtiyacını, kucaklaşmayı içeren sorumlulugu tanımazlar. İlerlemeyi, o ulvi emeği barındıran faili hiç düşünmezler. Sonsuzluğun ve sonluluğun insani ve ilahi karışımından oluşan belirsizlikten haberdar değildirler. karşılarında enginlerin olması gülümsemeleri için yeterlidir. İnsanlık tarihi onlar için bütünden koparılmış bir taslaktan ibarettir. Her şey olan gerçek orada değildir, her şey dışarıda kalır; insan denen o ayrıntı ile ugrasmak neye yarar?”